Platformların ‘Prens’i yeni sezonuyla Blu TV’de
Blu TV'de yayınlanan 'Magarsus' tekrar bereketli topraklara götürüyor bizi. Sarıbahçe'nin nüfuzlu ailesinin hikayesini anlatıyor. Aile içi iktidar kavgası ile dışarıdan gelen tehditler iç içe geçiyor. Uzaktan 'Baba'ya, yakından 'Succession'a selam ediyor. Ama memleket ruh halinini de ortaya koyuyor.
Antik kent Magarsus’un başına ne geldiyse liman kenti olduğu için geldi. Çünkü liman pırlanta değerindeydi ve limanı ele geçirmek demek bölgenin iktidar koltuğuna oturmak anlamına geliyordu. Blu TV’de yayına başlayan dizinin adının da bu antik kentten gelmesi tesadüf değil.
Üç bölümü yayınlanan dizide Sarıbahçe’nin en güçlüsü Kurak Ailesi de bölgedeki tek limanın sahibi. Narenciye tarımının yapıldığı Sarıbahçe’de Kurak Ailesi çiftçinin narenciyelerini kendi çıkarlarına uygun şekilde toplayıp elindeki limandan dışarıya gönderiyor. Ailenin reisi Halil Kurak (Ercan Kesal). Görmüş geçirmiş, hayatın tedrisatından geçmiş kurt bir tüccar. Acıması yok. Kurduğu düzen illaki yürüyecek. Bölgenin tek adamı. Sözünün üzerine söz söylenmiyor.
Bir oğlu iki kızı var. Bir de eli ayağı olan yeğeni. Oğlu Turgut (Çağlar Ertuğrul) uyuşturucu bağımlılığından yeni kurtulmuş. Tez canlı, agresif ve bu düzen bana kalacak havasıyla dolaşıyor ortalıkta ama iktidar denkleminde pasife alınmış. Kızlardan Tansu (Merve Dizdar) okumuş etmiş ve Halil Kurak aile şirketinin kasasını tutuyor. O da içten içe gelecekte her şeyin ona kalacağını düşünüyor. Her türlü baskıya göğüs gerse de çok sıkılmış erkek egemen halden.
Depremzede Fatoş’un (Burcu Gölgedar) gönlü Beton’da (Berkay Ateş) ama bu işin olmayacağını bildiği için kendine yeni bir hayat kurmanın peşinde. Evlenip daha sakin bir yaşam sürmek istiyor. Depremzede olan bir diğer karakter Beton ise Halil Kurak’ın bütün işlerini onun istediği gibi yapsa da hem Turgut hem de Tansu’nun dışladığı, iktidar denkleminden çıkarılmış ama her türlü işi çözmesiyle mahir bir kişilik…
İlk bölüm ‘Sarıbahçe’ kanlı bir portakal görüntüsüyle açılıyor. Tez zamanda da bizi Halil Kurak ile tanıştırıyor. Otoriter ve görmüş geçirmiş kişiliğiyle portakal yan yana gelince Coppola’nın efsane filmi ‘Baba’ya bir selam çakıldığı belli. Bir otoriter figür ve taht kavgası için altan alta başlayan çatışmalar. Lakin yine de coğrafyanın dayatması ağırlıkta ve liman meselesi bunun için öne çıkıyor.
Bereketli topraklara Amerikalılar girmek istiyor, bir de limandan uyuşturucu sevkiyatı yapmak isteyen Fethi (Cem Bender). Yani Halil Kurak’ın kişiliğinin gölgelediği iktidar kavgası bir yana onun iki düşmanı peydah oluyor. Amerikalılar daha sinsi, lakin Fethi direkt teklifte bulunuyor. Ama Halil Kurak’ın iki prensibi var. İlki Amerikalılar Sarıbahçe’ye girmeyecek. İkincisi uyuşturucu işi yapılmayacak. Lakin Tansu’nun Amerikan şirketiyle flörtü, Turgut’un bir çiftçinin tarlasını yakması, limanın kundaklanması… Halil Kurak için zor günler başlıyor. Hep Halil Durak’ın lehine çalışan, ki biraz da onun yarattığı, bozuk düzen artık o andan itibaren Kurak Ailesi’nin aleyhinde çarklarını döndürüyor.
İtibar adlı ikinci bölümde Halil Kurak çift cephede mücadele etmenin zorluğunu görüyor. Dostu ve avukatı Tuncay (Menderes Samancılar) ile bir strateji üzerinde anlaşıyor ama düşmanları zorlu ve öldürülüyor. İlk bölümden sonra kan bir kez daha portakal bahçesinde karşımıza çıkıyor.
Üçüncü bölüm Dağılma’da aslında dizi açılıyor. İlk iki bölümde kurulan hikaye, karakter tanıtma kısmı sonrası çatışmalar hem senaryo hem de hikaye gereği daha net ortaya çıkıyor. Ki hem yan hikayelerde hem de ana hikayede çoklu çatışma ve çözümleme var. Her ne kadar Dağılma adı verilse de aslında Kurak Ailesi için dibe vurma ve yeniden dirilme sürecini izliyoruz. Dolayısıyla sürprizli bir senaryo var karşımızda.
Nihayetinde taşrada geçen bir hikayeyi anlatıyor ‘Magarsus’. Ama bu taşra Türk sinemasındaki temsiline tezat gayet dinamik. Emin Alper’in ‘Kurak Günler’ filminin de ortaya koyduğu gibi kirli ilişkiler, çıkar çatışmaları hat safhada. Bu yönüyle Türkiye’deki taşra hayatına daha doğru bir yerden bakma bakma eğilimi var ‘Magarsus’un.
Ama Halil Kurak’ın otoriter ve pragmatik baba figürü, sözünün üzerine söz söylenememesi memleketin ruh haline doğru yapılan bir sondaj adeta. Halil Bey’in hem her şeyin kendi istediği olmasını istemesi hem de her şeyi ben mi düşüneceğim serzenişi aşina olduğumuz bir yönetici tavrının dizi dünyasındaki izdüşümü adeta.
Lakin bu ince bir gönderme naçizane. Çünkü üçüncü bölümden anladığımız ‘Magarsus’ baba sonrası iktidar mücadelesiyle ilgileniyor. Kimin kiminle nasıl ittifak kuracak belli değil. Her an her şeyin olduğu bir dünya Sarıbahçe. Düşenin dostunun olmadığı, gücün ve paranın tapınıldığı bir dünya. Taşradaki toplumsal ilişkilerin sertliğine karakterler üzerinden bakıyor. Herkes kendince çok haklı ve herkes çıkarları doğrultusunda bir kurulup bir bozulan ittifakların içinde yer alıyor. Anlıyoruz ki taşra ahlakını daha çok kasaba kurnazlığı üzerinden okuma eğiliminde dizi. Tüccarların, toprak sahiplerinin, yerel siyasetçilerin ilkeli olduğunu pek göremiyoruz nihayetinde.
Yunus Ozan Korkut ve Mustafa Yürüktümen imzalı senaryo Beton ve Fatoş dışında bütün karakterlere mesafeli. Beton da zaten ilk üç bölümün odağında. Seyircinin onunla özdeşlik kurmasının önüne geçilmiyor. Ama bir güzelliği daha var senaryonun, karakterlerini yargılamaması. Karakterlerin erdemlerini gösterirken zaaflarını göstermekten imtina etmiyor. Beton’dan Halil Kurak’ta, Turgut’tan Tansu’ya uzanan hatta hem iyi çizilmiş karakterler var hem de bu karakterler olay örgüsünün içine iyi yerleştirilmiş.
Yunus Ozan Korkut yönetmen olarak daha çok oyuncu performanslarına dayalı mizansenlerle dizi kotarma peşinde. Ki iyi bir tercih bu. Olay örgüsünün üzerine çıkmayan ama gölgesinde de kalmayan bir dengeye yürüyor performanslar. Hal böyle olunca oyunculara da önemli görevler düşüyor ve maharetlerini gösterme fırsatı yaratıyor dizi. Ki birçok oyuncu da kendi personalarının dışında bir kişilik inşa etmede son derece başarılı oluyorlar.
Sezonun iddialı yapımlarından biri olarak öne çıkan ‘Magarsus’ nereye evrilir bilinmez ama uzaktan ‘Baba’ya, yakın dönemden ‘Succession’a selam çakarken bereketli topraklar üzerindeki kanlı bir kavganın bir kesitini sunuyor bize. Bu kesitin içinden memleketin ruh hali de süzülüp karşımıza dikiliveriyor…
8 Kasım 2024 - Ara tatilin sürprizi: Robot da olsa insan insandır!
5 Kasım 2024 - Trump mı kazanacak yoksa Harris mi? Sinemacılar sonuçları açıklıyor!
4 Kasım 2024 - ‘Yandaki Oda’ Oscar’da karşınıza çıkarsa şaşırmayın!
1 Kasım 2024 - Beyazperdede altına hücum!
29 Ekim 2024 - Cumhuriyet bu: Çobanlığa mahkum edilen çocuklara bilim insanı olma fırsatı verdi