Erdoğan: Anayasa Mahkemesi’nin de Danıştay’ın da kararları rahatsız edici
ABD'nin 2023 İnsan Hakları Raporu yayımlandı. Türkiye bölümünde, yargıya dair eleştiriler öne çıktı. Raporda atanan hakim ve savcıların deneyiminin 'yetersiz' olduğuna, bazı davaların sonuçlarının da önceden belli olduğuna dikkat çekildi.
Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) her yıl düzenli olarak ülke ülke hazırladığı ‘İnsan Hakları Raporu’ yayımlandı. Yaklaşık 200 ülke için hazırlanan raporda Türkiye’ye de 86 sayfa ayrıldı. Raporu kamuoyuna ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken açıkladı. Basın toplantısında raporu anlatan Blinken İsrail-Filistin sorunu ve Gazze’deki insani kriz, Rusya’nın Ukrayna’daki ihlalleri ve Sudan’daki kriz gibi bazı başlıklara atıflar yaptı. Blinken Türkiye’den bahsetmedi, ancak 86 sayfalık rapor Dışişleri Bakanlığı’nın sitesinde yayımlandı.
Raporun ayrıntılarını birlikte inceleyeyim.
Raporda Türkiye cezaevi koşulları, keyfi tutuklama ve gözaltı, adil kamu ve yargılamasının reddi, yargılama prosedürleri ve siyasi tutuklular gibi birçok başlıkta inceleniyor. Raporun yönetici özetinde Türkiye’de insanların seçimlerde oy kullanma haklarını özgürce ifade edebildiklerini, ancak medyanın taraflılığı ve toplanma, örgütlenme ve ifade özgürlükleri üzerindeki kısıtlamalarla ilgili endişeleri olduğuna vurgu yaptığı belirtildi. Bunun da siyaset ve temsilde dengesiz bir oyun alanı yarattığı, haksız avantaj sağladığına dile getirildi.
Türkiye ile ilgili raporda özellikle vurgu yapılan konular şunlar oldu:
Genel anlamda cezaevi koşullarının geniş bir perspektifte ele alındığı raporda, Can Atalay’dan da bahsedildi. Şöyle dendi: “Can Atalay 14 Mayıs’ta cezaevindeyken sol görüşlü küçük Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) milletvekili seçildi. Atalay Nisan 2022’de Gezi Parkı eylemleriyle ilgili olarak ‘hükümeti ortadan kaldırma girişimine yardım etmek’ suçundan 18 yıl hapis cezasına çarptırılan yedi sanık arasında yer aldı. Destekçileri seçilmesinin kendisine otomatik dokunulmazlık kazandırması ve serbest bırakılmasıyla sonuçlanması gerektiğini savundu. Ancak 13 Temmuz’da ülkenin en yüksek temyiz mahkemesi olan Yargıtay Üçüncü Ceza Dairesi oybirliğiyle Atalay’ın milletvekili dokunulmazlığından yararlanamayacağına, milletvekili dokunulmazlığının, mahkum edildiği suç türünü kapsamadığına karar verdi. TİP karara yanıt olarak sosyal medyada ‘Cumhurbaşkanlığı sarayına ve onun talimatıyla çalışan yargıya boyun eğmeyeceğiz’ mesajını verdi. 25 Ekim’de Anayasa Mahkemesi, Atalay’ın ‘seçme ve seçilme hakkı’ ile ‘kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının’ ihlal edildiğine ve cezaevinden tahliye edilmesi gerektiğine hükmetti. Atalay’ın tutukluluğu yıl sonu itibarıyla devam ediyordu.”
Raporda cezaevi koşulları ve yargı süreçleri incelenirken atanan savcılar ve hakimlerin de altı yıldan daha az tecrübeye sahip olduğuna dikkat çekildi. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye raporunda “Yargı, yargıçların sindirilmesi ve yeniden atanması ile yürütme organının müdahale iddiaları da dahil olmak üzere bağımsızlığını sınırlayan çeşitli sorunlarla karşı karşıya kaldı” dendi.
Raporda “Ülkedeki savcı ve hakimlerin üçte birinden fazlasının altı yıldan az hukuki deneyimi vardı” ifadelerinin kullanılması da dikkat çekti.
Türkiye’deki yargı düzenini inceleyen gözlemcilerin izlenimlerine yer verilen raporda “Gözlemciler bazı davaların sonuçlarının önceden belirlenmiş gibi göründüğü veya yargı müdahalesine işaret ettiği endişelerini dile getirdi. İnsan hakları grupları ve duruşma izleme kuruluşları, siyasi açıdan hassas davalarda hakimlerin bazen gazetecileri ve gözlemcileri mahkeme salonundan uzaklaştırdığını, sanıkların ifadelerini yarıda kestiklerini, konuşmalarına izin vermediklerini, savunma taleplerini açıklama yapmadan reddettiklerini ve kararları mahkeme heyetini dinlemeden verdiklerini bildirdi” diye yazıldı.
Eylül ayında Yargıtay, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) iki kararını göz ardı ederek önde gelen hayırsever ve iş adamı Osman Kavala ile diğer sanıkların 2016 darbe girişiminde ve 2013 Gezi Parkı protestolarında rol oynadıkları iddiasıyla mahkumiyetini onadı. Kavala’nın serbest bırakılmasını emreden AİHM kendisinin adil ve kamuya açık şekilde yargılanmadığı ve yöneltilen suçlamaların siyasi amaçlı olduğu sonucuna vardı. Nisan 2022’de Kavala “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçlamasıyla ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Yıl sonunda Kavala cezaevinde kalmaya devam etti.
Özellikle (FETÖ) ile ilgili bölümlerde “Gülen hareketi” ifadesinin tercih edilmesiyle dikkat çeken raporda Türkiye’nin Irak ve Suriye’nin kuzeyinde PKK ve YPG operasyonlarına ilişkin eleştirel ifadeler de yer aldı.
Şöyle dendi:
‘Ülkede siyasi tutukluların kesin sayısı tartışma konusuydu. Adalet Bakanlığı, Temmuz ayında 15 bin 539 tutuklunun Gülen hareketiyle bağlantılı oldukları iddiasıyla cezaevlerinde kaldığını duyurdu. STK’lar, yaklaşık 8 bin 500 kişinin özellikle PKK ile bağlantılı oldukları iddiasıyla yargılama öncesi tutuklandığını veya mahkumiyet sonrasında hapsedildiğini tahmin ediyor. Gözlemciler, gazetecilik çalışmaları, insan hakları savunuculuğu veya terörizm ya da diğer suçlamalar nedeniyle gözaltına alınan kişilerin önemli bir kısmının siyasi mahkumlar olduğunu ileri sürdü. Hükümet bu iddialara itiraz etti.’
Raporda hükümetin “Gülen hareketinin” üyelerini yakalamak için dünya çapında bir çaba başlattığı ve Ankara’nın diğer ülkelere belirli kişilere karşı olumsuz eylemde bulunmaları için “zaman zaman yasal süreç olmaksızın ikili baskı uyguladığına dair güvenilir raporlar” olduğu ileri sürüldü.
Uluslararası hukuk araçlarının kötüye kullanılması başlıklı bölümde de şöyle dendi: “Hükümetin çok az delile dayanarak terörizmle bağları olduğu iddiasıyla ülke dışında bulunan belirli kişileri hedef almak için INTERPOL kırmızı bültenlerini kullanmaya çalıştığına dair güvenilir raporlar vardı. Freedom House 2016 darbe girişiminin ardından hükümetin Gülen hareketiyle bağlantılı olarak belirlediği kişiler için INTERPOL’e on binlerce talep yüklediğini bildirdi. Hedef alınan kişilerin çoğunlukla darbe girişiminde açıkça tanımlanmış bir rolü yoktu ancak Gülen hareketiyle ilişkiliydiler veya onun lehinde konuşmuşlardı. INTERPOL’e gönderilen raporlar kişilerin gözaltına alınmasına veya seyahat etmelerinin engellenmesine yol açtı.”
Raporun Suriye bölümünde ise terör örgütü YPG/PKK’nın ülkenin kuzeyinde 11 ayrı tesiste yaklaşık 9 bin IŞİD mensubunu gözetim altında tuttuğu ve bu cezaevlerindeki koşulların oldukça kötü olduğu ifade edildi. YPG’nin aralarında kadın ve çocukların da olduğu 74 sivili öldürdüğünün kayıtlara yansıdığı belirtilen raporda örgütün kontrol ettiği bölgelerde “diğer siyasi görüşleri baskıladığı,” “işkence” ve “adam kaçırma” gibi ağır ihlaller yaptığı aktarıldı. Raporda Nisan 2022 ile Mart 2023 arasında YPG’nin 637 çocuğu zorla askere alarak çatışma bölgelerinde kullandığı ifade edildi ve bulguların kayıtları “ABD Dışişleri Bakanlığı İnsan Kaçakçılığı Raporuna” atıfla paylaşıldı.
Raporda “Suriye’de Türkiye’nin desteklediği Suriyeli silahlı muhalif grupların yargısız infazlar, sivillerin keyfi olarak gözaltına alınması ve zorla kaybedilmesi, işkence, cinsel şiddet, zorla tahliyeler de dahil olmak üzere Kürt ve Yezidileri ve diğer sivilleri hedef alan insan hakları ihlalleri yaptığı ” da yazıldı.
ABD tarafından hazırlanan raporda ayrıca “Türk düşünce kuruluşu Orta Doğu Araştırmaları Merkezi, Suriyeli muhalefetle koordineli olarak 25-28 Temmuz 2022 tarihlerinde Suriye’de SMO komutanlarına dört günlük bir Uluslararası İnsani Hukuk Eğitim Programı verdi” de dendi.