Mimari dehaların görkemli yansımaları: Tuhaf ama sıra dışı binalar

Gezi 28 Ocak 2024
Bu haber 3 ay önce yayınlandı

Saraylar, kaleler ve köprüler bir şehrin en simgesel değerleri olabilir ama bir de tuhaf mimarisiyle yaratıcılığın sınırlarını zorlayan yapılar var.

Sınırları aşmanın dayanılmaz güzelliği

Sanat tarihine, estetiğe ve mimariye meraklı bir gezginseniz ünlü metropollerin yanı sıra dünyanın pek çok yerinde Barok saraylara, Gotik katedrallere, dantel gibi işlenmiş köprülere hayran kalabilirsiniz. Doğa harikalarının da sonu yok elbette. Muhteşem ormanlar, pitoresk manzaralar, göller, dağlık bölgeler bir ressamın elinden çıkmışçasına gerçekten sıra dışı rotalar sunuyor meraklıları için. Ama söz konusu olan sıradışılık ise sadece doğa ananın kollarıyla ya da sanat tarihine altın harflerle yazılan şaheserlerle sınırlı değiliz elbette. İnsan eliyle yaratılmış sıra dışı yapılar hem görenleri kendine hayran bırakıyor hem de mimari yaratıcılığı yeniden tanımlıyor. Bu hafta sonu dersimiz dünyanın en tuhaf, en sıra dışı yapıları… Gezi programlarını yaparken bu tuhaf ama tuhaf olduğu kadar da ilgiyi hak eden ilginç binalara zaman ayırmayı unutmayın!

Casa Mila (Barselona / İspanya)

Bir Gaudi başyapıtının keyfini çıkarmaya ne dersiniz? Casa Mila ya da diğer adıyla La Pedrera (Taş ocağı) Barselona’da La Sagrada Familia’dan sonra en ünlü yapılardan biri. 1906 – 1912 yılları arasında Antoni Gaudi tarafından tasarlanıp Pere Mila için inşa edilmiş. Aslında daire ve ofislerden oluşan bir rezidans. Barselona’daki modernist yapılar içinde daire daire satılmak üzere projelenen ilk örnek. Gaudi’nin ön cephede dalgalı deniz duygusu yaratmak istediği binadaki dökme demir balkon demirleri dalga efektinin daha güçlü biçimde algılanmasına yardımcı oluyor. Bugün kültür merkezi olarak sanat tutkunlarını ağırlayan Casa Mila’nın UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunduğunu da belirtelim.

Taş Ev (Fafe / Portekiz)

Taş Ev ya da Kaya Evi anlamına gelen Casa do Penedo 1974 yılında mühendis Guimaraes tarafından bölgede bulduğu dört dev taş kullanılarak inşa edilmiş. Temel, duvar ve tavan görevi gören kayalar sebebiyle bu adı taşıyor. Önceleri yerel bir ailenin kır evi olarak kullanılsa da turistlerin yoğun ilgisinden sıkılan sahipleri evden taşınınca günümüzde evin tarihine ait kalıntılar ve fotoğraflardan oluşan küçük bir müzeye dönüştürülmüş. Zemin katta tamamı okaliptüs ağacından ve betondan yapılmış bir kanepe ile rustik tarzda döşenmiş bir mutfak ve küçük bir oturma odası var. Üst kata ahşap merdivenle ulaşılıyor ve yatak odası orada. Evdeki her oda kayanın belirli bir geometrik özelliğine göre uyarlanmış farklı bir şekle sahip. Dışarıda ise yüzme havuzu ve büyük bir taş kayanın doğal şeklini barındıran bir açık hava tankı var.

Casa Terracotta (Kolombiya)

Çocukluğumuzun biricik çizgi filmi ‘Çakmaktaşlar’dan fırlamış gibi durmuyor mu sizce de? ‘Seramik Ev’ olarak da adlandırılan Casa Terracota tamamıyla kilden yapılmış. Hatta dünyanın en büyük çömleği dersek hata yapmış olmayız. Kolombiyalı mimar ve seramikçi Octavio Mendoza Morales hem birey, hem toplum, hem de çevre için alternatif ve uyumlu bir yaşam tarzını teşvik etmeye çalışmış. Casa Terracotta dört element olan toprak, hava, su ve ateşi kullanan, pişmiş toprağı mimariye dönüştüren bir inşaat projesi. Kolombiya’nın bir dağ köyünde yemyeşil tarım arazileri arasında bulunan binayı yerel halk da Çakmaktaşların Evi olarak anıyormuş. Aklın yolu bir tabii.

Çaydanlık Binası (Wuxi / Çin)

Şehirde gezerken dev bir çaydanlığın karşınıza çıktığını hayal edin. Çaydanlık Evi bir sergi mekanı. 2014 yılında tamamlanan 10 katlı binanın tasarımı 15. yüzyılda Çin’in doğusunda Jaingsu eyaletinde çıkan kırmızı kil çaydanlıklar ve diğer objelerden esinlenmiş. 38,8 m yüksekliğinde ve yaklaşık 50 m çapında olan bina alüminyum levhalar ve camlar, merkezi ise kavisli vitray kullanılarak inşa edilmiş. 360 derece dönebilmesi daha da ilginç kılıyor.

Çarpık Ev-Krzywy Domek, (Sopot / Polonya)

Elinizle buruşturup yeniden zemine oturtmuşsunuz gibi duran bir binayla karşı karşıyasınız. Dünyanın en tuhaf yapılarından biri olduğu su götürmez. 2004 yılında inşa edilen, yaklaşık 4.000 metrekare alana yayılan ve dekonstrüktivizm stilinde tasarlanan bina Rezydent adlı alışveriş merkezinin bir parçası olarak hizmet veriyor. Tasarımcılar binanın ilham kaynağının masallar ile Jan Marcin Szancer ve Per Dahlberg’e ait çizimler olduğunu belirtiyor. Çarpık Ev restoranlara, kafelere ve yerel bir radyo istasyonuna ev sahipliği yapıyor.

Dans Eden Ev (Prag / Çekya)

Müzikaller döneminin efsane oyuncuları, unutulmaz dans ikilisi Fred Astaire ve Ginger Rogers’a adanan ve dans eden iki partneri sembolizce ettiği için ‘Fred and Ginger’ olarak da adlandırılan Dans Eden Ev çok dikkat çekici. Hırvat ve Çek kökenli mimar Vlado Milunic’in Kanada kökenli mimar Frank Gehry ile işbirliği yaparak tasarladığı bina 1996 yılında tamamlanmış. Geleneksel mimari akımlara uygun olmayan ve dekonstrüktivizm stilinde olan tasarım inşaatın onaylanmasından itibaren tartışmalara neden olmuş. Çekya’nın ilk cumhurbaşkanı Vaclav Havel inşaatı desteklemiş ve binanın kültür aktivitelerinin önemli bir merkezi olacağını umduğunu belirtmiş.

Haines Ayakkabı Evi (Pennsylvania / ABD)

1948 yılında ayakkabı satıcısı Mahlon Haines mağazalarının tanıtımı için ayakkabı şeklinde bir ev yaptırmaya karar veriyor ve Haines Ayakkabı Evi’nin hikayesi işte böyle başlıyor. Ev önceleri yeni evliler ve yaşlı çiftler için tatil yeri olarak kullanılmış ama günümüzde kiralanabilir bir konut. Oturma odası ayakkabının burun kısmında, mutfak ise topuk bölgesinde yer alıyor. İki yatak odası da binanın ayak bileğine gelen kısmında.

Küp Evler (Rotterdam / Hollanda)

Yaratıcılığı nedeniyle önünden geçen herkesin hayretle izlediği Rotterdam’ın sarı küp evleri ters küp şeklindeki 39 evden oluşuyor. Bu mimari harikalar 70’li yıllarda tasarlanıp 1984 yılında mimar Piet Blom tarafından tamamlanmış. Bloom her evin bir ağacı temsil etmesi ve hepsi birlikte bir mimari orman oluşturması fikrinden yola çıkmış. Biri hariç hepsinde oturuluyor. Ustaca yaratılan eğik izlenim nedeniyle gerçekten sıra dışı.

Lotus Tapınağı (Yeni Delhi / Hindistan)

Çok sayıda mimari ödül kazanan bir Bahai ibadethanesi. Lotus çiçeği şekliyle dikkat çeken tapınak şehrin en büyük cazibe merkezlerinden biri. Bahai inancı Bahai ibadethanesinin tüm dinlerden insanların toplanacağı, düşüneceği ve ibadet edeceği bir alan olması gerektiğini söylüyor. Tüm Bahai ibadethanelerinde olduğu gibi dini geçmişi, cinsiyeti veya diğer ayrımları ne olursa olsun herkes Lotus Tapınağı’na girebiliyor ama kutsal metinlere dayanmayan metinler okumak, vaaz veya ders vermek ya da para toplamak yasak.
Dokuz kenar oluşturacak şekilde üçerli kümeler halinde düzenlenmiş 27 bağımsız mermer kaplı yaprak formundan oluşuyor.

Nautilus Evi (Mexico City / Meksika)

Tuhaflık arıyorsanız sizi şöyle alalım. Masal kitaplarından çıkmış gibi duran bu ev vitraylardan süzülen güzel ışık oyunları ve ilginç formuyla yazımıza girmeyi hak ediyor. Biyo-mimari dediği çalışmalarıyla adından söz ettiren Meksikalı mimar Javier Senosiain, Gaudi ve Frank Lloyd Wright’tan ilham almış ve 2006’da başladığı evi bir yıl sonra tamamlamış.

Longaberger Sepet Binası (Ohio, ABD)

Longaberger Basket, Ohio’da 21,5 dönümlük (87.007 m2) bir alana kurulu yedi katlı bir bina. Bir zamanlar el yapımı ahşap sepet üreticisi Longaberger Company’nin genel merkezi olarak hizmet vermiş. Binanın sepet tasarımı da buradan geliyor. Yıllar geçtikçe bina yerel halkın cazibe merkezi halini almış. 1997 yılında Longaberger Company’nin kurucusu Dave Longaberger şirketin yeni genel merkezinin tasarımını tartışmak üzere mimarlarla buluşmuş. Odadan çıkmış ve orta boy bir pazar sepetini sapından tutarak geri gelmiş ve şunları söylemiş: “İstediğim şey bu.”

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.