Anılar, hayaller, umutlar, politik olaylar, aşk ve hayata dair her şey… İlhamını bazen New York, Londra, Paris gibi metropollerden, bazen de Keşmir, Marakeş gibi uzak diyarlardan alan şarkılar, hikayelerini dinlemeniz için çağırıyor. Şehirlere yazılmış şarkılar ve hikayeleriyle bir hafta sonu gezisine davetlisiniz.
Söz konusu dünyanın en güzel şehirleri olunca herkesin favorisi farklıdır. Kimi büyük metropolleri sever, kimi küçük, sakin ve huzur bulabileceği köşeleri… Ama öyle şehirler var ki, şarkı sözü yazarlarına esin kaynağı olmuş, dinlediğiniz zaman sizi bambaşka coğrafyalara ışınlayan şarkıların yaratılmasına imkan tanımış. Politik olaylar, isyanlar, güzellikler, aşklar ve hayata dair her şey var onlarda. Şehirlerle özdeşleşen şarkılar var bu hafta sonu listemizde.
San Francisco / Scott McKenzie / 1967
“Eğer San Francisco’ya gidiyorsan, saçına çiçekler taktığından emin ol. Eğer San Francisco’ya gidiyorsan, orada bazı nazik insanlarla tanışacaksın.” The Mamas And The Papas, grubundan John Phillips bu şarkıyı San Francisco yakınlarındaki Monterey Pop Festivali için yazmıştı. 60’lı yılların sonunda bir karşı kültür devrimi olarak yaşanan hippy hareketinin merkeziydi San Francisco ve barış aktivistlerinin adresiydi. Hippy ruhunu anlatan en güzel şarkılardan biridir bu kesinlikle.
Smoke on the Water / Deep Purple / 1972 (Montrö)
Rock tarihinin gelmiş geçmiş en büyük gruplarından Deep Purple, girişindeki gitar riff’iyle tıpkı kendisi gibi efsane olan şarkısı ‘Smoke on the Water’da, Montreux’de, Cenevre Gölü yakınındaki bir kumarhane yangınını anlatır. Takvimler 1971 yılını göstermektedir ve grup Machine Head albümünün kayıtları için İsviçre’dedir. Kayıt stüdyosunda çalışırlarken o sırada aynı binada konser veren Frank Zappa’nın hayranlarından biri yangın çıkmasına neden olur. Cenevre Gölü’nün üzeri dumanla kaplanmış ve grup üyeleri de kaldıkları otelden yangını izlemiştir.
Marrakesh Express / Crosby, Stills & Nash / 1969 (Marakeş)
Efsanevi Crosby, Stills & Nash’in ilk single’ı. ‘Marakeş Ekspresi’ aslında Graham Nash’in 1966 yılında Kazablanka’dan Fas’a yaptığı gezide bindiği tren. Şarkı sözleri ise karşılaştığı görüntüler ve seslerle ilgili. Graham Nash, şarkının hikayesini şöyle anlatıyor. “1966’da Fas’ı ziyaret ediyordum, bir trene biniyor ve birinci sınıf bir bilet alıyordum. Sonra birinci sınıf kompartımanın tamamen sıkıcı olduğunu fark ettim. Trenin geri kalanı ise büyüleyiciydi. Her yerde ördekler, domuzlar ve tavuklar vardı. Kelimenin tam anlamıyla şarkının kendisi.”
Wind of Change / Scorpions / 1990 (Moskova)
“Moskovayı takip ediyorum. Gorky Park’a doğru. Değişim rüzgarını dinleyerek. Ağustos’ta bir yaz gecesi. Askerler geçiyor. Değişim rüzgarını dinleyerek”. Politik açıdan bakıldığında bugüne kadar kaydedilen en önemli şarkılardan biri. Alman rock grubu Scorpions bu şarkıyı 1989’da Moskova’ya yaptıkları ziyaret sırasında yazdı. Şarkının konusu Sovyetler Birliği’nin çöküşüydü, ancak 9 Kasım 1989’da Berlin Duvarı yıkılınca şarkı, Almanya’nın yeniden birleşmesinin resmi olmayan marşı halini aldı.
Leningrad / Billy Joel / 1989 (Saint Petersburg)
Adını Rus şehri Leningrad’dan alan ve otobiyografik öğeler taşıyan şarkı, Soğuk Savaş’ın farklı taraflarında büyüyen iki çocuğun hayatını anlatır: Dramatik bir çocukluk geçiren sirk palyaçosu Viktor ve Amerikalı bir çocuk olan Billy Joel. Leningrad, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra 1991 yılında orijinal adı olan Saint Petersburg’a geri döndü.
Kashmir / Led Zeppelin / 1975 (Keşmir)
Ritmin müziğin temeli olduğunun canlı kanıtı. Açılıştaki nefis gitar riff’iyle rock klasikleri arasında sarsılmaz bir yere sahip. Robert Plant bu şarkıyı 1973 sonbaharında, Fas’taki Ulusal Folklor Festivali’ne gittikten sonra yazmış. Meraklısına not: Jimmy Page ve Robert Plant’in 1994 tarihli ‘No Quarter’ albümünde de yer alan bu şarkı, Faslı yaylı çalgılar grubu ve Mısırlı bir orkestra eşliğinde yeniden kaydedildi. Bazı hayranları tarafından ilk versiyonu gölgede bıraktığı bile söylenir.
London Calling / The Clash / 1979 (Londra)
Yerleşik düzene ve adaletsizliğe isyanın grubu The Clash’ın ve punk rock ruhunun en başarılı şarkılarından. Eleştirmenler tarafından tüm zamanların en iyi rock albümlerinden biri olarak gösterilen ‘London Calling’in neredeyse tümü Londra hakkında. Bu şarkı ise 1979’da Pensilvanya’daki Three Mile Island’da bir nükleer santralde meydana gelen kazadan esinleniyor ve politik içeriğiyle bugün bile dimdik ayakta duruyor.
April in Paris / Ella Fitzgerald / 1956 (Paris)
“Pariste nisan, çiçek açmış kestaneler. Ağaçların altında tatil masaları. Pariste nisan, bu bir duygu. Hiçkimse tekrar edemez”.
Louis Armstrong, Count Basie, Billie Holiday, Thelonious Monk ve Frank Sinatra gibi birçok sanatçının albümünde yer alan şarkı, 1952’de aynı adlı filmle dünya çapında tanındı ancak şarkı ilk kez 1932’de, Broadway müzikali ‘Walk a Little Faster’ için yazılmıştı.
New York, New York / Frank Sinatra / 1977 (New York)
“Eski New York’ta yepyeni bir başlangıç yapacağım. Eğer orada başarabilirsem, her yerde başaracağım. Bu sana kalmış, New York, New York”. Bugüne kadar New York için 161 şarkı yazıldığını biliyor musunuz? Hiç uyumayan şehir New York’un hikayesini kim Frank Sinatra’dan daha güzel anlatabilir ki? Ama işin doğrusu sonraları Frank Sinatra’nın imza şarkılarından biri olarak anılan ‘New York, New York’, ilk kez Martin Scorsese imzalı 1977 tarihli aynı adlı filmde Lisa Minelli tarafından seslendirildi.
English Man in New York / Sting / 1987 (New York)
80’lerin en hit şarkılarından. Sting, bu şarkıyı eşcinsel yazar Quentin Crisp ve dışlanmış biri olarak yaşadığı deneyimler hakkında yazmış. New York’taki bir caddede çeşitli sesleri iletmek için eklektik bir müzik karışımı istemiş. “Sokakta yürümek, farklı müzik etkinliklerinin yanından geçmek… Bir mağazanın vitrininin önünden geçersiniz ve her birinde farklı türde müzik duyarsınız. New York’ta sokakta olmanın nasıl bir şey olduğunu özetlemek istedim. ”
LA Woman / The Doors / 1971 (Los Angeles)
The Doors’un aynı adlı albümündeki şarkı Jim Morrison’ın hem sevdiği hem de terk etmek istediği bir şehir. Los Angeles’taki yaşamı anlatıyor gibi görünse de grup elemanlarının sözleriyle
şehrin bir kadın olarak metaforu aslında. ‘LA Woman’ Jim Morrison’ın Paris’teki ölümünden önce grupla kaydettiği son albümdü. Morrison, albümün yayınlanmasından iki hafta sonra öldü.