İlk Kitap- Mıhemed Şarman: ‘Hatırlamak istediğim babamı yazdım’

Bir yas güncesi, babayla hesaplaşma ve dünyayı anlamlandırma metni Mıhemed Şarman imzalı 'Ölür Çünkü Babalar.' Yazarın ilk Türkçe kitabı vesilesiyle konuştuk, babaların kulaklarını çınlattık.

Kültür Sanat 27 Ocak 2024
Bu haber 11 ay önce yayınlandı

Baba, babalık, babalar ve evlatlar ve hatta babişkolar.

İnsanın kendi seçemediği ancak tüm karakterini ve hayatını etkileyen bir ilişki biçimi bu. Kimileri ‘şanslı’ kimileri ‘dertli’, bazısı hiç oralı bile değil, bazılarımız ağır yaralı. Öfkeli olan, hesap sormak isteyen, yüzleşmekten çekinmeyenlerin sayısı da az değil.

Mıhemed Şarman da bunlardan biri.

1983 doğumlu Şarman ilk kitapları yayınlanmış yazarlarla yaptığımız bu seriye, Türkçe yayınlanmış ilk kitabı ‘Ölür Çünkü Babalar’ ile konuk oldu. O Van’da, ben 10Haber’in Şişli’deki ofisinde Zoom üzerinden uzakları yakın ettik, kitabı konuştuk ve babalarımızın kulaklarını çınlattık.

Daha önce Kürtçe öyküler yazan ve müstakil dosyalara editörlük yapan Şarman’ın Everest yayınlarından çıkan  anlatı türündeki kitabı, oğlunun yedinci yaş doğum gününü ailecek kutladıkları bir 17 Ekim gecesinde başlıyor.  Mutlu anlar ani bir telefonla sadece kitaplarda ya da filmlerde bölünmez, gerçek hayat da bu konuda kurgu kadar sürprizlidir. O gün çalan telefonla, babasının hayatını kaybettiğini öğreniyor Şarman. Sonrası malum. Ya da tam tersi, parmak izi gibi özgün ve aslında hiç de malum olmayan biricik bir süreç yas evresi.

İlkokuldan beri günlük tutan, şiir yazan ve kendini iyi bir okur olarak tanımlayan Şarman, kaybıyla başa çıkmanın yolunun “bildiğim tek şeye yazmaya ve okumaya sığınmak” olduğunu söylüyor: “Özellikle ölüm yıldönümünde babamla ihtiyacı hissediyordum. Birkaç mektup yazdım, hatta arkadaşlarıma okuttum. Onlardan olumlu yorumlar geldi, keşke kitap olsa diye beni cesaretlendirdiler. Üzerine üç- dört yıl kadar çalıştım.”

Üç yıl boyunca, aynı tarihte uzun uzun iç dökme seanslarına dönüşen bu mektuplar sonunda ortaya çıkıyor ‘Ölür Çünkü Babalar.’

Kitap, bir yas güncesi, hesaplaşma metni. Araya mektuplar giriyor, bir oğul babasını kaybetmenin üzerindeki etkisini yani mahremini açıyor. Tam da bu nedenle hemen her söyleşide sorduğum “Neden yazıyorsunuz?” sorusu şekil değiştirmek zorundaydı. Yazma sürecine ve sonrasına dair sorulara dönüştü sorularım. Zaten Şarman, okurun da aklına düşen bu soruları yanıtlıyor kitap boyunca. Örneğin bu kitabı okumasını çok istediği babasına sesleniyor ve hatta onun yerine bazı soruları cevaplıyor:

“Muhtemelen ilk halini değil bu halini okurdum ve sen muhtemelen severdin. Ama tam şu an kafamda bir cümle: Yaşarken sana söyleyemediklerimi -en çok da kızgınlığımı- sen öldükten sonra da yazamıyorum. Aramızdaki mesafe kapanmış değil. Edebiyat biraz da bunu sağlıyor baba! Geçmiş ile şimdinin arasındaki mesafeyi kapatmak adına bize bir köprü bahsediyor, elbette köprü ancak iki ayrı uç arasında olur. Bu iki uç arasına doldurduğumuz hikâyelerle bir bütünleştirme çabası içine gireriz. İkimizin hikâyesi; gel gör ki ikisini de anlatan benim.” (Sf.28)

‘Sadece bir baba metni değil’

‘Ölür Çünkü Babalar’ niyetini çok belli eden ancak sadece baba-evlat ilişkisiyle sınırlı da kalmayan bir metin. Yazar, her ne kadar baba ve babalık ilişkisine dair bir metin olduğunu kabul etse de aslında ‘Ölür Çünkü Babalar’ın çok daha farklı yönleri olduğunu, amacının da bu olduğunu ısrarla vurguluyor: “Sadece bir baba metni değil bu kitap. İnsanın küçüklüğü, var olma ve dünyaya anlam verme çabası bazılarımız gibi beni de çok sarsıyor. Bu arayışlar, ölüm, fanilik, zamanın gücü, yok oluş, kabullenme… Hepsi üzerine bir metin yazmak istedim.”

Zaten bir de itiraf geliyor Şarman’dan: “Bu anlatılan benim babam değil, hatırladığım babam da değil, hatırlamak istediğim babamı yazdım. Kitabın ilk adı da ‘Bir Baba Yaratmak’ idi…

Edebiyat benim için dünyaya yazılmış bir mektup

Ayrıca içerikten ziyade dil üzerine de çok kafa yorduğunu, nesnelerin ve imgeleri özenle kurguladığını anlatıyor:

“Dille çok uğraştım. Sadece babamı  ya da onunla ilişkimi de değil, tüm dünyaya dair bir metin bu aslında. Edebiyat benim için zaten mektup demek. Hiç tanımadığın, bilmediğin insanlara yazdığın bir mektup.Bir başkası neden benim babamla aramdaki ilişkiyi okusun ki? İşte bu noktada edebiyat devreye giriyor. Ben de babamı edebi bir karaktere dönüştürdüm. Zaten dünya edebiyatında bu konuda yazılmış eserler var. Ben de bu temada yazılmış 25’e yakın kitap okudum. Kurmaca bir roman da olabilirdi, mahrem alanını açtım. Baba, yer, isimleri kullanmadım. Herkesin kendinden bir şey bulabileceği örtük bir dil kullanmaya çalıştım.”

Dil konusuna bu kadar özen gösterdiğini anlatan Şarman’a, bu kadar kişisel bir konuyu neden ana dilinde yazmadığını, Türkçe yazmanın kendisini nasıl etkilediğini merak ediyorum:

“Yazdığım Kürtçe kitabın üzerinden neredeyse sekiz yıl geçti. Elbette farklılıklar var. İnsan anlattığı şeyi hangi dille yaşamışsa, imgeler o dilde geliyor. Çocukluğuma dair bir şeyler anlatırken kalemim Kürtçeye gidiyor, farkındayım. Çünkü ben onları Kürtçe yaşadım.

Evet, babamla evde Kürtçe konuşuyorduk. Ancak bu bir sorgulama ve yüzleşme kitabı. Liseyi Bursa’da okudum. Bu hesaplaşmaların denk geldiği dönem Türkçe konuşup yaşadığım bir dönemdi. Bir yandan da babamla çatışmamıza neden olan, ilişkimizi sorgulamama yol açan, anlam arayışıma yol gösteren Türkçe kitaplar okuyordum. Dolayısıyla Türkçe geldi kelimeler. Türkçe yaşadığım ya da Kürtçe yaşadığım bir şeyleri yazarken dili elbette çevirebiliriz fakat dilin getirdiği çağrışımları değiştiremeyiz. ki dili de çok seviyorum. Tüm entellektüel birikimimizin kaynağı Türkçe. İnsanlar arasındaki en önemli bariyer dil bence. Yani bizi yaklaştırıp kavuşturduğu gibi ayıran şey aynı zamanda. Ben içerik kadar biçimle de ilgilendim.”

Kitap boyunca Şarman ve babasıyla ilişkisine dair pek çok şeye vakıf oluyor okur. Bazı hisler, ukdeler ya da öfkeler tanıdık bile gelecektir. Babası hakkında bu kadar konuşmuşken, kitaptakinden daha fazlasını duymak için babasıyla ilişkisini sormaya geliyor sıra. Tabii sonrasında tüm insanlığın karşı karşıya kaldığı “Babalarımızla ne yapacağız?” sorusuna.

‘Baba mevzusunu çözmek zorundayız’

Malum, Batı kültüründe oğulun yaşaması için “babayı öldürmesi” gerekir. Doğu ise tam tersidir, gölgesine sığınılacak, yasa belirleyici, gölgesinden güç alınan babayı yaşatmayı ister. “Devam etmek, kendimizi bulmak için bu meseleyi çözmemiz gerekir” diyor Şarman:

“Baba mevzusunu çözmek zorundayız. Çarpışa çarpışa geçmemiz gereken bir bariyer. Ama bir yandan da ona hakkına teslim ederek kendi varlığını kabul ettirme çabası. Babayla kurulan ilişki, yıkılıp geçilen o bariyer ve çok daha fazlası insanın hayatındaki bütün ilişkileri etkiliyor.”

Şarman, babasının klasik Kürt babalarından farklı olduğunu söylüyor. Başlıyor babasını anlatmaya:

“Klasik kürt babalarından farklıydı. Genelde ketum, sevgisini göstermeyen hatta konuşmayan babaları biliriz biz hem Türkler hem Kürtler olarak. Çünkü onlarla da konuşulmamıştır. Hatta baba değil de araya bir kuşak giren deden sevgi görmeye başlarız. Ancak öyle açılır o bariyer.  Fakat benim babam biraz daha farklıydı. Herhalde annemi erken yaşta kaybettiğimiz için annelik de yapma durumunda kaldı.Çok iyiydi babamla ilişkim bir yere kadar. Çatışmalarımız düşünsel anlamda başladı. Dindar bir baba ile dinden uzaklaşmış bir oğul arasında tartışmasız bir çatışma elbette kaçınılmaz olacaktı…”

‘Bu kitap geçmiş zamanın müziği olsun istedim’

Ve böylece  çatışmaları, babasıyla hesaplaşmalarını yazdı Şarman. “Rahatladım, bir terapi süreci gibiydi” diyor. Ve okurlara geçmesini istediği bazı hisleri kendi de yaşamış yazarken:

Kitapta genel olarak sükunet, biraz daha kabullenme ve şefkat var ancak gerçekte yaşananlar daha sertti. Eskiden kalan kırgınlıkları çok sert yazmıştım. Üzerinden geçtim onların. Zamanın karşısında hiçbir şey kalmıyor bunu fark ettim. O çok zor yaşadığımız, paramparça eden düşünceler zaman içinde bambaşka duygulara dönüşüyor. Kötü ve acı dediğimiz şeyler; kedere dönüşüyor. Keder duygusunu seviyorum ben de.  Ama yazdıktan sonra  bir kabuk atmış gibi hissettim, rahatladım. Bu kitap geçmiş zamanın müziği olsun istedim.”

‘Babalar Ölür Çünkü’ akla sorular düşüren ama bir yandan birileri hesabı kapatmış dedirten, insanı rahatlatan açık sözlü bir anlatı. Malum konu babayla hesaplaşma olunca her okur farklı bir yerinden tutacak ya da tutulacaktır. Şarman’a bırakayım son sözü: “Babam şu anda olsa, okusa ne olurdu? Bilmiyorum. Olan olmuş, geriye döndürülemez bazı şeyler.”

Doğru, bazı şeyler geri döndürülemiyor. Ama insanın duyulma, hesaplaşma isteği de bitmiyor. Fakat yine de kitabın son cümlesinde anlatıcının da dediği gibi bazen sadece söylemiş olmak da insanı rahatlatıyor: “Rüzgar alıp götürsün diye. Seni, beni, bizi, yazdığım her şeyi…”

📍Aklına ilk geleni söyle!

‘Ölür Çünkü Babalar’ı kim okusun istersiniz?

Babamın okumasını çok isterdim. Ama olmadı, hatta kitapta da onun yerine sözü ben aldım. Onun dışında Ahmet Hamdi Tanpınar’ın okumasını çok isterdim.

Kim kitap hakkında bir eleştiri yazsın?

Nurdan Gürbilek.

Kitabı ilk elinize aldığınızdaki duygu?

Tamamlanmış hissi, mutluluk.

Kitap bir filme uyarlanacak. Kim yönetsin?

Nuri Bilge ya da Tarkovski.

Zeki Demirkubuz’a selam mı söylüyoruz o zaman? 

(Gülerek) Demirkubuz daha sert ele alır, ben biraz daha naif taraftayım.

Kitabı okuduk, kapağı kapattık. Okura hangi his kalsın?

Sükunet, dinginlik ve zaman karşısında bir hiç olduklarını fark etme hali. Ben bu kitabı yazarken kibir duygusu paramparça olsun istedim.

📚Ölür Çünkü Babalar

Yayınevi:Everest Yayınları

Sayfa Sayısı: 104

İlk Baskı Yılı: 2023

Baskı Sayısı: 1. Basım

Dil: Türkçe

İlk Kitap- Rıdvan Hatun: 'Bizi geren, kasan her şey büyük ölçüde ortak'İlk Kitap- Rıdvan Hatun: ‘Bizi geren, kasan her şey büyük ölçüde ortak’

İlk Kitap - Ahmet Erkam Saraç: Beni edebiyata kızım inandırdıİlk Kitap – Ahmet Erkam Saraç: Beni edebiyata kızım inandırdı

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.