Casusların evlilik hayatı, karanlığın sevimli hali!
İnsanlığa rahat yok! Ya kıyamet sonrasında insan ırkı varolma mücadelesi veriyor, ya da istilacı türler gelip Dünya'yı ele geçirmeye çalışıyor. Platformlardaki dizilerin bu hafta bize söyledikleri bunlar.
Dizi sektörünün hikaye kaynaklarının zamana ayak uydurup değiştiğini, senaristlerin anime, manga ve video oyunlarına yöneldiğini sık sık yazıyoruz. Kökeni video oyunu olan dizi ve filmlerin hazır bir izleyici kitlesi de oluyor. Bu durum yapımcılar için aslında zannedildiği kadar avantajlı da olmuyor. Çünkü özellikle oyuncular senelerce oynayıp başında haftalar, aylar geçirdikleri oyunlarına karşı çok büyük aidiyet hissediyorlar ve uyarlamalar oyunun kendisine sadık kalmazsa uyarlamayı yerden yere vurup reddediyorlar. Dolayısıyla popüler bir oyunu televizyona uyarlamak potansiyel olarak çok karlı fakat bir o kadar da riskli bir iş.
Bu riski alıp büyük bir başarı elde eden ilk dizi, bir zombi felaketi sonrasında yaşananları anlatan ‘The Last of Us’ olmuştu.(BluTv’de izleyebilirsiniz) Başrolünde Pedro Pascal’ın oynadığı dizi belki de tam da oyuncuların istediğini yapıp oyuna sadık kaldığı için bütün dünyada değil aşılması, belki de erişilmesi dahi zor bir başarı yakalamıştı. Çoğu kişi bir daha ‘The Last of Us’ gibi bir uyarlama yapılamayacağını ve dizinin aşılamayacağını düşünüyordu. ‘Fallout’ bu varsayımın doğru olmadığını kanıtladı.
Fallout oyun serisi de post apokaliptik bir dünyada geçiyor ama bu kez dünyayı yok eden şey zombiler değil insanlar olmuş. Oyunlar, dünyanın retro fütüristik alternatif bir evreninde, nükleer bir savaş felaketinin sonrasında geçiyor. 1997 yılında piyasaya çıkan ilk oyun George Miller’ın başyapıtı Mad Max’ten ilham almış. 1997 ile 2018 yılı arasında tam dokuz oyun piyasaya çıktı ve Fallout dünyanın en çok oynanan oyunlarından biri haline geldi.
Yıkıcı bir nükleer savaş dünya nüfusunun neredeyse tamamını yok edip, uygarlığı sonlandırdıktan sonra dünya, mutasyona uğramış yaratıkların da yaşadığı devasa bir çorak arazi haline gelmiştir. Sadece az sayıda insan hayatta kalmış ve yüzeyde yaşayan topluluklar savaş öncesi medeniyetten kalan şeyler ile yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bazı şanslı(!) insanlar ise savaş sırasında nükleer savaş için özel olarak hazırlanan devasa yeraltı yaşam alanlarına sahip sığınaklara (vault) yerleşerek güvenli bir yaşama ulaşmayı başarmıştır.
Bizim dizimiz ise bu nükleer felaketten tam 200 yıl sonra bu sığınaklardan birinde başlıyor. (Bildiğimiz kadarıyla 122 tane sığınak var). 33 numaralı sığınağın sakinleri tam 200 yıldır sığınaklarında tarım yaparak, çocuklara iyi bir eğitim verip çok sıkı görgü ve etik kurallarına bağlı yaşayarak barışçıl ve medeni bir hayat sürdürmektedir.
Sığınağın lideri Hank MacLean’ın (Kyle McLachlan) kızı Lucy (Ella Purnell) evlenme yaşına gelmiştir fakat sığınakta kendisine uygun bir damat adayı yoktur. Hemen bitişiklerindeki bir başka sığınakla temasa geçip oradan bir damat adayı transfer etmek isterler fakat düğün sırasında diğer sığınaktan gelenlerin aslında yüzeyden gelen yağmacılar olduğu ortaya çıkar. Yağmacılar sığınağın pek çok sakinini öldürüp sığınak liderini de kaçırıp yüzeye giderler. Liderin kızı Lucy babasını kurtarmak için hayatında ilk kez sığınaktan yüzeye çıkmaya karar verir. Kibar, saf, barışçıl ve medeni Lucy’i yüzeyde mutant canavarlar, vahşileşmiş insanlar, haydutlar, hayaletler ve radyasyon beklemektedir.
Fallout, oyuncu olmayan izleyicisini tuhaf, sıra dışı, heyecanlı ve müthiş sürükleyici hikayesi ile büyülerken oyuncuları da neredeyse tamamen tatmin etmeyi başardı. Dizi dünyasında günlerdir büyük bir ‘Fallout’ rüzgarı esiyor. İzleyen herkes diziyi birbirine tavsiye ediyor. Amazon Prime’da gösterilen dizi yayımlandıktan sonra Fallout oyunlarına olan ilgi tekrar ateşlendi ve oyunlar yeni satış rekorları kırmaya başladılar. Bu arada Amazon Prime, kendi üyelerine Fallout 76 oyununu Steam’de parasız olarak hediye ediyor. Bu müthiş macerayı naçizane tavsiye ediyorum. Sakın kaçırmayın.
Bütün dünyanın Güney Kore dizilerini sevdiğini ve Kore’nin sadece pop müzikte değil dizi sektöründe de çok başarılı olduğu bilinen bir gerçek ama ben özellikle Türklerin Kore dizilerine bir başka türlü düşkün olduğunu gözlemliyorum. Çevremde bu dizileri izleye izleye Kore kültürüne çok büyük ilgi beslemeye başlayıp Korece öğrenmeye başlayanlar bile var. Bizimkinden oldukça farklı bu kültürün bizimki ile olan en önemli ortak yanının Korelilerin de bizler gibi çok kuvvetli akrabalık ve arkadaşlık bağlarına sahip olmaları olduğunu düşünmüşümdür hep. 18 yaşına gelince evi terk edip sadece Noel’de buluşan Amerikan ailelerinin aksine Koreliler de bizler gibi ana, baba, kardeş, dede, nene, torun tombalak bir arada yaşıyorlar. Yaşlılarına olan saygıları ve sevgileri de bize benziyor.
Netflix’in ‘Parazit’ dizisi son yıllarda moda olduğu üzere Hitoshi Iwaaki’nin 30’dan fazla bölge ve ülkede 25 milyondan fazla satan efsanevi mangası (çizgi roman) ‘Parasyte’tan uyarlanmış. Dizi manga ile aynı evrende geçmesine rağmen çizgi romandan farklı bir öykü anlatıyor. Dizinin yönetmeni ise ‘Zombi Ekspresi / Train to Busan’, ‘Seoul Station’, ‘Peninsula’ gibi başarılı filmlerin ve Netflix’in sevilen dizisi ‘Hellbound’un yönetmeni Yeon Sang-ho.
Dünya dışından gelen, kırkayağa benzeyen ve insanların kulaklarından girip saniyeler içerisinde beyinlerini ve bedenlerini ele geçiren böceğimsi bir parazit formu Güney Kore’den başlayarak insanlığı ele geçirmeye çalışmaktadır. Parazitlerin beynine girmesine rağmen tamamen ele geçiremediği tek kişi bir süpermarkette çalışan genç bir kadındır. Parazit içine girdiğinde Jeong Su-in kendisine kafayı takan bir katil tarafından saldırıya uğramış ve ölmek üzeredir. Parazit ise hayatta kalabilmek için içine girdiği konağın da hayatta kalmasına muhtaçtır onun için bütün gücünü ölmekte olan Jeong’u hayatta tutmak için kullandığından kızı tamamen ele geçiremez. Parazit ve Jeong aynı bedeni paylaşan iki varlık haline dönüşüp tuhaf bir simbiyotik ilişki kurarlar.
Bu arada parazitler hiç durmadan insanların bir bölümünü ele geçirip bir bölümünü de öldürüp yemektedirler. Artık varlıkları bir sır değildir. Özel bir anti-parazit gücü olan Gri Takım kurulmuştur ve ülkenin önde gelen tüm polisleri bu time yardım etmektedir. Bir yanda güvenlik güçleri, bir yanda da kız kardeşi parazitler tarafından öldürülen Kang-Woo ile yarı parazit yarı insan Jeong, katil parazitlere karşı amansız bir mücadele başlatırlar.
Bilim kurgu sevenler bu aralar en şanslı günlerini yaşıyorlar. ‘Gri Parazit’i özellikle türün hayranlarına ve Kore dizisi sevenlere tavsiye ediyorum. Dizinin Rotten Tomatoes skorunun yüzde yüz olduğunu da eklemek isterim.
Televizyon dünyası ve dijital platformlarda büyük bir ilgi ile izlenen tek şey diziler değil. Yarışma programları da izleyici tarafından çok seviliyor Yarışma proglamları arasında da en çok ilgi çeken formatlardan biri de yemek yarışmaları. Tv8’indeki MasterChef Türkiye yarışması seyirci tarafından çok seviliyor ve yedi sezondur izleniyor. MasterChef benzeri bir şey arayanlar için BluTv’deki ‘Gürkan Şef İle Görevimiz Mangal’ın iyi bir alternatif olabileceğini düşünüyorum.
Yarışmada 12 katılımcı yer alıyor. Her bölümde kura çekilerek belirlenen iki kişi düelloyu çıkıp yine zarftan rastgele çekilen bir menüyü pişiriyorlar, yenilen yarışmacı yarışmayı terk ediyor.
Program, şefin ‘et uzmanı’ olması sebebiyle mangal tariflerine ve onlara eşlik edecek salata ve mezelere yoğunlaşıyor. Bu arada Gürkan Şef’in programdaki partneri de Mehmet Ali Erbil’in kızı Yasmin Erbil.