Bu kafeler çağlara meydan okuyor

Gezi 29 Ekim 2023
Bu haber 6 ay önce yayınlandı

Ahşap mobilyalar, yüksek tavanlar, art nouveau detaylar… Bu kafeler bir kahve molasının ötesinde eşsiz bir deneyim vadediyor, çünkü tarihleri 17’inci yüzyıla kadar uzanıyor. Çağlar boyunca sanatçıların, entelektüellerin ve düşünürlerin buluşma yerleri olan dünyanın en eski kafelerine gidiyoruz.

Cafe Le Procope (1686, Paris / Fransa)

Saint- Germain’deki Cafe Le Procope, Paris’in en eski kafesi. 1686 yılında Sicilyalı şef Francesco Procopio dei Coltelli tarafından açılmış. Napoleon sık sık gelirmiş, hatta şapkası bile var. Voltaire, Rousseau, Diderot, Robespierre gibi Fransız Devrimi’nin önemli isimlerini ve Aydınlanma filozoflarını, Paul Verlaine gibi Fransız şiirinin önde gelen isimlerini ağırlamış. İçeride Fransız yazar ve filozof Voltaire’in çalışma masasıyla, Benjamin Franklin’in XVI. Louis ile Yeni Cumhuriyet arasında 1778’de imzaladığı Dostluk ve Ticaret Anlaşması’nın taslağının hazırlandığını gösteren bir plaket de görülebilir.

Le Grand Cafe (1899, Moullins / Fransa)

Yüksek barok tavanların altında yemek yemekten kim keyif almaz ki? İşte Le Grand Cafe de Fransa’nın en güzel kafelerinden biri. Art Nouveau ahşap cephesi, tamamen aynalarla kaplı duvarları, saati ve barometresi mükemmel bir şekilde korunmuş. Ana salon; büyük duvar aynalarıyla, yaprak çelenkli alçı sütunlarla, demir işleriyle, büyük bir bronz avizeyle, alegorik freskli bir tavan, cam çatı ve duvar resimleriyle dekore edilmiş. 1900’lü yılların başında şehirdeki ilk sinema gösterimleri burada yapılmış.

The Grand Cafe (1650, Oxford / Birleşik Krallık)

Tarihi bir mekanda ‘5 Çayı’na ne dersiniz? Klasik çayın yanı sıra kremalı çayları da çok ünlü. Oxford Üniversitesi’nin içindeki kafe İngiltere’nin en eski kafesi olarak nam salmış. Mermer sütunlu, altın varaklı kafe, Magdalen College Bodleian Kütüphanesi’ne çok yakın. 2’nci dereceden koruma altındaki bir binada bulunuyor.

Queen’s Lane Coffee House (1654, Oxford / Birleşik Krallık)

İngiltere’deki kahvehaneler ilk olarak 1600’lü yıllarda Oxford’da açılmış. Queen’s Lane Coffee House da tarihi itibarıyla The Grand Cafe’nin en büyük rakibi. Oxford High Street’teki bu küçücük ve sevimli kafe, 1654 yılından beri hizmet veriyor ve her dönem akademisyenlerin gözdesi olmuş.

Caffe Florian (1720, Venedik / İtalya)

San Marco Meydanı’ndaki kafe, 300 yılı aşkın bir geçmişe sahip. Muhteşem odalarıyla göz dolduruyor. Chinese Room’un duvarlarında Doğu’dan ilham alan, altın varaklı süslemeler, çerçeveli ve kırmızı kadife kanepeler dikkat çekiyor. Oriental Room ile Chinese Room arasındaki küçük geçitlerin duvarlarındaki aynalar labirent etkisi uyandırıyor. Room of the Illustrious Men, Venedik’in 10 ünlü adamına adanmış. Senate Room, tarihi ve sanatsal değeri nedeniyle Venedikliler tarafından kafenin en önemli odası kabul ediliyor. Room of Seasons çiçek süslemeleriyle çevrelenmiş. Liberty Room ise 1920 yılında kafenin iki yüz yılını kutlamak için oluşturulmuş.

Antico Caffe Greco (1760, Roma / İtalya)

Müdavimleri arasında kimler yok ki? Hans Christian Andersen, Charles Baudelaire, Georges Bizet, Johannes Brahms, Franz Liszt, Arthur Schopenhauer, Friedrich Nietzsche, James Joyce, Henry James, Henrik Ibsen, Pier Paolo Pasolini, Orson Welles… Nicola della Maddalena tarafından açılan kafe, tarihi boyunca devrimcilerin ve entelektüellerin müdavimi olduğu bir yer halini almış. Odalarında sergilenen 300’den fazla eseriyle dünyanın halka açık en büyük özel sanat galerisi olma özelliğini taşıyor.

Caffe Pedrocchi (1831, Padova / İtalya)

Çağlara yayılan zarafet ve inceliğin canlı kanıtlarından biri. 19’uncu yüzyılın eklektik tarzını yansıtan birçok odası var. Yüzyılı aşkın süredir aydınların, öğrencilerin, akademisyenlerin ve politikacıların uğrak yeri olan olan kafeyi ünlü yazar Stendhal şu sözlerle anlatıyor: “Kadınların kafelerde oturduğu Padova’da hayata Venediklilerin gözüyle bakmaya başladım. Mükemmel restoran işletmecisi Pedrocchi, İtalya’nın en iyisi”.

Gran Caffe Gambinus (1860, Napoli / İtalya)

Gran Cafe Gambinus, anti-faşist duruşu nedeniyle hep göz önünde olmuş. Bugün 1816 yılından kalan Foresteria binasının zemin katında yer alıyor. 70’li yılların başında Napolili girişimci Michele Sergio, iki oğlu Arturo ve Antonio ve damadı Giuseppe Rosati ile birlikte burayı eski ihtişamına geri döndürme hayaliyle kafeyi devralmış. Zamanla Gambrinus’u eski ihtişamına getirmeyi başarmış. 2015 yılında Papa Francis’e kahvaltı bile sunulmuş.

Cafe Frauenhuber (1824, Viyana / Avusturya)

Viyana’nın kahve kültürünün köklü bir geçmişi var. 1824’te bugünkü yerine taşınan kafe, en son 1891’den itibaren Cafe Frauenhuber olarak günümüze kadar gelmiş ve 2000 yılında tamamen yenilenmiş. Bulunduğu binanın tarihi 1720’ye kadar uzanıyor. 300 yıldan daha eski bu binada hizmet veren kafenin beyaz tonozlu tavanı, kırmızı döşemeleri, kavisli ahşap sandalyeleri ve ahşap şapka askıları son derece şık.

Cafe Central (1876, Viyana / Avusturya)

Sigmund Freud, Alfred Adler, Stefan Zweig ve Troçki’nin müdavimi olduğu bir yer var karşımızda. Tarihi boyunca Viyana’nın cazibe merkezlerinden biri olmuş. Görkemli bir konak olan Palais Ferstel’in içinde yer alıyor. 1856-1860 yılları arasında mimar Heinrich von Ferstel, İtalya’ya yaptığı uzun yolculuktan ilham alarak gösterişli Palais’i inşa etmiş ve Ferstel Viyana’nın en gözde binası olmuş.

Zum Arabischen Coffe Baum (1711, Leibzig / Almanya)

Almanya’nın en eski kahvehanesi olan Zum Arabischen Coffe Baum, Leipzig’in eski kent merkezinde bulunuyor. Saksonların en sevdiği içeceklerden biri olan kahve 1711 yılından beri servis ediliyor. Tarihi konuk odalarında Robert Schumann’ın da aralarında olduğu müdavimlerin koltuklarını görebilirsiniz.

Ruszwurm Cafe & Confectionery (1827, Budapeşte / Macaristan)

Budapeşte’nin en eski kafesi. Açılışından bu yana başta Habsburg Franz Joseph’in eşi İmparatoriçe Sisi olmak üzere kıskanılacak bir müşteri kitlesinin ilgisini çekmiş. Komünist dönemde kamulaştırılmış ve şekerleme dükkanı olarak faaliyet göstermeye devam etmiş. Buda Kalesi’nde özellikle hafta sonları ve yağmurlu günlerde yer bulmanın zor olduğu mekanlardan biri. Günümüzde Macaristan’ın en ünlü pastalarından bazıları dahil olmak üzere en yüksek kalitede ürünler sunuyor.

New York Cafe (1894, Budapeşte / Macaristan)

Dünyanın en şık ve en güzel kafelerinden biri şüphesiz. 19. yüzyılda Budapeşte’de New York sigorta şirketi adına yaptırılan New York Sarayı’nın zemin katında yer alıyor bu kafe. İtalyan Barok tarzının göze çarptığı New York Cafe, avizeleri, freskleri ve tavan resimleriyle bir Fransız Sarayı’nın salonunu andırıyor ve anlayacağınız gibi son derece ihtişamlı.

Kavarna Slavia (1884, Prag / Çekya)

Kavarna Slavia ya da Cafe Slavia, dünyanın en eski ve en ünlü sanatsal kafelerinden biri ve dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerin ikonik buluşma yeri. Prag’ın tarihi merkezindeki konumu sayesinde, Charles Köprüsü, Hradcany ve Ulusal Tiyatro’nun güzel manzarasına sahip. Vltava Nehri’ni hatta nehrin karşı tarafındaki Prag Kalesi’ni çok güzel bir şekilde görüyor. Kafenin tiyatroya çok yakın olması, birçok oyuncunun ve tiyatro seyircisinin boş zamanlarını burada geçirmesini sağlamış. 50’li yıllarda ve 1968 Prag Baharı’nı takip eden dönemde Çekoslovak muhalif aydınların buluşma yeri olmuş. Geçmişte Pablo Neruda, Gabriel Garcia Marquez, Vaclav Havel, Nazım Hikmet, Milos Forman, Jiri Menzel gibi pek çok tanınmış sanatçı ve entelektüeli ağırlamış. Duvarında bu isimlerin fotoğraflarının yanı sıra Nazım Hikmet’in de bir fotoğrafı var.

Gran Cafe Tortoni (1858, Buenos Aires / Arjantin)

Arjantin’in büyük yazarı Jorge Luis Borges ve Carlos Gardel gibi ünlü isimleri ağırlayan Paris tarzındaki Gran Cafe Tortoni, Buenos Aires’in en eski kafesi. Kurucusu Jean Touan, aydınlar ile sanatçıların uğrak yeri olan Paris’in ünlü Tortoni’sine saygı duruşunda bulunmak amacıyla bu ismi seçmiş. Eladia Blazquez Odası, kitap sunumları ve söyleşiler için kullanılıyor. Alfonsina Storni Odası’nda tango gösterileri ve konserler izlenebilir. Sezar Zaman Odası ise, tarihi belgelerle dolu vitrinlerin bulunduğu küçük bir kütüphaneye dönüştürülmüş.

Confeitaria Nacional (1829, Lizbon / Portekiz)

Portekiz Kraliyet Ailesi’ne hizmet veren şekerleme dükkanı olan Confeitaria Nacional, Balthazar Roiz Castanheiro tarafından kurulmuş, Lizbon’un en ünlü kafesi. Geleneksel Noel keki Bolo Rei ile çok ünlü. Tarif, 19’uncu yüzyılda Confeitaria Nacional’ın kurucusunun oğlu tarafından Fransa’nın güneyinden Portekiz’e getirilmiş. Bolo Rei, kuru üzüm, meyve şekeri ve fındıktan oluşan bir hamur. Tarif bugüne kadar değişmeden kalmış ve sırrını yalnız iki kişi saklıyor: Evin şu anki sahibi ve en yaşlı pasta şefi. Muhallebi tartları ise 1829’dan beri Lizbon’da servis ediliyor.

Cafe Confeitaria Colombo (1894, Rio de Janerio / Brezilya)

Portekizli göçmenler Joaquim Borges de Meireles ve Manuel Jose Lebrao tarafından kurulan kafede 1912 ile 1918 yılları arasında iç salonlar, Anvers’ten getirilen ve gül ağacı süslemeli frizlerle çerçevelenen büyük kristal aynalarla Art Nouveau tarzında yenilenmiş. Yüksek tonozlu tavanları, mermer masaları, ahşap mobilyaları ve devasa kristal aynalarıyla çok şık ve zarif.

El-Fishawy Cafe (1797, Kahire, Mısır)

Napoleon Bonaparte, Jean-Paul Sartre, Simone de Beauvoir ve Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Necib Mahfuz dahil birçok ünlü ismi ağırlamış. El-Fishawy, Kahire’nin en eski kafesi. ‘Bosfor’ adı verilen küçük bir büfe olarak işe başlamış, daha sonra 1771 yılında Abdullah El-Fishawy tarafından Han El-Halili’de kafeye dönüşmüş. Kuruluşundan bu yana krallara, prenslere, ünlü sanatçılara ve entelektüellere ev sahipliği yapmış. Dev aynalar, avizeler ve koyu renkli mobilyalarıyla çok şık. Kafe üç bölümden oluşuyor. ‘El-Bosfor’; abanoz kaplı ahşap kaplı, gümüş ve kristal antikalarla dolu. Kral Faruk’a ithaf edilen Bosfor, Mısır’ın çok önemli Arap ve yabancı misafirlerini ağırlamış. ‘Başyapıt’ olarak adlandırılan ikinci kısmı deniz kabukları ve fildişi ile süslenmiş. Kafenin üçüncü odası ise ‘Kafiye’ olarak biliniyor.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.