Nuri Alço hastaneye kaldırıldı ama durumu iyi
Sinemanın büyüsüne kapıldığı filmlerde kimlerin emeği varsa ayırt etmeksiniz hikayelerini yazdı. Bir külliyat oluşturdu yıllar içinde. Sinema yazarı Mesut Kara ömrünü Yeşilçam insanlarının insani yüzünü göstermeye adamıştı ve 63 yaşında da veda etti.
Google’ın olmadığı zamanlar. Bir bilgiye ulaşmak için ya bilene danışmanız gerek ya da arşive inmeniz. Ki bazen arşiv de yetersiz kalıyor. Bunun için usta gazeteciler, bizim gibi çaylaklara şu tavsiyeyi verirdi. Hemen ulaşabileceğiniz uzman isimlerle iletişiminiz olsun.
Türk sinemasının bileni bizim için Agah Özgüç’tü. Basın emektarıydı, halden anlardı ve ne zaman arasak yadırgamaz derdimize derman bulurdu. Mesela bir gün Ömer Lütfi Akad mı, Lütfi Ömer Akad mı diye tereddüte düşmüştük. Aradık hemen Agah Abi’yi “Lütfi Akad’dır ama imza olarak Lütfü Ö. Akad’ı kullanır” dedi.
Ama şöyle bir durum da vardı. Yeşilçam star sistemi üzerine kurulu olduğu için güzide Türk basını da starların hep yaldızını parlatmıştı hep. Ya star olmayanlar, emektarlar… Onların da hikayesi vardı ama pek yazılıp çizilmezdi. Ama sadece onların hikayelerini anlatmaya kendini vakfetmiş biri vardı: Mesut Kara.
Bir vesiye ile tanışmış, kaynaşmıştık. Bir sorumuz olunca onu da arardık ve hemen cevaplardı. O da Agah Abi gibi halden anlardı, çünkü o da ucundan kıyısından basına bulaşmıştı. Bir yanda edebiyatçı kimliği vardı bir yanda sinema yazarıydı. Ama sinema tarihimize emektarların, daha doğrusu starların gölgesinde kalanların gözünden bakardı. İlk kitaplarından biri ‘Artizler Kahvesi’ydi. Sami Hazinses, Hüseyin Baradan, Kazım Kartal, Behçet Nacar gibi isimlerin hikayesini onun kitabından okumuştum.
O dönem şimdiki gibi Türk sinemasının geçmişine genişten bakılmıyordu. Adile Naşit, İhsan Yüce, Erol Taş gibi isimlerin bile hikayeleri silik anlatılırdı. Mesut Kara ise inadına onların öykülerini yazıyordu. Kitabını yazmıştı ama bununla sınırlı kalmadı. Dergilerde yazılarını sürdürdü.
Kara’nın bunu yapmasının sebebi hayata emek meselesi üzerinden bakmasıydı. Emekçiyi bunun için önemsiyordu. Sistem starlardan yanaydı ama sinema da kolektif bir sanattı emekçiler olmasa sinemanın da olacağı yoktu. Bir noktadan sonra belgeseller çekmeye başladı. Tarihe not düşme çabası… Ki güzel ve özel notlardı bunlar. Fakat zaman da geçiyor, sinemadaki düzen de değişiyordu. Yeşilçam yoktu artık. Yeni bir sinema ortamı vardı ve yeni ortam da kendi starlarını yaratıyordu. Bu sefer Türk basını bu yeni starları parlatıyordu. Eski starlar ise gözden düşmeye başlamıştı.
Mesut Kara bu sefer de gözden düşen starların bilinmeyen hikayelerini daha doğrusu onların insani öykülerini anlatmaya, yazmaya başladı. Starların starlıkla imtihanını anlatıyordu bir şekilde. O zamanlan “Zaman kimi mağdur ediyorsa sen onun yanındasın” demiştim gülmüştü. Belli ki sevmişti bunu…
Bir çeşit vefa borcu olarak görüyordu sinema insanlarının hikayelerini anlatmayı. Çünkü sinemanın büyüsünü ona bulaştıran her insanın üzerinde emeği olduğunu düşünüyordu. Son kitabı ‘Yeşilçam’ın Yakamozları’ydı.
Mesut Kara zamanın mağdur ettikleri üzerine bir külliyat oluşturdu. Kendine saklamadı her zaman paylaştı. Ama son yıllarda hastalıklarla mücadele ediyordu. Bırakmıyordu yazmayı ama hastalıklar da onun yakasını bırakmıyordu. Evrensel’deki son yazılarından birinde “Biraz sert bir kalp kriziydi yaşadığım. Cumartesi günü apar topar anjiyo yapıldı; 2 gün yoğun bakımda, 2 gün de normal odada gözetim altında tutuldum. Sona tekrar evde ‘normal hayat’a dönmeye çabalıyorum” yazmıştı. Bir de not düşmüştü. “Haftaya Kayhan Yıldızoğlu, Arif Keskiner ve Bahar Öztan’ın yaşam öykülerinden, sinema serüvenlerinden söz ederek sürdüreceğiz yazımızı.”
Maalesef Mesut Kara o not düştüğü yazıyı yazamadı. Tekrar hastaneye kaldırıldı ve önceki gün de tedavi gördüğü Söke Devlet Hastanesinde 63 yaşında hayatını kaybetti.
Cennet Sineması’nın koltuklarında bir sinema yazarı daha var artık…
Not: Mesut Kara’nın cenazesi bugün ( 16 Nisan Salı) günü saat 15.00’te Kuşadası Yeniköy yolundaki asri mezarlıkta defnedilecek.