Sitcomdan Hollywood yıldızlığına bir yol: Jennifer Aniston
Eğer bir Friends fanı değilseniz ya da genelde kurgusal dünyaların, gerçek olmayan karakterlerine mesafeli yaklaşıyorsanız bu hafta hayatını kaybeden Matthew Perry'nin ölümüne gelen tepkiler sizi şaşırtmış ve düşündürmüş olabilir: Dünya neden bu adamın ölümüne ağlıyor? Gelin, haklı nedenlerimiz var.
Geçen hafta televizyonun en sevilen sit-com’larından ‘Friends’in Chandler’ı Matthew Perry, 54 yaşında hayatını kaybetti. Dünyanın dört bir yanındaki ‘Friends’ fanları için, ben de dahil, üzüntüye sıra çok geç geldi. Hepimizi saran ilk duygu şaşkınlıktı.
Perry’i tanıyanlar, onu sadece ekrandan izleyen fanlar sosyal medyada üzüntülerini paylaştı, dizinin en önemli mekanlarından ‘Central Perk’ isimli kafenin önüne çiçekler ve notlar bıraktı. Arkasından yazılanlar, söylenenler ve yapılanlar… ‘Friends’ fanları için uzun sürecek bir yas süreci başlamıştı fakat dünyanın geri kalanının aklında tek bir soru vardı artık: Dünya neden bu adamın ölümüne ağlıyor?
Cevaplar muhtelif. “Birini neden seviyorsun?” sorusuna cevap aramak zaten saçma. Ama Perry’nin hayatımıza girişi onu 1-0 öne geçiriyor zaten. ‘Friends’in bir ferdi olmak…
Canınız çok sıkkınken, yemek yerken, ne yapacağınızı bilemezken, sevgilinizle kavga ettiğiniz an telefonu kapatıp ekrana bakarak beyninizi uyuştururken ya da hiçbir neden yokken bile imdadınıza yetişen sıcak bir dostun kollarına sarılmak gibi ‘Friends’ izlemek.
Altı arkadaşın hayatlarını anlatan mizah ve dostluğun 10 sezon boyunca devam eden hikayelerini anlatıyordu dizi. Çocukluk arkadaşı olan Monica (Courteney Cox) ve Rachel (Jennifer Aniston), Monica’nın ağabeyi Ross (David Schwimmer), Ross’un üniversiteden oda arkadaşı Chandler (Matthew Perry). Chandler’ın ev arkadaşı Joey (Matt LeBlanc) ve Monica’nın eski arkadaşı Phoebe (Lisa Kudrow) hayatlarına ortak olduğumuz kahramanlardı.
Bir parçası olmak isteyeceğiniz bir arkadaş grubu. Ve eğer o arkadaş grubunda olsanız en yakın olacağınız isim de belliydi, Chandler Bing. Komikti, düşünceliydi, endişeliydi -kabul, bazen abartıyordu- yardımseverdi ve en önemlisi çok doğaldı. O kadar doğaldı ki Chandler’ı mı izliyoruz Perry sadece kendini mi oynuyor bilemezdiniz. Zaten Matthew Perry de defalarca kez aslında kendini oynadığını söylüyordu. Yani biz aslında en başından beri onu seviyorduk.
‘Friends’ dünyada öyle bir etki yarattı ki oyuncularına tam anlamıyla bir servet kazandırdı. Başrollerin her biri gerçek hayatta da çok yakın arkadaşlardı. Ünlerine ün katmışlardı, tahtları sarsılmazdı.
Lakin ekranın biricik Chandler’ı için madalyonun öteki yüzü o kadar da parlak olmadı. Çok uzun yıllar alkol ve uyuşturucu bağımlılığıyla mücadele etti. Bu nedenledir ki ani ölüm haberi duyulduğunda akla gelen ilk şey aşırı dozdan ölebileceği oldu. Halbuki o kendini iyileşmeye adamıştı. Sayısız kez tedavi oldu, iyileşmek için çabaladı. İyileşme konusundaki inadı o kadar güçlüydü ki ‘Friends’ ekibinin yıllar sonra bir araya geldiği özel bölümün kamera arkasında herkes bu inadından övgüyle bahsetmişti.
Bir de isteği vardı Perry’nin. Her ne kadar bu kadar sevilmesine neden olan ‘Friends’ onun için çok özel olsa da onunla anılmak istemiyordu. “Öldüğümde, ‘Friends’in hakkımda bahsedilen ilk şey olmasını istemiyorum. Akıllara ilk olarak başkalarına yardım edebildiğim gelsin istiyorum. Ve hayatımın geri kalanını bunu kanıtlayarak yaşayacağım” diyerek de aslında bir nevi vasiyetini açıklamıştı.
Akıllara ilk olarak ‘Friends’ gelmiyor diyemeyiz. Zira onun ölümünün ardından bir daha diziyi izleyemeyeceğini söyleyenlerin sayısı o kadar fazla ki ne Perry’i ne de Friends’i birbirinden ayırmak mümkün. Ancak en büyük dileği de gerçekleşti diyebiliriz. Hem de o her ne kadar istemese de akıllara gelen ilk şey olan ‘Friends’ ile…
‘Friends’e gülmeyenler hatta komik bulanlarla dalga geçenler de var elbet. Hatta sıkı bir ‘Friends’ izleyicisi olarak bugünden bakınca diziyi eleştirirken buluyorum kendimi. Ama bilirsiniz, bazen ‘arkadaşınızı’ seçemezsiniz.
Evet, arkadaşınızı. Çünkü yalnızca bir dizinin kurgusal dünyası ya da karakterleriyle -kimi zaman haddini aşan- bir bağ kuranlar bilir ki bazen bir dizi asla yalnızca bir dizi değildir. O nedenle bütün bir hafta boyunca dünyanın dört bir yanından insanın Matthew’ın ani ölümünün ardından söylediklerini ve yaptıklarını bambaşka bir gözle izliyorum.
Veda etmek zordur. Neredeyse bir klişeye dönen bu cümlenin hangi durumlarda kullanıldığını aslında çok iyi biliriz. İçinizde bir parça ayrılmak istemediği için vedalarda o kadar iyi olmadığımızı söyleriz. Vedalarda iyi olmak, bir parça da olsa gitmeye hevesli olmak demek çünkü. Mattehew’in ölümü bize her şeyi unutturan Friends’i bir daha aynı gözle izleyemeyeceğimiz için o anlara da veda etmek demek. Ve bilirsiniz vedalar zordur. Hele ki geri getiremeyeceğinizi bildiğiniz şeylere.
Teşekkürler Matthew, geri getiremeyeceğimiz ama hiç unutmayacağımız anlar için.