Takıntılı ruhlar, tuhaf dedektifler ve casusların gizli yaşamı
Korku edebiyatının usta ismi Edgar Alan Poe'nun aynı adlı eserinden uyarlanan 'Usher Evinin Çöküşü' merakla bekleniyordu. Şükür, beklentileri karşıladı. 'Billy The Kid' efsanesi hala sürüyor. Sıradan insanların da hikayesi dizi olur, buyurun 'Normal İnsanlar'a...
Ekim ayının en heyecanla beklenen dizisi korku edebiyatının usta yazarı Edgar Alan Poe ile korku dizilerinin kralı Mike Flanagan’ın buluştuğu ‘Usher Evi’nin Çöküşü’ydü. Beklediğimize değdi mi? Hem de nasıl.
Netflix’in çok izlenen korku projelerinin kamera arkasındaki ismi Flanagan (‘Haunting of Hillhouse’, ‘The Bly Manor’, ‘Midnight Mass’, ‘Midnight Club’) kendi evrenini yaratan ve sürekli bu evrenin oyuncuları ile çalışmayı tercih eden bir yönetmen. Dolayısı ile ‘Usher Evi’nin Çöküşü’nde yine Flanagan’ın alıştığımız aktörler grubu ile karşılaşıyoruz fakat yönetmen bize bir sürpriz hazırlamış, oyuncuların arasında, Roderick Usher’ın avukatı rolünde ‘Star Wars’ hayranlarının efsanesi Luke Skywalker yani Mike Hamill var.
Dizinin adı her ne kadar ‘Usher Evi’nin Çöküşü’ olsa da Flanagan, Poe’nun aynı adlı hikayesini sadece dizinin ana teması olarak kullanmış. Dizi boyunca müthiş servetini insanlarda bağımlılık yapan ve on binlerce kişinin ölmesine sebep olan afyon bazlı ağrı kesicilerden elde etmiş, “kirli, çürük ve adi” Usher sülalesinin gerçek anlamdaki çöküşünü izliyoruz.
Her bölümde bir Usher ölüyor ve Flanagan her bölümde bir başka Poe hikayesinin modern çağa evrilmiş halini işliyor. İyi bir Poe okuru, dizi bölümlerinin; Kuzgun, Gammaz Yürek, Kara Kedi, Morg Sokağında Cinayet gibi isimlerini gördüğü anda o bölümde neler olacağını aşağı yukarı tahmin ediyor fakat Flanagan, Poe hikayelerini direkt kullanmak yerine hikayelerin özünü alıp Poe’nun ruhunu kaybetmeden onların üzerlerine bambaşka ve yepyeni bir şey inşa ediyor.
Kasvetli, yıkık ve karanlık çocukluk evinde, kasvetli ve karanlık bir gecede Roderick Usher, bütün hayatı boyunca onun suçlarını ortaya çıkartmak için mücadele etmiş olan dizinin tek dürüst karakteri avukat Auguste Dupin’e, ikiz kız kardeşi Madeline’in ve hırs, şehvet, lüks tutkunu, kaba, acımasız, kötücül, çıkarcı, duygusuz ve bencil ailesinin gerçek hikayesini anlatıyor.
Sakın bu hikayenin kısa ve bir çırpıda tüketilebilecek bir şey olduğunu zannetmeyin. Flanagan ve eşsiz aktör kadrosu sizinle bir gecelik bir ilişki kurmak istemiyor, onlara zaman ayırmanızı, onları tanımanızı, anlamanızı ve mümkünse onlardan nefret etmenizi istiyor ve bunun için de diziye emek ve vakit harcamanızı talep ediyor. Dizinin her bölümü aşağı yukarı birer saat uzunluğunda. Evet, Poe ve Flanagan sizden bir gecelik bir ilişkiden daha derin bir şey talep ediyor ve inanın bunu fena halde hak ediyor.
* Edgar Allan Poe ve Mike Flanagan’ın eserlerini seviyorsanız eğer ‘Usher Evi’nin Çöküşü’ne bayılacaksınız.
BILLY THE KID
1859 yılında, New York’ta İrlanda göçmeni McCarty ailesinin Henry adında bir oğlu oldu. Çocuk sadece 21 yıl yaşayacak ama tüm dünyanın tanıdığı, adı nesilden nesile aktarılan, bir efsane olacaktı. Nitekim, Henry McCarty, namı diğer Billy the Kid yani Çocuk Billy ile ilgili 50’den hazla film ve dizi çekildi ve genç adam onlarca kitaba konu oldu. Doğumundan tam 163 yıl sonra hakkında yeni bir dizi daha yapıldı.
Başrollerinde Ton Blyth (The Kid) ve Daniel Weber’in (Jesse Ewans) oynadığı western’in ikinci sezonu Amazon Prime’da yayımlanmaya başladı. 1958 yılında çekilen ‘Solak Silahşör/ The Left Handed Gun’ filminde Paul Newman, Brando’vari asi, baş kaldıran, uyum sağlamakta zorlanan hassas ruhlu bir Billy çizmişti. 1988 yapımı ‘Genç Silahşörler / Young Guns’ta Emelio Estevez’in Billy the Kid’i tam bir kovboy ve tam bir yoldaştı, cinayetlerini ‘onurlu’ sebeplerden dolayı işliyordu.
Yeni dizinin yaratıcısı Micheal Hirst’ün ‘Billy the Kid’i ise her şeyden çok bir kurban. Film değil dizi çekiyor olmanın verdiği zaman avantajı ile Hirst, Genç Billy’nin hikayesini anlatmaya haydutluk günlerinden değil çocukluğundan başlamış. İlk sezonda, Billy’nin anne babasının ülkelerini bırakıp büyük ümitle göçmen olarak geldikleri Amerika’da yaşadıkları anlatılmıştı. Aile bu yeni kıtada umduklarını bulamamış, yeni hayatlarına uyum sağlayamamış, baba intihar etmiş, anne de büyük zorluklar içinde hayat sürmek zorunda kalmıştı.
Nitekim Billy biraz büyüdüğünde New Mexico’ya gidiyor ve kendisini haydut Jesse Evans ve çetesinin içinde buluyor. Fakir bir göçmen ailenin oğlu olan ve tüm hayatı boyunca hor görülen Billy, bir öteki olarak sistemin diğer ötekileri olan Meksikalılara ve Kızılderililere yakınlık duyuyor.
Western seviyorsanız ve 163 yıldır hikayesi anlatılmaya devam eden ‘Billy the Kid’in öyküsü ilginizi çekiyorsa eğer, bu diziyi kaçırmayın.
* ‘Yellowstone’, ‘1883’, ‘Deadwood’ gibi diziler sevdiyseniz eğer ‘Billy the Kid’i beğenebilirsiniz.
Sally Rooney’nin ödüllü ve çok satan romanı ‘Normal İnsanlar’, 2020 yılında BBC ve Hulu’nun ortak yapımı olarak 12 bölümlük bir diziye uyarlandı.
‘Normal İnsanlar’, İrlanda’nın batısındaki küçük bir kasabadaki okul günlerinin sonundan Trinity Üniversitesi’ndeki lisans yıllarına kadar Marianne ve Connell’in yaşadığı karmaşık ilişkiyi anlatıyor.
Başrollerinde Paul Mescal ve Daisy Edgar Jones’un oynadığı dizi performansları, yönetmenliği, yazımı, estetiği ve olgun içerik tasviriyle bolca övgü topladı. Vampirler, zombiler, cinayetler ve süper kahramanlardan sıkıldıysanız ve normal insanlarla ilgili normal bir hikaye izlemek isterseniz Blutv’de yayımlanan bu diziyi kaçırmayın derim.
* ‘Derry Girls’, ‘Fleabag’ ve ‘End of the F***ing World’ gibi dizileri sevdiyseniz ‘Normal İnsanları’ beğenebilirsiniz.