Zarafet, dekoratif süslemeler ve romantizm… Mimari tarzına aşık olacağınız, romantik bir tarzın öne çıktığı Art Nouveau binaların keyfini çıkarmaya davetlisiniz.
Art Nouveau mimarisinin Paris’ten Barselona’ya uzanan en güzel örnekleri sanat tarihine ve mimariye tutkun gezginler için vazgeçilmez cazibe noktaları arasında.
Art Nouveau, 19’ncu yüzyıl sonu ile 20’nci yüzyılın başında ortaya çıkan, zarif dekoratif süslemelerin, kıvrımların, kadın figürlerinin ve bitkisel desenlerin sıklıkla kullanıldığı bir sanat akımı.
Kıvrımlı metal işçiliği, heykeller ve parlak renkler Art Nouveau mimarisinin en göze çarpan unsurlarından. Altın detayların yanında açık yeşil sıklıkla göze çarpıyor. Vitraylar parlak renklerin öne çıkmasını destekliyor.
Klasizme sırtını dönen sanatçıların geliştirdiği bu akımın adı, 1896 yılında Paris’te açılan dekoratif mobilya ve aksesuar satan bir mağazadan geliyor.
Art Nouveau mimarinin önemli bir özelliği demir ve camın yapı malzemesi olarak kullanılması. Demir özellikle metro girişlerinde hem fonksiyonel hem de süs malzemesi olarak karşımıza çıkıyor. Camın kullanılması ise ışık ve aydınlatma çözümlerini gündeme getiriyor.
Doğal ışığa vurgu ve aydınlatmanın önem kazanması merdiven ve hollerin de yeni bir mimari düzen olarak ele alınmasına yardımcı oluyor. Belçikalı mimar ve tasarımcı Victor Horta’nın Brüksel’deki Hotel Tassel’deki (Tassel Evi) ünlü merdiven tasarımı ve Hotel Solvay’daki demir işleri modern mimarinin temelini atan çalışmalardan.
Horta’nın Brüksel’de Art Nouveau tarzında dört şehir evi var ve hepsi UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Bunlardan Hotel Tassel, Art Nouveau mimarisinin ilk örneği olarak kabul ediliyor.
Katalan mimar Antoni Gaudi ise renkli yüzeyleri ve dalgalı formlarıyla akımın ilk örneklerini yaratıyor.
Paris’in güzeller güzeli metro girişleri şehrin en karakteristik Art Nouveau eserleri arasında.
Art Nouveau’nun popülerleşmesini sağlayan mimar Hector Guimard, 1900 ile 1913 yılları arasında Paris’in 141 farklı noktası için çoğunlukla dökme demir ve camın kullanıldığı metro girişi tasarladı ve “metro girişi” olarak anılacak tarza imzasını attı.
Kırmızı küre biçiminde zarif lambalar taşıyan, cam çatılı ve cam çatısız olarak iki farklı tarzda tasarlanan 86 giriş bugün hala mevcut ve tarihi anıt olarak korunuyor. Girişlerde yeşil renkle vurgulanan tabeladaki ‘Metropolitain’ yazısı zamanla kısaltılarak ‘metro’ halini almış.
Montmartre’daki Abbesses, Saint-Michel ve Foch Bulvarı’ndaki Porte Dauphine metro girişleri ise en ünlü Art Nouveau sembolleri arasında.
1964 yılından bu yana tarihi anıt statüsündeki Lavirotte Apartmanı, mimar Jules Lavirotte tarafından tasarlanmış ve 1899 ile 1901 yılları arasında inşa edilmiş. Paris’teki Art Nouveau mimarisinin en iyi bilinen örneklerinden.
Binanın cephesi seramik üreticisi Alexandre Bigot tarafından yapılan heykeller ve sırlı seramik karolarla dekore edilmiş. Bu seramik karolar ve heykeller binayı adeta bir sanat eserine dönüştürüyor. Binanın ortasındaki parça, Adem ve Havva heykelleri, bir kadın başı ve bitkisel tasarımlarla çerçevelenmiş.
Kapılar demir kertenkelelerle dekore edilmiş. Üst katlar tamamen sırlı ve renkli seramik karolarla kaplı. Kavisli pencereler, kıvrımlı dövme demir korkuluklar ve pitoresk balkonlarıyla gerçekten çok güzel.
Altın süslemeleri, mozaik camları, heykelleri ve cam kubbesiyle göz kamaştıran, Prag’ın öne çıkan Art Nouveau binası Obecni dum, ünlü konser mekanı Smetana Salonu’na ev sahipliği yapıyor.
Binanın inşası 1905 yılında Osvald Polivka ve Antonin Balsanek tarafından tasarlandı ve 1912 yılında açıldı. Bu görkemli binanın bir diğer özelliği ise 1918’de Çekoslovakya’nın bağımsızlık bildirgesinin yayınlandığı yer olması.
Girişin üzerinde Karel Spillar’ın ‘Prag’a Saygı’ adlı bir mozaiği, binanın her iki tarafında da Ladislav Ssaloun’un ‘Halkın Aşağılanması’ ve ‘Halkın Dirilişi’ni temsil eden alegorik heykel grupları bulunuyor. Bina günümüzde konser salonu, balo salonu ve belediye binası olarak kullanılıyor.
Kimyager ve sanayici Ernest Solvay’ın oğlu Armand Solvay için Victor Horta tarafından tasarlanan bu tarihi ev, 1894 ile 1900 yılları arasında inşa edilmiş ve Horta’nın erken dönem çalışmalarından biri.
Cephede, balkonlarla kaplı iki simetrik, iki katlı cumbalı pencere bulunuyor. Victor Horta’nın kendi evi ve atölyesi de dahil olmak üzere diğer üç şehir eviyle birlikte, Horta’nın 1900’den önce tasarladığı kentsel konutların çekirdeği olarak 2000 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine eklenmiş.
Victor Horta’nın evi, Art Nouveau mimarinin en önemli simgelerinden biri olarak nitelendiriliyor. Rue Americaine’da 1898 yılında inşa edilen ev, ünlü mimarın hayatına odaklanan bir müzeye de ev sahipliği yapıyor ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde.
Mimar Paul Saintenoy tarafından 1899 yılında tasarlanan Old England binası Brüksel’in gözde Art Nouveau örneklerinden biri. Metal işçiliği, Old England Binası’nın dış cephesinde önemli bir rol oynuyor.
Günümüzde Müzik Enstrümanları Müzesi’ne ev sahipliği yapan bina, çemberli çelik ve camdan oluşan, çiçek motifli dış cephesiyle çok şık. Aynı zamanda demir/çelik ve cam perde duvar cephesinin bu kadar büyük ölçekte kullanıldığı en eski örneklerden biri.
Düzensiz oval pencereler, renkli mozaikler, sıra dışı oymalar ve taş işçiliği… UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan ve “Kemikler Evi” olarak da adlandırılan bu şaheser, düz çizgilerden tamamen kaçmayı seven İspanyol mimar Antoni Gaudi’nin baş yapıtlarından biri ve Gaudi modernizminin canlı kanıtı.
Bugün gördüğünüz tasarım daha önceden yapılmış evin 1904 yılında tekrar tasarlanmasıyla oluşmuş ve Gaudi binayı bizzat restore etmiş. Casa Batllo, 1877’de ilk sahibi Lluis Sala Sanchez tarafından yaptırılmış,1900 yılında ise Josep Batllo tarafından satın alınmış.
Binanın en ilgi gören bölümü ön cephenin üst kısmında bulunan ve bir sürüngenin sırtını andıran dik, dar ve renkli Ejderha Sırtı.
Casa Mila ya da diğer adıyla La Pedrera (Taş ocağı), Barselona’da La Sagrada Familia’dan sonra gelen en ünlü yapılardan biri. 1906 – 1912 yılları arasında Antoni Gaudi tarafından tasarlanıp Pere Mila için inşa edilmiş.
Aslında daire ve ofislerden oluşan bir rezidans. Barselona’daki modernist yapılar içinde daire daire satılmak üzere projelenen ilk örnek. Gaudi’nin ön cephede dalgalı bir deniz duygusu yaratmak istediği binadaki dökme demir balkon demirleri dalga efektinin daha güçlü biçimde algılanmasına yardımcı oluyor.
Bugün bir kültür merkezi olarak sanat tutkunlarını ağırlayan Casa Mila’nın UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunduğunu da belirtelim.
Çiçek desenleri, renkli fayanslar, heykeller ve ferforje…
20’nci yüzyılın başında Viyana’nın yeniden şekillenmesinde önemli bir rol üstlenen mimar Otto Wagner tarafından 1898-1899 yılları arasında inşa edilen Majolikahaus apartmanı, erken dönem Viyana Ayrıkçılığı akımını karakterize eden gösterişli çiçek desenleri ve renkli sırlı toprak çinilerle kaplı cephesiyle göz dolduruyor.
Majolica, çömlek parçalarını yapmak için kullanılan sırlama işlemine deniyor.
Tuna Nehri’nde bir Art Nouveau başyapıtı…
1906 yılında ofis ve Gresham şirketinin üst düzey personelinin kalacağı bir apartman olarak kullanılan bina, bugün Four Seasons Hotel Budapest Gresham Palace olarak hizmet veriyor ve Budapeşte’nin ‘Altın Çağ’ ihtişamının ruhunu yansıtıyor.
Zsigmond Quittner ve Jozsef Vago’nun imzasını taşıyan Greshem Palace, adını Londra’daki Royal Exchange’in kurucusu olan 16. yüzyıl İngiliz finansörü Sir Thomas Gresham’dan alıyor.
Litvanya’nın başkenti Riga’nın merkezindeki Alberta Caddesi, Art Nouveau’nun en güzel örneklerine ev sahipliği yapıyor. Bu atipik ve görkemli apartmanların çoğunda Rus mimar Mikhail Osipovich Eisenstein’ın imzası var.
Elisseeff Emporium, 1902-1903 yılları arasında Elisseeff Kardeşler için inşa edilen üç binadan oluşuyor. Mimar Gavriil Baranovsky tarafından tasarlanan yapı St. Petersburg Art Nouveau mimarisinin en çarpıcı örnekleri arasında.
Avusturyalı Mimar Otto Wagner’in Viyana şehri için 1898 yılında tasarladığı Karlsplatz metro istasyonunun girişindeki cepheler mermer panellerle bölünmüş.
Wagner, 1873 yılında Viyana’da düzenlenen Dünya Fuarı’nda Japon tasarımlarında gördüğü bazı süs öğelerine de kendi tasarımlarında yer vermiş. Burada da floral tarzdaki süslemeler ön plana çıkıyor ve onun mimari dilini oluşturuyor.