Bir entelektüelin sessiz sedasız ölümü

Uğur Güracar, kitap okumayı da okuyanı da çok severdi. Kitaplardan bir dünya kurdu kendine sahaf oldu. Türkiye'nin ilk kıymetli kitaplar müzayedesini düzenledi. 10 Temmuz'da yaşamını yitirdi. Sessiz sedasız son yolculuğuna uğurlandı. Bir entelektüeldi ama onun kaybının yankısı duyulmadı doğru düzgün

18 Temmuz 2023
Türkiye'de kıymetli kitap müzayedesini başlayan Uğur Güracar'dı. Efemera kelemisini de o soktu hayatımıza.

“Özkan Uğur… Fenerbahçe Lisesi’nden arkadaşımızdı. Mahallemizin ağabeyi sayılırdı. 70’lerde Kalamış’ta, özellikle de Kalamış İskelesi’nin dibindeki ‘Köhne’ çay bahçesindeki muhabbet kazanının mutad müdavimlerindendi. Bu dünyaya da muhtemelen Mazhar’a da dayanamadı… Gitti… Nur yağsın olduğu yere…”

Uğur Güracar’ın Facebook’taki son paylaşamı Özkan Uğur’un vefatıyla ilgiliydi ve böyle yazmıştı. İki gün sonra 10 Temmuz’da geçirdiği kalp krizi sonucu o da yaşamını yitirdi. 

Tabii ki Özkan Uğur gibi popüler biri değildi Uğur Bey. Ama kendi çapında bir ünü, şöhreti vardı. Ama buna rağmen doğru düzgün haber olmadı vefat haberi. Facebook’ta, Twitter’da onu tanıyanlar, sevenler, arkadaşları paylaşım yaptılar, o kadar…

Zaten vefat haberini de Nezih Başgelen, sosyal medya mesajında “Ahh be Uğur Ahh … Bu olmadı sevgili dostum. Şoktayım … Kadim arkadaşım Librairie de Pera’nın kurucusu – yöneticisi sevgili Uğur Güracar pazar akşamı Şarköy’de kalp krizi geçirmiş. Maalesef kaybetmişiz” diyerek duyurdu. 11 Temmuz’da Karacaahmet Şakirin Camii’nde son yolculuğuna uğurlandı. 

2013’te kapatmadan önce Librairie de Péra kitabevinin önende böyle poz vermişti.

Oysa sahaf dünyasının önemli kişiliklerinden biriydi. Beyoğlu Galata’da asırlık kitapçı Librairie de Péra’nın sahibiydi. 2013’te artan kira maliyetleri nedeniyle Librairie de Péra’yı kapattığı zaman daha fazla haber olmuştu. 

Yıllar evvel tanışmıştım. Nadiren de yolum düştükçe dükkanına uğrardım. Kapısı herkese açıktı. Mütevazı bir entelektüeldi. En büyük hobisi kitaplardı ve hobisini işe çevirmişti. Kitap okuyanı severdi. Bir gün dükkanına bir okur geldi. Eline aldığı kitabı kokladı, kitabın kokusunu doya doya içine çekti. “Özlüyor insan bu kokuyu” deyince ona ücretsiz vermişti elindeki kitabı. 

Hemen hemen her konuda bilgi sahibiydi. Bilgisini paylaşma konusunda da cömertti. Yazın ve düşün dünyasından hemen hemen herkesi tanırdı. Eğer onlara ulaşmak isterseniz yardımcı da olurdu. Cumhuriyet tarihinin ilk kıymetli kitap müzayedelerini düzenleyen de oydu. Bu alanda çok büyük emekleri vardı. 

Üniversitede kurduğu kitap kulübüyle başlıyor hikayesi

Eski Türkiye’de olsak arkasından en az dört beş yazı okurduk. Kalem tutan birçok dostu vardı ve oturup yazardı onlar. Lakin şimdilerde bu refleks de pek kalmadığından onu anlatan bir yazıya da denk gelmedim. Yıllar önce okuduğum ve örnek olunası hayat hikayesini anlattığı Nadir Kitap’ta kendisiyle yapılan söyleşiyi Metin Celal paylaşınca, tekrar okudum. Yine hayranlık duydum. 

Kitaplara değer verilen bir ailede dünyaya gelmişti. Babası kitaplarını ciltletir ya da kendi ciltlermiş, öylesi kitaplara değer verilen bir aile ortamı düşünün. Aile sohbetlerinde yazarların, şairlerin konuşulduğu bir dünya. 70’lerde Yıldız Teknik Üniversitesi’nde mühendislik okuyor.

Lakin dönem olaylı bir dönem. Okul uzadıkça uzuyor. O da birkaç arkadaşıyla okulda kitap kulübü kuruyor. Yayınevlerinden ucuza kitap alıyorlar, aldıkları fiyattan taksitle satıyorlar. Lakin tematik kitap paketleri de yapıyorlar. Türk edebiyatı, çağdaş çocuk edebiyatı, Türkiye’nin meseleleri gibi… Böyle başlıyor hobisini işe çevirme macerası.

Uğur Güracar (önde oturan) kitaplarla ve kitapseverlerle dolu bir dünya kurmuştu kendine.

12 Eylül’e kadar iyi bir gelir kapısı oluyor. Fakat askeri darbe kitabı suç unsuru ilan edince kimse kitap almıyor ve büyük batıyor Uğur Bey. Bir sürü borç kalıyor üzerine.

Ama bu yolda ilerlemek istediğini de anlıyor: “Prof. Ayhan Aktar mahalleden arkadaşım. O sıralar Marmara Üniversitesi’nde araştırma görevlisiydi. Onunla hayat hakkında, kitaplar hakkında sohbet ediyoruz. Sahaflara gidip geldikçe çok kıymetli kitapların beş para etmediğini ama beş para etmez kitapların çok pahalıya satıldığını görüyoruz. Avrupa’da, kitaptan anlayan insanların çalıştığı kitapçılar görüyorum. Burada yanlış bir şeyler var, onu kırmayı başarırsak o ayarda bir iş yapılabilir diye düşünüyorum.

Tünel’de iki Rum kitapçı kadın vardı o yıllarda, yabancı dilde kitap satarlardı. Ortamları çok fantastikti, her yerde kitap yığınları… Yığınlar arasından rafları göremiyorsunuz. Librarie de Pera’yı işleten Matmazel Talya ‘Dükkanı devredeceğim, tanıdığınız kimse var mı?’ diye soruverdi birgün. Talya Nomidis dükkanı devretmekten bahsedince bir anda hayalimin içi doldu.”

Uğur Güracar’ın Librarie de Pera’yı devraldığı Matmazel Talya.

İşte o dükkanı devralıyor Ayhan Aktar ile. Sonra Aktar ortaklıktan ayrılıyor. Lakin dükkan da dükkan, mazisi Osmanlı’ya kadar uzanıyor. II. Abdülhamid’e kitap satan Otto Keil diye bir kitabevi var. Ortaklarından Plathner, 1920’lerin başında Librarie de Pera’yı kuruyor. Uğur Bey işte o dükkanın yeni sahibi oluyor.

1985’te TÜYAP Kitap Fuar’ında düzenledikleri Cumhuriyet tarihinin ilk kitap müzayedesinin duyurusu.

Sonra TÜYAP Kitap Fuarı’nın ilk yıllarında da biraz da şans eseri, bir gurup sahaf arkadaşıyla kitap mezatı yapıyorlar. 1985’te kendi dükkanında düzenlemeye başlıyor kıymetli kitaplar müzayedesini. Bir katalog hazırlıyor değerli kitaplarla ilgili ve o mezatlar yıllarca sürüyor. Değerli kitap deyince Türkiye’de akla gelen ilk isimlerden biri oluyor Uğur Bey. Müşterile arasında kimler kimler yok ki. Çelik Gülersoy, Celal Şengör, Ömer Koç, Sinan Genim…  Çoğu da arkadaşı, dostu oluyor. Kıymetli kitap mı arıyorsunuz Türkiye’de ilk başvuracağınız isim haline geliyor.

Uğur Güracar, efemera kelimesini de hayatımıza sokan isimlerden biri.

İddialı olmayı sevmezdi. Temkinliydi. Lakin efemera kelimesini de o soktu diyebiliriz hayatımıza: “Efemera kelimesini Türkiye’de dolaşıma ben sokmuş olabilirim. O zamanlar yılda birkaç kere yurt dışına gidiyordum. Bir yığın fuar var; taşralılarınki ayrı, Londralılarınki ayrı, uluslararası katılıma açık olanlar falan. Efemera en süfli fuarlardı. Satıcıları da sattıkları da döküntüydü. Orada öğrendim ve döndüğümde Çelik Gülersoy’a bahsettim bu meseleden. Efemera lafını geçirdiği bir yazı yazdı o sohbetimizden sonra. Büyük ihtimalle efemera kavramı öylelikle dolaşıma girdi.”

İşte böylesi bir insan sessiz sedasız göçüp gitti bu hayattan. Vicdanlı bir entelektüeldi ve kitap dostuydu. Ama onun kaybının yankısı duyulmadı doğru düzgün. Hikayesi öylece kalsın istemedik. Güle güle Uğur Bey ve her şey için teşekkürler. İyi ki vardınız. İyi ki kitapları sevdiğiniz ve sevdirdiniz.

Bir hayat kaç kez yaşanır?Bir hayat kaç kez yaşanır?

 

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.