Kendimiz, sevdiklerimiz, işimiz arasında bir dengedir hayat!
‘Tam Bir Centilmen’ ve ‘Nobody Wants This’ romantik ilişkileri sorguluyoruz. Distopya parodisi ‘En Fin’in yaşamı tehdit eden gezegeniyle hayatın geçiciliğini hatırlıyor, ‘Futurama’nın sezon finaliyle gezegenler arası maceralara mola veriyoruz.
Çağatay Ulusoy’un yer aldığı, merakla beklenen yerli film ‘Tam Bir Centilmen’ Netflix’te yayında. Netflix yerli yapımlarının demirbaşlarından Ulusoy filmde lüks içinde bir hayat sürüp kadınların gözdesi olsa da içindeki boşluğu dolduramayan Saygın’ı canlandırıyor. Birçok kadınla ilişki yaşasa da kendisini yalnız hisseden (tam da yalnız hissettiği için birçok kadınla ilişki yaşayan) ‘çapkın’ erkek tiplemelerine benzer şekilde Saygın da sonunda bu ‘kirli’ hayatından uzak birine âşık oluyor. Film bu açıdan bakınca klişeler üzerine kurulu gibi gözüküyor.
Ancak ‘Tam Bir Centilmen’in farkı Saygın’ın bir jigolo olması, yani bu yaşam tarzının onun işi olması ve benzer tiplemelerin aksine kendini kadınların fiziksel ve manevi olarak iyi hissetmesine adaması. Bunun başında da kadınların kendilerinden utanmamalarını sağlamak geliyor. Saygın kadınların aşk ve cinsellik konusunda yaşadığı (ve içselleştirdiği) toplumsal baskıyı anlayabilmiş olmasıyla benzer tiplemelerden ayrışıyor.
Saygın bu misyonuna devam ederken iyi hissettirmesi gereken en önemli kişiyi unutuyor: Kendisini. Nehir’le (Ebru Şahin) tanışıp ona âşık olduğundaysa tüm düzeni alt üst oluyor. Bir yandan Nehir’le ilişkisini yürütebilmek için mesleğini gizlemeye, diğer yandan Nehir’in daha iyilerine layık olduğunu düşünüp onu kendinden uzak tutmaya çalışan Saygın sevginin, gösterişten ibaret hayatındaki kadar kolay olmadığını fark ediyor.
Bu farkındalık da onu yolun sonuna getiriyor: Ya şatafatlı hayatında ‘-mış gibi’ yapmaya ve içindeki hüznü gizlemeye devam edecek ya da eski hayatına veda edip Nehir’le (ve kendiyle) bilinmez bir yolculuğa çıkacaktır. Saygın’ın şimdiye dek sürdüğü hayattan kolayca kopamamasının nedeni yalnızca lüks içinde yaşaması değil, aynı zamanda jigololuk yolundaki çaylaklara akıl hocalığı yapmasıdır. Saygın için tüm personasını temellendirdiği, ‘biri’ olabildiği bu hayattan vazgeçmek bu nedenle de zordur.
Saygın’ı eski hayatında tutmaya çalışan etkileyici ve zengin kadın rolünde cuk oturmuş dediğimiz Şenay Gürler’i izliyoruz. Haki Biçici ve Nazlı Bulum’u da gördüğümüz, Deniz Madanoğlu’nun yazıp Onur Bilgetay’ın yönettiği filmde kısaca yerli Christian Grey’in arada kalmışlığını izleyeceğiz. ‘Tam Bir Centilmen’ şimdi Netflix’te.
‘Kızılcık Şerbeti’nin Amerikan romantik komedi versiyonunu izlemek ister miydiniz? Elbette böyle bir uyarlama yok, ancak bu tanıma çok yakın bir Netflix dizisi fırından taze çıktı. ‘Nobody Wants This’ başrollerinde Kristen Bell ve Adam Brody’nin yer aldığı bir romantik komedi dizisi; türe getirdiği yenilikse çiftimizin çatışmasını dinî inançlar üzerine kurmuş olması. Gönlümüzde taht kurmuş Kristen Bell dizide agnostik Joanne, Adam Brody ise haham Noah rolünde.
Farklı yaşam tarzlarına sahip ikilimiz bir partide tanışıp ilişki yaşamaya başlar; ancak aileleri, dostları ve toplumsal normlar bu işin yaş olduğu konusunda ısrarcıdır. Ancak ikilimiz eşin dostun ne dediğinden önce birbirlerinin yaşamına nasıl uyarlanacaklarını bizzat kendileri çözmeli. Zira açık sözlü ve girişken tavırlarıyla öne çıkan Joanne aynı zamanda ablasıyla, hayatında olup bitenleri ve kafasını kurcalayan cüretkâr konuları konuştukları bir podcast yayıncısıdır.
Dizi çiftin farklılıklarına odaklanırken bir yandan da modern zamanda sürekli değişen ilişki dinamiklerine değiniyor. Yaşam tarzı farklılığı olmasa bile romantik ilişkiler, hatta dümdüz ikili ilişkiler yeterince karmaşık malum. Noah’nın tatlı jestlerine nasıl tepki vereceğini bilemeyen Joanne de zaten sağlıklı ve mutlu bir ilişkinin nasıl olması gerektiğine sık sık kafa patlatıyor.
Ancak dizi türü gereği tüm bu konuları hafif bir dille ele almayı başarıyor. Çatışma yaratan ana unsur dışında tam bir Amerikan romantik komedisi olan ‘Nobody Wants This’ yine de bir tutam gerçekçilik barındırıyor: Dizinin yaratıcılarından Erin Foster, hikâyeyi kendi deneyimlerinden esinlenerek kurgulamış. Örneğin Noah’nın dev çiçek buketiyle gelmesi kendi kocasıyla yaşadığı komik bir anıdan, Joanne’in ablasıyla podcast yayıncısı olması bir zamanlar kendisinin de ablasıyla podcast yayınlamış olmasından geliyor.
Farklı sosyokültürel arka planlardan gelmeleriyle ve modern zamanın sürekli değişen ilişki trendleriyle sınanan çiftimizin hikâyesini samimi bir dille konu alan ‘Nobody Wants This’, hafta sonunu keyifli ve hafif geçirmek isteyenlere birebir.
Prime’ın derinliklerinden çıkardığımız bir İspanyol dizisiyle karşınızdayız: ‘En Fin’. Dizi, bir serseri gezegen olan Kızıl Gezegen’in Dünya’ya bir yıl içinde çarpacağı haberini konu alan distopik bir dizi. Sıradan bir kıyamet hikâyesi bekleyenlereyse ilk dakikadan ters köşe var. Dizinin farkı, kıyamet temalı olmasına rağmen kıyametin kopmaması ve distopya görünümlü bir komedi olması. Korku filmi klişeleriyle dalga geçen ‘Scary Movie’ tadında buram buram komedi kokmasa da bir parodi olduğunu sizin anlamanızı bekleyen dizi, bu açıdan gerilim filmlerini usul usul ti’ye alan Netflix yapımı ‘The Woman in the House Across the Street from the Girl in the Window’ dizisini andırıyor.
Diziyi ana karakterimiz Tomás’ın (José Manuel Poga) bu felaket haberini aldıktan sonra bir çılgınlığa kapılarak ailesini terk etmesinden aylar sonra açıyoruz. Kızıl Gezegen’in çarpması beklenen günün sabahındayız. Yarı çıplak erkek ve kadınlarla dolu, gece âlem yapıldığı belli olan bir süpermarkette uyanan Tomás şaşkınlıkla etrafına bakıyor. Ama şaşkınlığının nedeni önceki gece topluca yedikleri naneler değil, dünyanın sonunun gelmemiş olması.
Kızıl Gezegen meğer beklenen gün ve saatte bizi teğet geçmiş; yine de gökyüzünde kocaman bir kütle olarak durmaya devam ediyor. “Ne de olsa öleceğiz” motivasyonuyla yaptıklarından pişman olan Tomás eve dönüyor; ancak terk ettiği karısı ve kızı elbette onu affetmiyor.
Büyük resimde felaket beklentisinin yarattığı kaosu anlatan dizi küçük resimde aile ilişkilerindeki kaosu izletiyor. Tomás kendini affettirmeye çalışırken biz de diğer ana karakterler olan eşi Julia ve kızı Noa’yı (Malena Alterio, Irene Pérez) tanıyoruz.
Karakterler önce felaket haberiyle, ardından bu felaketin gerçekleşmemesiyle hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışıyor. Biz aslında hayatlarının uçup gittiğini fark etmeyen, fark ettiğindeyse büyük bir kaos yaşayan insanlık durumunu izliyoruz. Toplumun böyle zamanlarda nasıl hemencecik şiddete meylettiğini hatırlıyoruz. Ancak absürtlükler ve mizah dizinin dramatik ve karamsar tonlara kaymasını engelliyor.
Her bölümün başı sosyal medyada, sokak röportajlarında, haber bültenlerinde duyulan kakofonilerden bir kurgu-kolajla açılıyor. (Buralar biraz ‘Yukarı Bakma’ filminden esintiler taşıyor.) Bu yönüyle dizinin büyük anlatısı çok yerinde toplumsal eleştiriler barındırıyor. Kimileri “Kızıl Gezegen aslında yok, o bir hologram”dan girip “Gezegenin rengi kızıl olduğuna göre bu komünistlerin bize bir oyunu”ndan çıkıyor, kimileriyse Kızıl Gezegen’e benzeyen yemek tarifi veriyor, Kızıl Gezegen temalı makyaj videosu çekiyor. Sosyal medya ünlülerinin dünya yanarken içerik derdinde olmaları da nasipleniyor eleştiriden.
Dizinin yaratıcıları David Sainz ve Enrique Lojo’nun absürt hikâyesi ‘En Fin’, bilinmezlik anında yaşadığımız “Ne yapıyoruz şimdi?” hissiyatını ele almasıyla biraz da Kovid-19’daki dönemimizi andırıyor. Peki soruyoruz: Dünya gerçekten sona erecek olsa siz ne yapardınız? Peki, sona erecekmiş gibi yapıp ermeseydi ne yapardınız? Bu sorunun peşine düşen ve izleyiciyi mizahi bir kıyamet senaryosuna davet eden orijinal yapım ‘En Fin’ ilk sezonuyla Prime’da.
Çizgi dizi efsanelerinden ‘Futurama’ yakın zamanda 12. sezonuyla bizlerle buluşmuştu. Disney+’ta yayınlanan dizinin sezon finali 30 Eylül’de yayınlanacak ve bizler de müjdesini aldığımız 13 ve 14. sezonları beklemeye koyulacağız. Bildiğiniz üzere ‘Futurama’, kült çizgi dizilerden ‘The Simpsons’ın (1989) ve daha güncel ‘Disenchantment’ın (2018, Netflix) yaratıcısı Matt Groening’in elinden çıkan, 1999 yapımı bir çizgi dizi. ‘Futurama’ hayal gücünü zorlayan bilim kurgu temasıyla ve alaycı mizahıyla, yayına girdiği günden beri gözde çizgi diziler arasında.
‘Futurama’nın ana karakteri Fry geçimini kuryelikten kazanan ama artık sabrının sonuna gelmiş biridir. 1999’dan 2000’e geçilecek milenyum kutlamasında tek dileği daha iyi bir hayat sürebilmektir. O gece pizza teslimatı için gittiği bir laboratuvarda kriyojenik bir kapsülde kapalı kalır ve 1000 yıl sonra uyanır. Fry, her gün yaşadığı bir olaymışçasına normal karşılayarak 3000 yılında uyandığını fark eder. Uçan arabalar, tüpler aracılığıyla seyahat, mutantlar, uzaylılar ve nevi şahsına münhasır yeni arkadaşlar derken Fry’ın 31. yüzyıl macerası başlar.
3000 yılında herkese değiştiremeyecekleri sabit meslekler atanıyordur ve Fry’ın şansına yine kuryelik çıkar. Talihsizliğine inanamayan Fry İŞKUR’dan kaçar ve kendini imha etmek üzere olan robot Bender’la karşılaşır. Keyfine düşkün, bencil, ağzı bozuk, sivri dilli ve alkolik robot Bender, Fry’ın en yakın dostu olur – ve bir sonraki mesleğinde ekibin vazgeçilmez bir parçası!
3000 yılındaki Fry, kendisi gibi dondurulup bu zamana gelen, dedesi yaşında bir yeğeni olduğunu öğrenir: Çatlak profesör Farnsworth. Profesör Fry’la tanışınca ona uzay kargo şirketinde iş teklif eder ve bu iş tabii ki kuryeliktir! Dağıtım işi bu sefer gezegenler arası olacağı için, yani uzayda çalışacağı için ilk kez kuryelikten heyecanlanan Fry, Bender’la birlikte işi kabul eder. Ekibe dahil olan diğer önemli karakterse elinden her iş gelen karizmatik uzay gemisi komutanı Leela adlı genç kadındır.
‘Futurama’ bilim kurgu ögelerini ve toplumsal eleştirileri de ustalıkla harmanlayan bir yapım. Tam olarak güldürürken düşündürüyor anlayacağınız. İklim krizi, tüketim çılgınlığı, yolsuzluk gibi ağır konuları pamuk gibi bir hafiflikte işleyen dizi, 31. yüzyıla gelen insanlığın teknolojik ilerlemelere rağmen tutum ve davranışlar konusunda aslında hiç değişmediğini de vurguluyor. Dizi ayrıca ‘Titanic’, ‘Squid Game’, Frankenstein gibi ünlü yapımlara ve karakterlere yaptığı göndermelerle de dikkat çekiyor.
Zekice kurgulanmış mizahıyla, ikonik karakterleriyle ve sürükleyici maceralarıyla yıllardır izleyicinin favorilerinde kalmayı başarmış ‘Futurama’yı şimdiye dek izlemediyseniz tam zamanı! Zira ‘Futurama’ bir olay örgüsünden ziyade her bölümünde bir macerayı ele alması sayesinde karışık sırayla izleyebileceğiniz bir çizgi dizi. Bu nedenle hazır sezon finali de yaklaşıyorken doğrudan 12. sezondan başlayabilirsiniz (ancak bazı esprileri ve göndermeleri kaçırabilirsiniz). ‘Futurama’ tüm bölümleriyle Disney+’ta.