Atatürk Anıtı’na baltayla saldırıp saldırıyı savundular
Yıllar sonra eserleri telifsiz yayınlanabildiği için tekrar hatırlandı, Türk edebiyatının Çehov'u Memduh Şevket Esendal. Hem de hep istediği gibi yazar olarak. Oysa mücadelelerle dolu bir siyasi hayatı oldu onun ve siyasi kişiliği yazarlığını gölgeledi. Bugün yazarın doğum günü ve o 140 yaşında.
Memduh Şevket Esendal’ın kaderi bir unutulup bir hatırlanılmasında galiba. 1952’de vefat ettikten sonra zaman geçtikçe üzerindeki tarih tozu birikmeye başladı. Ta ki yazarın ünlü romanı ‘Ayaşlı ile Kiracıları’ 1989’da Tunca Yönder ve Handan İpekçi’nin yönetmenliğinde dizi olarak TRT’de uyarlanana kadar. Senaryosunu Turgut Yasalar’ın yazdığı dizi TRT’nin en iyi dizileri arasında yerini alırken Esendal da yeniden hatırlandı o yıllarda. Sonrasın yine Esendal’ı pek hatırlayan olmadı.
Fakat bu yıl yazarın roman ve öyküleri birçok yayınevi tarafından tekrar basılmaya başlandı. Bunun da sebebi yazarın ölümünün üzerinden 70 yıl geçince yayınevlerinin eserlerini telifsiz basma hakkını elde etmeleriydi. Bugün yazarın doğum günü. Esendal’ın 140 yaşına bastığı yıl hatırlanması takdire şayan. Ve o tam da istediği gibi yazar olarak hatırlanıyor.
Oysa Esendal’ın siyasi kişiliği yaşadığı yıllarda hep yazar kimliğini gölgeledi. İttihat Terakki’den Teşkilatı Mahsusa’ya, diplomatlıktan milletvekilliğine ve CHP Genel Sekreterliği’ne uzanan siyasi bir mücadelenin neferiydi o. Tam bir görev insanı olarak mücadeleyle geçen yılları içerisinde fırsat buldukça edebiyata zaman ayırdı. Ama en çok da hikayeci olmaktan keyif aldı ömrü boyuncu. Bir söyleşisinde “Ben sırasıyla çiftçi, politikacı, gazete yazarı, hariciye memuru, hoca ve hikaye yazarı oldum. Politika yaptığım sıralarda ve hariciye memuruyken hayatı tehlikeye koyacak vaziyetleri güçlükle de kabul ettim. Bu yolda çoluk çocuğu bir yana bırakarak iş için çalıştım günler çok oldu. Ancak bana sorarsanız ben milletin hikayecisiyim çünkü ancak hikayeciliğe aşkım vardı” diyecekti.
Aslında ona hikaye yazdıran da siyasi mücadelesi sırasında gözlemlediği insanlardı. Esendal’ın siyasi mücadele girişi, 2. Meşrutiyet öncesi 1906’da İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılmasıyla başladı. Cemiyete girişi, kendi ifadesiyle ‘hayatının ihtilali’ oldu. Vasıfları ve karakteri nedeniyle İttihat ve Terakki’nin öne çıkan isimlerinden biri olmasa da arka planda kalan önemli görev insanlarından biriydi. Ama buna rağmen Babıali Baskını’nın hazırlık ve eylem safhalarında yer aldığı da biliniyor.
1. Dünya Savaşı sırasında Teşkilatı Mahsusa’da görev aldı. 1915’te cemiyetin Ankara temsilcisi oldu. Enver Paşa’nın talimatıyla Ankara’da, sonradan Meclis binası olacak, İttihat ve Terakki kulüp binasının yaptırılması onun sorumluluğundaydı. Savaş bitince İstanbul’daydı, İttihat ve Terakki kendini feshedince tutuklanacaklar arasındaydı. İngilizler onu ararken o İstanbul’da kaçak hayatı yaşadı ve sonra İtalya’ya kaçtı. Akrara’da TBMM’nin açılmasıyla ve Mustafa Kemal Paşa’nın davetiyle Kurtuluş Savaşı mücadelesine katıldı. Mücadele safhasında Bakü’de diplomat olarak görev yaptı. Cumhuriyet’in ilanıyla tekrar İstanbul’a gelen Esendal, Galatasaray, Kabataş ve İstanbul Erkek liselerinde öğretmenlik yaptıktan sonra, 1925’te Tahran Büyükelçiliği’ne atandı. Esendal, Tahran’daki görevini sürdürürken, İzmir suikastı yargılamalarında adı geçenlerden biriydi. Ancak suikastla hiçbir ilgisi yoktu ve İsmet İnönü’nün çabalarıyla yargılanmaktan kurtuldu.
Tahran Büyükelçiliği sonrası bir süre milletvekilliği yapıp CHP’de önemli görevler üstlense de 1993’te Kabil Büyükelçisi olarak atanınca yine yurtdışı görevine çıktı. 1941’de kendisine teklif edilen Moskova Büyükelçiliğini kabul etmeyince CHP içinde görev aldı. Yeniden milletvekili seçilen Esendal CHP Genel Sekreteri oldu. Partiyi gençleştirme çabası içerisine girdi. Bir aşamaya kadar da yol aldı. Hatta bu dönemde 1942’de parti genel sekreteri kimliği ile çıktığı Doğu Anadolu gezisiyle ilgili raporu, konuyla ilgili antolojilere giren önemli metinlerden biridir.
Tüm bu görev dolu mücadele yıllarında gözlemlediği Anadolu insanının hikayelerini de fırsat buldukça kaleme almaya çalıştı. Tavrı ve üslubu Çehov’a benzetildiği için de Türk Çehov’u olarak anılmaya başlandı. İlginç gözlemleri olan bir yazardı. Mesela 30’lu yıllarda yazdığı bir öyküsünün adı ‘Feminist’tir. Feminist kelimesinin ne olduğu merak eden Salim Bey’in hikayesini anlatır. Çevresindeki herkese bu kelimenin ne anlama geldiğini sorar Salim Bey. Kimse bilmez ama biliyormuş gibi yapıp hep geçiştirirler onu. Sonunda Salim Bey’in lakabı feministe çıkar. Böylece edebiyatımız ilk feminist karakterini yaratmış olur Esendal.
Dil devrimini savunan ve sade bir Türkçe ile yazan Esendal, ‘edebiyat yapmadan’ yazan yazarlardan biriydi. O “İnsanlara, yaşamak için, ümit, kuvvet ve neşe veren yazılardan hoşlanıyorum. İnsanların içinde umut olmalı. Yaşama umudu. Neşe vermeli insana okudukları” diyen bir yazar olarak, tüm bu görev insanı olarak geçirdiği yıllarda gözlemlediklerini ‘neşeli, umutlu’ bir şekilde anlattı. Şimdi o roman ve öyküleri birçok yayınevi tarafından basılıyor. 2023’te yeniden hatırlanıyor. İstediği gibi bir yazar olarak. Ama bir taraftan da Haldun Taner’e göre Türk öykücülüğünün hakiki babası olan Esendal neden unutuluyor onu da sorgulamak gerek.
Meğer 1971’de Dağlarca Nobel edebiyat ödülüne aday gösterilmiş
20 Aralık 2024 - Ormanda yeni bir lider doğuyor, şımarık oğlan dersini alıyor!
13 Aralık 2024 - Yılın en iyilerinden ‘Hemme…’: Öfke ruhu kemirir!
6 Aralık 2024 - Babaların kızları için yaptığı yolculuk hiç biter mi!
5 Aralık 2024 - Keşanlı Ali 60 yaşında mikrofonlarımız Haldun Taner’de