Berlin’de Altın Ayı Afrika’nın sesine gitti!
Berlinale politik tartışmaların had safhada olduğu bir gündemle başladı. Çok önceden başlayan siyasi tartışmalar festivalin açılışına da yansırken konuşmacıların ana başlıkları Gazze, Ukrayna, göçmenler ve Almanya için Alternatif Partisiydi.
Berlin bir devlet festivali. Geçen yılın 32 milyon Euro olan bütçesinin büyük bir bölümünü resmi kurumlar karşılamış. Doğal olarak federal hükümetin politikaları festival tarafından da benimseniyor. Aksi de düşünülemez zaten. Bu nedenle festivalin açılış törenindeki konuşmalar ile Almanya parlamentosunda parti temsilcilerinin yaptığı konuşmalar birbirine çok benzer.
Tören başlamadan önce kırmızı halıda 60 kadar sanatçı bir protesto gösterisi yaptı. Demokrasi içinmiş. Herkes demokrasiden ne anladığını anlattı. En büyük sorun tabii ki Almanya İçin Alternatif Partisiydi.
Törende de ana konular sinemadan çok Ukrayna-Rusya savaşı, İsrail-Hamas çatışması ve aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif Partisi’ydi. Önümüzdeki günlerde de bu tartışmalar sürecek, 25 Şubat’taki kapanış töreninde de farklı konuşmalar olmayacak. Zaten Almanlar da söze her başladıklarında Berlin’in politik bir festival olduğunu söylüyorlar.
Törenin sunucusu televizyonlardan tanınan bir kişi Aspekte adlı kültür programının yapımcısı. Bir cümlesini not etmişim, “Hoşgörüsü olmayanlara karşı ne kadar hoşgörülü olabiliriz?” Bu cümle üzerine çok şey yazılabilir ama biz yine de salona dönelim.
Almanya’da politikanın ve sinemanın önemli isimlerinin yanı sıra Matt Damon ve Cillian Murphy salonda kameraların en çok gösterdiği yüzlerdi. Sunucu, Cillian Murphy’ye “Oscar’ı mı istersiniz, Altın Ayı’yı mı?” diye gereksiz bir soru sordu ve cevabını da aldı: “İkisi de olur mu?”
Festivalin yönetmeni Mariette Rissenbeck konuşmasına beş yıl önce Hanau kentinde yabancı kökenli dokuz kişinin hayatını kaybettiği saldırıyı hatırlatarak başladı. Daha sonra İsrail-Hamas, Ukrayna-Rusya çatışmalarından, İran’daki insan hakları ihlallerinden ve Türkiye’deki depremden söz etti. “Nefret listemizde antisemitizim, İslamofobi de yok. Bu nedenle Almanya İçin Alternatif Parti de yok” diyerek bitirdi. Ağır bir konuşmaydı, sinema ile ilgili bir şey söylemedi.
Almanya’nın Nazi dönemindeki Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’den canı çok yandığı için federal hükümette bir kültür bakanı yer almıyor. Kültür ve medyadan sorumlu devlet bakanı kadrosu var. Bu görevi de iki yıldır Claudia Roth yürütüyor.
Kendisini Yüksel Aksu’nun 2011 yapımı ‘Efe Köy Entel Köye Karşı’ adlı filminden hatırlayabilirsiniz. Türkiye ile ilgisi çok. Doğru mu bilmiyorum ama Bodrum’da oteli olduğu söyleniyordu. Almanya’da da Türkiye’de olduğu gibi politikacılar ticaretle uğraşabiliyor.
Claudia Roth festivalin patronu olarak sahneye geldi. Üstünde herhalde Türkiye’den alınmış çiçekli böcekli, rengarenk, pırıl pırıl parlayan bir elbise vardı. Eskiden duvar halısı olarak da kullanılmış olabilir. Genelde böyle ayrıntılara takılmam ama bunu yazmadan edemedim. Çünkü konuşma boyunca elbiseden yansıyan ışıklar gözümünüz içine girdi.
Claudia Roth da yukarıda sözü geçen konulara değindi. Sanıyorum bir ara Ukrayna dilinde “Yaşasın Ukrayna” dedi. İran’daki kadın başkaldırısına dokundu. Almanya’da Yahudilere saldırılardan söz etti. Ama hakkını da teslim etmek lazım. Bu uzun konuşmayı hiç hata yapmaksızın, elinde bir kağıt ya da önünde prompter olmadan yaptı. Darısı bizim politikacıların başına.
Tören uzadıkça uzadı. Son sürpriz festivalde futbol filmlerinin gösterileceğinin açıklanmasıydı. Almanya 2024 yılında Avrupa Futbol Şampiyonasına ev sahipliği yapacağından festivalde 11 amatör futbol takımı hakkında yapılan kısa filmler de yer alacakmış. Benim tanımadığım ama kesin ünlü bir eski futbolcu sahneye davet edildi, filmler tanıtıldı. Sunucu “Futbol ile sinemanın ortak yanları nedir?” diye bir soru sordu. Cevabı ben biliyorum: “Futbol sinemanın doğal düşmanıdır.”