McCarty'nin cadı avından nasibini alan bir babanın oğluydu. Starlığı tercih etmedi ama kuşağının en iyi aktörlerinden biriydi. Kitleler onu geç tanıdı Akademi hakkını çok sonra teslim etti ama onun kavgası kendisiyleydi. Alan Arkin 89 yaşında yaşamını yitirdi. Arkasında saygın bir kariyer bıraktı.
Kendi kuşağının starlarından biri değildi belki ama en önemli oyuncuları arasındaydı Alan Arkin. Çünkü starlığı değil aktörlüğü seçmişti. Birçoğu onu Oscar aldığı ‘Küçük Gün Işığım / Little Miss Sunshine’ filmiyle tanıdı, yeni nesil ise oyunculuğunun farkına ‘The Kominsky Method’ dizisiyle vakıf oldu. Lakin tam da bir Alan Arkin ironisi gibiydi bu durum. Oysa Arkin Broadway’deki ilk başrolüyle Tony Ödülü kazanan, beyazperdedeki 1966 yapımı ilk filmi ‘Ruslar Geliyor, Ruslar Geliyor / The Russians Are Coming the Russians Are Coming’deki Teğmen Rozanov performansıyla En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar adaylığı kazanmış bir aktördü.
89 yaşında vefat ettiği haberi dün öğrenince gördük ki hafızasızlık çağımızın en büyük belası. Çok da tanınmıyormuş Alan Arkin ya da şov dünyasında öne çıktığı anlar kadar biliniyormuş. Oysa o hep ortalardaydı usta oyuncu. Hollywood’da onun kadar çalışkanına az rastlanır doğrusu.
Zorlu bir yaşamı oldu Alan Arkin’ın. 1934 doğumlu. 2. Dünya Savaşı yıllarında geçen çocukluk ve ilk gençlik dönemi. Ama onun hayatını daha da zorlaştıracak bir isim vereyim size: Senatör McCarthy. Şu meşhur cadı avı döneminde hem sanatçı (ressam, yazar, söz yazarı) hem de öğretmen olan babası komünist olduğu mimleniyor. Soruşturmaya tabi tutuluyor ve işinden oluyor. Aile için çok zorluk bir dönem bu. Arkin da yoksulluğu kardeşleriyle birlikte dibine kadar yaşıyor.
Lakin Alan Arkin’ın ailesi hem şansı hem de şansızlığıydı. Babasının komünist olmasından dolayı belki çok ekonomik sıkıntı çekti ama yine babası sayesinde oyuncu olmayı çok erken yaşta kafasına koymuştu: “Beni Manhattan’ın Yukarı Batı Yakası’ndaki Thalia sinema salonuna götüren babamla çok zaman geçirdim. Yabancı filmleri izleyerek okumayı pratik olarak öğrendim. Rus, Alman ve İtalyan filmleri izledim ve çok erken yaşta anladım ki temelde hepimiz aynıyız. Kültürel farklılıklar var ama insanlar arasındaki benzerlikler benim için bizi ayıran şeylerden çok daha önemliydi.Ve babamın izlediğimiz filmlerden çok etkilendiğini gördüm. O kadar etkilenirdi ki, filmlerde bağırırdı. Sanırım en derin arzularımdan biri babamı etkilemekti. Bunun için oyuncu olmak istemiş olabilir. Ve babam başarımı görecek kadar uzun yaşadı.”
Ama sadece babası değil. Annesi piyona çalıyordu. Amcası önemli bir besteciydi. Babasının da söz yazarı olduğu düşünülürse müzik evin bir evladı gibiydi. Zaten Woody Guthrie, Lead Belly, Paul Robeson gibi sanatçılar evlerine sık sık uğrardı. Kardeşi Bob Arkin’in müzisyen olması kendisinin de müzikle uğraşması biraz da bu yüzdendi.
Ama o oyunculuğu tercih etti. Bu işin mektebini okudu. Serde mükemmeliyetçilik de olunca Arkin biraz da kendi kendine azap çektirdi. Bir rolü istediği gibi yorumlalamadığı zamanlar ölmek istemesinin sebebi de buydu. Bu huyu ona önce tiyatroda sonra sinema ve TV’de başarıların kapısını aralasa da sağlığına zarar veriyordu. Bunu anladığında artık biraz yaş almıştı. Galiba 60’ların da olmalı. Sonra daha uyumlu biri olmaya çalıştığını söylüyor. Ki Arkin’ın mükemmeliyetçiliği yönetmenler için de bir zorlu bir süreçti. Kimileri Arkin’ın adını duyunca oyuncudan mükemmel sonuçlar alacağını bilseler de onunla çalışmanın yıpratıcılığı karşısında bocalıyorlardı.
Ama mesleği üzerine kendini ve yönetmenleri de yıpratacak kadar titizlenmesi Arkin’a kariyerinin ilk yıllarında tiyatroda Tony ödüllerini, Oscar adaylıklarını getirecekti. Uzunca bir dönem TV dizilerinde oynaması biraz ekonomik nedenlerden dolayıydı.
Dingin bir oyunculuğu vardı. Hem komedi hem dramalarda oynayabiliyor oynayabiliyordu. Çoklu oyuncu kadrosu olan filmlerde ya da sahnelerde büyük oynamadan öne çıkıyordu. Mesela Al Pacino, Jack Lemmon, Alec Baldwin, Ed Harris, Kevin Spacey ve Jonathan Pryce’li 1992 yapımı ‘Glengarry Glen Ross’ filminde kadrodaki mükemmel oyuncuları gölgede bırakacak kadar öne çıkıyordu. Onun için kendi kuşağından oyuncular, kimi bunların star oyuncu, her zaman büyük bir saygı gösterdiler. Lakin aynı saygıyı sinema sektörünün göstermesi zaman aldı. ‘Küçük Gün Işığım’daki rolüyle kazandığı Oscar biraz da özür mahiyetindeydi.
Çünkü ‘Catch-22’, Audrey Hepburn ile oynadığı ‘Karanlığa Kadar Bekle’, ikinci Oscar adaylığını kazandığı ‘He Heart Is a Lonely Hunter’, ‘Glengarry Glen Ross’, ‘Merhaba Yodaş’.’Escape from Sobibor’ filmlerindeki performansı emin olun ‘Küçük Gün Işığım’dan daha iyidir.
Zaman zaman tiyatroda ve sinemada yönetmenlik de yapan ama yönetmen olarak iddialı olmadığı düşünüp (‘Little Murders’ oldukça iyi bir filmdir aslında) bu arayışında vazgeçip aktörlükte derinleşmeyi tercih etti.
‘Küçük Gün Işığım’la gelen Oscar onu daha da tanınır kılmıştı. Zaten o da yavaş yavaş uyumlu biri olmayı öğrenmişti. ‘Operasyon: Argo’ ile aldığı Oscar adaylığı aslında bir saygı göstergesiydi. Hiç izlemediğini söylediği ‘The Kominsky Method’ emeklilik ikramiyesiydi. Yılların deneyimi ve demlenmiş oyunculuğu bu ikramiyenin tadını çıkartıyordu.
Rekabet etmeyi sevmeyen onun yerine kendisiyle didişen ve her seferinde yaralı da olsa kendini daha iyi var eden bir aktördü Alan Arkin. Biraz aksi, huysuz olarak adının çıkması da bu yüzdendi. Lakin Alan Arkin’i bir yerlere getiren de buydu belki…