Doğanın eşsiz armağanı: Halkidiki

Gezi 26 Ağustos 2023
Bu haber 9 ay önce yayınlandı

Denize uzanan çeşit çeşit çam ağaçlarının yeşile boyadığı kristal berraklığındaki turkuvaz denizi ve Akdeniz güneşiyle kutsanmış sahiliyle önümüzde uzanıyor Halkidiki. Bir yanımız çam ormanı, diğer yanımız Ege. Hele o gün batımları… Dikkat! Bu yazı aşırı mutluluk içerir!

“Yine düştük yollara, yollara, yollara. Yine aştık dağları, dağları, dağları…” diye devam eden o çok sevdiğim Bulutsuzluk Özlemi şarkısıyla başlamak lazım. Bu seferki durağımız, giden herkesin anlata anlata bitiremediği güzel Yunan beldesi Halkidiki. İnsan görmeden anlayamıyor, meğer herkes ne kadar haklıymış, meğer övgüler hiç abartılı değilmiş. Kartpostallardan canlanıp önünüzde duran bu yer kesinlikle bir ressamın fırçasıyla çizilmiş kadar muhteşemmiş. İnsan hala bakir kalabilen bu coğrafyayı görünce en güzel sahillerimizin betondan tesis çöplüğüne dönmesine mi yansın yoksa bu uğurda talan edilen ormanlara mı, bilemiyor.

“Kalimera o filos mou” (Günaydın arkadaşım)

Yunan ve Türk kültürlerinin aslında ne kadar birbirine benzediğinin kanıtı sadece mutfak kültüründe değil, şarkılarında, duygularını gösterme şekillerinde ve konukseverliklerinde saklı. Dile kolay, yüzlerce yıllık ortak bir tarih ve kültürel iletişim var aramızda, aynı denizin insanlarıyız sonuçta. Bir köy kahvesinde oturmuş sıcaktan soluklanırken, ‘kalimera’ diyerek yanınızdan geçen yaşlı amca size gülümserken içinizi nasıl sıcaklık kaplamasın ki? Tıpkı Villa M’e geldiğimiz ilk gün bizi bir elinde Greek coffee, diğer elinde bir tabak revani ile – evet yanlış okumadınız, aynı bizdeki revani- karşılayan ve kaldığımız süre boyunca rahat etmemiz için elinden geleni yapan ev sahibimiz Nikolaos’un gönlümüzde kocaman bir yere oturması gibi. O bize kahve ve revani verdi, biz ona rakı ve beyaz peynir. Bir daha buluşmak için sözleştik ayrılırken, dört kısacık günde kısacık bir dostluk kurduk aramızda, ne güzel! Dünya şekeri köpekleri yaşlı Isabella’cık ve Bentley’e de buradan kocaman öpücükler olsun. Efharisto Nikolaos!

Resmen hayat pınarı

Halkidiki, Yunanistan’ın kuzeyinde, üç parmaklı bir el görüntüsü sunan bir yarımada. Kassandra, Sithonia ve Athos adlı üç parmaktan oluşuyor. Direkt uçuşla Selanik üzerinden ya da arabayla Tekirdağ, Malkara, Keşan ve İpsala üzerinden gelebilirsiniz. Halkidiki’nin en popüler yarımadası, en solda kalan Kassandra. Yan yana sıralanan barlar ve gece kulüpleriyle özellikle gece hayatına düşkün olanların göz bebeği. Ortada kalan Sithonia daha sakin ve genel kanı buradaki plajların daha güzel olduğu yolunda. Kentsel dönüşememe yüzünden yeşile hasret kalan, bulduğu bir parça çınar ağacı ve bir avuç çimle mutlu olmaya çalışan benim gibi İstanbullular için resmen bir hayat pınarı. Masmavi koylarından bahsetmiyorum bile.

Sıcak, sıcak, sıcak!

Baştan söyleyeyim, Halkidiki ağustosta dayanılmaz sıcak ve İstanbul’u hiç aratmayan bir nem var. Çok sıcaktan hoşlanmayan biriyseniz haziran ya da eylül ayları sizin için ideal olabilir ama öyle muhteşem bir doğal güzelliği var ki sıcakla hiç arası olmayan ben bile durumu gözardı edebildim. Tabii plajların aşırı kalabalık olduğunu da belirtmeden geçmeyeyim, öyle ki şezlong ve şemsiye ikilisine sahip olmak için saat 12.00’ı geçirmemelisiniz. Eğer hafta sonu ise bu saati kesinlikle geriye çekin. Ama tüm şartlar yerine geldiğinde, kendinizi o masmavi, billur gibi suya bıraktığınız an var ya, mutluluğu iliklerinize kadar hissedeceğinize garanti veriyorum.

Önüm, arkam orman. Sağım, solum plaj

Halkidiki plajlarından başlı başına bir yazı konusu olur. Bu nedenle aralarından özellikle birkaçının üzerinde duracağım. Her birinde çok güzel tesisler, güleryüzlü ve kibar çalışanlar var. Hizmet sektörü konusunda da ne yazık ki sınıfta kalan Türkiye’ye benzemiyor yani. Kassandra’da Agios Georgios, Agios Nikolaos Fourka, Sani ve Kalithea öne çıkıyor. Sithonia’da ise Nikiti ile Neos Marmaras arasında kalan Kalogria tertemiz ve mütevazı bir plaj. Yarımadanın güney ucunda kalan Klimataria rüzgarlı havası, turkuvaz denizi ve incecik kumuyla övgüyü hak ediyor. Türk dizilerine hayranlığını dile getiren çalışan kızlar son derece kibar ve yardımsever.
Bunların yanı sıra Kalamitsi, Orange, Porto Koufo, Akti Aretes, Vourvourou ve Tristinikouda’nın da aralarında olduğu, keşfedilmeye değer birçok plaj var.

Deniz ürünlerine saygı duruşu!

Yunan mutfağı deniz ürünlerine bir saygı duruşu niteliğinde. Karidesin ve kalamarın en tazesi, en lezzetlisi burada. Taptaze domates, salatalık ve soğanla yapılan Greek Salad’a doyamıyor insan. Tamam, bizim Çoban Salata’mız da nefis, ayrı konu ama altın rengi zeytinyağından mıdır yoksa malzemelerin tazeliğinden midir bilmem ama Greek Salad da hiç hafife alınacak bir lezzet değil.

Kadının adı yok: Kutsal Athos Dağı

Halkidiki’nin son yarımadası, 20 manastırın bulunduğu ve Aynoroz Özerk Bölgesi olarak da bilinen Athos. Doğu Ortadoksluğundaki en büyük ve en önemli manastır bölgesi.
Bölgenin Athos Dağı ise 300 milyon yıldan fazla süredir Ortodoks Hıristiyanlarının hac ziyareti için geldiği, İsrail’in ardından ikinci en önemli dini bölge. En eski ve büyük manastırı Great Lavra. Athos’a kadınların hatta dişi hayvanların bile girmesi yasak, erkekler ise sadece özel izinle adaya çıkabiliyor ve bu sayı günlük 100 erkekle sınırlı.

Ufacık tefecik köyleri gezin

Halkidiki’de hem dağ hem de sahil köyleri var. Bunların arasında Kassandra’daki Afitos ile Nea Skioni çok popüler. Sithonia’daki Neo Marmaras konaklama alternatifleriyle öne çıkıyor. Ormos Panagias yarımadanın en pitoresk görüntülerinden birini sunuyor. Porto Koufo, Sithonia’nın en güney noktası ve limanıyla çok popüler. Yeşil bir tepenin eteklerinde kurulan Agios Nikitas, Sithonia’da geleneksel taş evleriyle çok hoş. Taş evleriyle geleneksel mimarisini koruyan dağ köyü Cassandria da yolunuz Halkidiki’ye düşerse keşfetmekten mutlu olacağınız köyler arasında.

Yol kenarı türbeleri: Eklisakiler

Yunanistan’da genellikle şahit olacağınız gibi din oldukça önemli. Yol kenarlarında ya da villaların bahçelerinde alçıdan
ya da seramikten yapılmış, türbe de diyebileceğiniz minyatür kiliseciklere rastlıyorsunuz. İçlerinde mumlar, haçlar, kandiller, incil, dini resimler ve dilek kağıtları oluyor. Yol kenarlarında gördüklerinizin bazıları, trafik kazalarında hayatını yitirenlerin anısına, olayın gerçekleştiği yere yapılıyor ama evlerin bahçelerine, restoranların girişlerine ya da tarlalara yapılanlar da var ve bunların da yapıldığı mekanı koruduğuna inanılıyor.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.