Disney+ yerli içerikleri kaldırırken BluTV’den açıklama geldi: Yerli içerikle büyüyoruz
Platformlarda eski dostlar karşılıyor bizi. 'Harry Potter' tüm filmleriyle BluTV'de, 'Shogun' yeniden çevrildi ve Disney+'ta bekliyor bizleri. Kuantum fiziğine meraklıysanız tam dişinize göre bir dizi yayında: 'Constellation.'
İngiliz yazar J. K. Rowling, yazdığı yedi fantastik romandan oluşan Harry Potter serisiyle hem kendi kaderini değiştirdi hem de dünya edebiyatına ölümsüz bir hikaye kazandırdı. Serinin ilk romanı ‘Harry Potter ve Felsefe Taşı’nın 26 Haziran 1997’de yayımlanmasından itibaren kitaplar dünya çapında eşi benzeri çok az görülen bir başarı kazandı.
Serinin yedi kitabı, Warner Bros. Pictures tarafından sekiz filmden oluşan bir seriye dönüştürüldü. Şubat 2020 itibarıyla Harry Potter film serisi tüm zamanların en yüksek hasılat yapan üçüncü film serisi haline geldi.
Anne babasını kaybetmiş bir çocuk olan Harry Potter, kötü kalpli teyzesi ve eniştesiyle yaşarken birden bire annesinin aslında bir cadı babasının da büyücü olduğunu öğrenir ve kendisi de büyücü olmak için Hogwarts Cadılar ve Büyücüler Okulu’nda yatılı öğrenci olarak eğitim almaya başlar.
Potter okulda, başta can dostları olacak Ron Weasley ve Hermione Granger olmak üzere birçok yakın arkadaş edinir. Hikaye Potter ve arkadaşlarının, bir yandan büyümenin getirdiği sorunlarla başa çıkmaya çalışırken bir yandan da daha önce de büyücülük dünyasını ele geçirmeye çalışan ve bu süreçte Potter’ın anne babası dahil yüzlerce cadı ve büyücüyü öldürdükten sonra kayıplara karışan ve artık geri dönüp yavaş yavaş güçlenmekte olan karanlık büyücü Lord Voldemort ve yandaşları ile savaşmasını anlatır.
Dünyanın en sevilen çocuk/genç yetişkin kitap serileri arasına giren Harry Potter’ın sinema filmleri de kısa sürede birer klasik oldu. Hem yetişkinlerin hem de çocukların izlerken aynı zevki alabildiği nadir eserlerden biri olan Harry Potter film serisinin bütün filmleri artık BluTv’de izlenebilecek.
İlk gençliğini 80’li yıllarda yaşamış birisi olarak asla unutamadığım efsaneleşmiş TRT dizilerinden birisidir ‘Shogun’dur. 1983 yılında yayımlanan dizi neredeyse bütün ülkeyi ekran başına kilitlemişti.
Bir jenerasyonun zihnine kazınan ‘Anjinsan’ ve ‘Toranaga’ tekrar karşımıza çıkıyor. James Clavell’in 1975 tarihli ve aynı isimli romanı ‘Shogun’dan uyarlanan dizide başrolü Richard Chamberlain oynamıştı. Bir İngiliz kolonicisinin oğlu olan ve 2. Dünya Savaşı’nda bir Japon ölüm kampında bizzat mahkumiyet yaşayıp kurtulmuş olan yazar, belki de hem koloniciliğe hem de Japon kültürüne son derece hakim olduğu için yazdığı roman kısa sürede çok satanlar arasına girmişti.
İngiliz binbaşı Jack Blackthorne, Portekizlilerin (Portekiz Katolik Kilisesinin) tekelinde olan ve Avrupa’nın diğer kısmından yeri gizlenen Japonya’yı bulmak için gemiyle yola çıkar. Yolda perişan olan, aç susuz kalan ve mürettebatının çoğu ölen Blackthorne’un gemisi nihayet Japonya’nın Ajiro kıyısında karaya vurur. Burada onu Shogun yani Japonya’nın güvenliğinden sorumlu kişi olmak için birbirleri ile yarışan beş efendiden biri olan Toranaga’nın adamları bulur.
Japonya dönemin en büyük kolonicileri olan Portekiz tarafından sömürülmekte, Çin’le olan anlaşmazlıklarından dolayı denizlerde rahatça ticaret yapamayan ülkenin deniz ticaretini onlar adına Portekiz yapmaktadır. Portekiz kilisesi ve cizvit papazları da ülkeye yerleşmiş büyük bir hızla Japon halkının katolik olması için çalışmaktadırlar.
Efendi Toranaga, Blackthorne’un son derece bilgili biri olduğunu ve katolik değil protestan kilisesine bağlı olduğunu anlayınca onun düşmanlarına ve Portekizlilere karşı kullanabileceği iyi bir müttefik olacağını düşünür ve Blackthorne kendisini devrin Shogun’u olmak için savaşan efendilerin entrikaları arasında bulur.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim Blackthorne’u canlandıran Cosmo Jarvis oyunculukta Richard Chamberlain’in eline su dahi dökemez ama neyse ki muhteşem Japon kastı Jarvis’in donuk oyunculuğunu fazlasıyla örtebilecek kadar yetenekli de bu sayede dizinin akışı bozulmuyor. Son derece büyük bir bütçeyle hazırlanmış olan dizinin kostüm ve dekorları da göz kamaştırıyor. ‘Shogun’ gösterime girer girmez hem eleştirmenler hem de seyirci tarafından büyük bir beğeni ile karşılandı.
Özellikle epik hikayelere ve dönem dramalarına düşkün olan herkesin bu muhteşem tekrar yapımı seyretmesini tavsiye ederim. Dizinin ilk iki bölümünü Disney +’da izleyebilirsiniz.
Dikkat bu yazı diziyle ilgili bilgi içerir
‘Severance’ ve ‘Monarch’ gibi seyirci tarafından çok büyük ilgi ile karşılanan dizilerinin ardından Apple+ fantastik ve bilim kurgu türündeki denemelerine yeni bir dizi ile devam ediyor. Yeni dizi ‘Constellation / Takımyıldızı’ bir uzay macerası gibi başlasa da kısa bir süre içinde gizemli bir aile dramasına dönüşüyor.
Jo (Noomi Repace), bir uzay istasyonunda yıllarca görev yapan çok uluslu astronot ekibinin bir üyesidir. Genç kadın eşini ve küçük kızı Alice’i dünyada bırakarak bu göreve gitmiştir. Ekip içindeyken istasyona bir cismin çarpması sonucunda istasyon onarılamaz derecede hasar alır ve astronotlardan birisi ölür. Yer kontrolü, astronotların küçük kapsülleri kullanarak derhal dünyaya dönmelerini ister fakat dört kişilik iki kapsülden birisi bozuktur ve istasyonda sadece bir kişiyi sınırlı bir süre yaşatabilecek kadar oksijen kalmıştır dolayısı ile dört astronot dünyaya döner ve Jo’yu tek başına (ölen kumandan Paul’ün cesedi ile birlikte) bırakırlar.
Kızına dönme arzusuyla yanıp tutuşan Jo son derece heyecan verici, seyircinin yüreğini ağzına getiren bir süreç sonucunda kapsülü tamir ederek NASA’nın sürdürdüğü bir deneyin parçasını ve ölen astronotun bedenini de alarak dünyaya döner. Fakat Jo dünyaya döndüğü andan itibaren gündelik hayatında ve yakın çevresinde birtakım tuhaflıklar hissetmeye başlar. Bazı şeyler bıraktığı gibi değildir.
Aile arabalarının rengini, iş arkadaşının eşinin adını, kimi kişilerle tanışıp tanışmadığını ve buna benzer şeyleri yanlış hatırlamaktadır. Kızı ve kocası da ona karşı çok tuhaflaşmıştır. Jo’da ya astronotlarda görülen uzay dönüşü duygu durum bozukluğu yaşanmaktadır ya da sahiden garip bir şeyler olmaktadır.
NASA’nın uzayda yapmakta olduğu deneyin kuantum fiziği alanında olduğunu öğrendikten sonra dizi seyirciye atom altı dünyasının gizemlerine götürüyor ve çoklu evrenler, kuantum sıçramalar ve sonsuz olasılıklar dolu tuhaf bir yolculuğa çıkarıyor.
Özellikle ‘çift yarık deneyi’, ‘kuantum dolanıklık’ ve ‘Schrödinger’in kedisi’ gibi popüler kuantum fiziği kavramlarına hakim seyirci için ‘Constellation’ı izlerken bu bilgileri sayesinde senaryoyu çözmek çok keyifli olacaktır. Burada bir uyarı yapmak isterim; konuya uzak seyirci ağır ilerleyen ve derdini çok dolaylı, imalı yöntemlerle anlatmaya çalışan diziyi yer yer anlamsız ve sıkıcı bulabilir.
Karışık ve gizemli senaryoları hikaye geliştikçe çözmeyi seven bilim kurgu izleyicileri içinse ‘Constellation’ kesinlikle kaçırılmaması gereken bir dizi olarak karşımıza çıkıyor. Zaten Jo’nun kızının adının Alice oluşu ve sürekli elinde bir oyuncak tavşanla gezişiyle de dizi bize ‘Alice Harikalar Diyarında’ gibi altüst olmuş bir gerçeklik izleyeceğimizin ipucunu veriyor ve tam da öyle bir hikaye izletiyor.