Raf Gezgini: Tutkunun peşinde koşanlar, tutkusuz bir evrende sıkışanlar

Raf Gezgini yılın son ayında 'Bu aralar ne okusam?' diyenlere dumanı üzerinde tüten öneriler sunuyor bu hafta. Haftanın odağında tutku var.

Tutku ve heyecanla başlayıp sonra aldatmacalı ve aşağılayıcı bir bataklığa düşen bir kadın; çalışmak dışında kimsenin tutkusunun olmadığı distopik bir evren...

Kültür Sanat 10 Aralık 2023
Bu haber 1 yıl önce yayınlandı

“İrade ve yargıları aşan güçlü bir coşku, ihtiras” şeklinde tanımlanıyor tutku. Hisler aleminin en yakıcısı ama peşinden en çok koşturanı belki de. Raf Gezgini bu hafta yılın son ayında ‘Bu aralar ne okusam?’ diyenlere dumanı üzerinde tüten öneriler sunuyor. Bu haftanın odağında ise -tamamen tesadüfen- tutkunun peşinde koşan ya da ondan mahrum bırakılanların hikâyelerinin anlatıldığı kitaplar var.

Tutku ve heyecanla başlayıp sonra seks, aşağılanma ve aldatmacadan oluşan bir bataklığın içine düşen bir kadın, çalışmak dışında kimsenin tutkusunun olmadığı distopik bir evren… Prens Arthur’un hiç ölmediği, dolayısıyla VII. Henry’nin tahta hiç geçmediği, Reform’un, Protestanlığın ve Sanayi Devrimi’nin hiç gerçekleşmediği bir İngiltere; Sürekli bir yere yetişmeye çalışan kalabalıkların eksik olmadığı, sakinleri hayvanlardan oluşan bir şehir… Buyrun, açtık kapıyı. İçeri davetlisiniz.

Biz/Yevgeni Zamyatin

“Bugüne dek yazılmış en iyi bilimkurgu eseri” diyor Ursula Le Guin Yevgeni Zamyatin’in distopya romanı ‘Biz’ için. Can Yayınları tarafından yayınlanan romanı 1920 yılında kaleme aldı Zamyatin. Ancak roman Sovyetler Birliği’nde 1988’e kadar yayınlanmadı. Buna rağmen yazar dünyadaki pek çok bilimkurgu yazarına ilham oldu. Roman insanların tek tip giyindiği, herkesin isim yerine bir numarasının olduğu, kimsenin çalışmak dışında tutkusunun olmadığı bir evrene davet ediyor okuru. Bu evrenin yöneticisi Tek Devlet iktidarı diğer gezegenlere ulaşmak için bir uzay aracı inşa etmeye çalışır: Integral. Projenin başındaki mühendis D-503 de sürece dair günlük tutmaya başlar. Yazdıklarını kimin okuyacağını bilmez ancak günlüğüne yazdıkları bir şeyleri fark etmesini sağlar: Tek Devlet’in düzenlemelerinde bazı terslikler vardır! Fakat kendine güvenemez, tüm bunların bir hastalık olduğunu düşünmeye başlar. Peki gerçekten hasta mıdır, yoksa gerçekten yolunda gitmeyen bir şeyler var mı?

Duvar/Marlen Haushofer

1963 Arthur Schnitzler Ödülü’ne değer görülen Marlen Haushofer’in en sevilen romanı ‘Duvar’ nefes kesici bir hayatta kalma öyküsü olarak tanımlanıyor. 10Haber edebiyat eleştirmeni A. Ömer Türkeş “distopik bir Robinson Crusoe hikâyesi” diyor Avusturyalı yazarın 60’lı yıllarda kaleme aldığı roman için. Kitap yazarın 5 Kasımda yazmaya başladığı bir raporla başlıyor. Gerçi o da sonradan yazdığı tarihten emin olamıyor, ancak sonraki satırlarda neden yazdığını anlamaya başlıyoruz. Yazarın en sevilen romanı ‘Duvar’ kendi içinde sıkışıp kalmış modern insanın varoluşsal yalnızlığını betimlerken insanın hüküm sürdüğü dünyada ancak metafor olmaktan kurtarıldığında saydamlaşan “duvar”ın arkasındaki yalnızlığı biraz olsun dindirecek bir beceriye de işaret ediyor: Sevgi. Kulağa biraz romantik geliyor farkındayım,  ancak beklemediğiniz kadar sarsıcı bir anlatı çıkacak karşınıza.

Konuşan Hayvanlar/Joni Murphy

Söz konusu konuşan hayvanlar olduğunda aklıma gelen birkaç şey oluyor. Sadece benimle konuştuğuna inandığım köpeğim Çakıl, George Orwell’ın ‘Hayvan Çiftliği’ ve son zamanların en sürprizli animasyonu  altı sezonluk ‘BoJack Horseman.’ Tam da bu nedenle Timaş Yayınları’nın yayınladığı ‘Konuşan Hayvanlar’ın arka kapağındaki bu iki örneği görünce çok heyecanlandım. Ayşegül Babalı’nın elinden çıkan şahane eğlenceli kapak tasarımının da bu heyecanda büyük payı var tabii.

Sürekli bir yere yetişmeye çalışan kalabalıkların eksik olmadığı, sakinleri hayvanlardan oluşan bir şehirdeyiz. Tüm normaller ‘normalden’ biraz farklı. lemurlar espresso hazırlıyor, kuşlar posta taşıyor. Ayılar Wall Street’i mesken tutmuş, belediye başkanıysa milyarder bir yarış atı. Deniz canlılarına korku ve tiksintiyle bakılıyor; onları dışarıda tutmak için şehre bir duvar inşa etmek konuşuluyor. Burası New York; refahın ve sefaletin, yalnızlığın ve curcunanın, dayanışmanın ve ötekileştirmenin başkenti. Ancak hayvanların da sistemle sorunu var. Peki onlar mücadeleyi nasıl sürdürecek?

Şu anda burada mıyız?/Pınar Öğünç

Hafta ortasında Pınar Öğünç müjdeyi Twitter hesabından bir paylaşımla verdi: “‘Şu Anda Burada mıyız?’ ile ilgili olarak şu anda sadece ‘yakınlardayız’ diyeyim.” Öğünç, röportaj türünde kitapları ve 2019’da yazdığı ‘Bereotu’ adlı öykü kitabından sonra ilk kez bir romanla okurların karşısına çıkacak. Kitap ne zaman raflarda olacak, günü tam olarak açıklanmadı, ancak yıl bitmeden kavuşacağız gibi görünüyor. Ne okuyacağız diyenlere Kolektif Kitap’ın tanıtım metnini şöyle bırakalım:

“Bir gece, sekiz kişi, genleşen zamanda derinlere, yabancılaşmanın ve yalnızlaşmanın çekirdeğine doğru bir yolculuk. Etrafında konuşulanlar ve konuşulmayanlarla kendi dilini yaratan bir masa. Her şey fazlasıyla gerçek, kendiliğinden gerçeküstü. Taşlar, sığırcıklar, kırılan CV’ler, içimizdeki fosiller, derimizden geçen nötrinolar, hiç geçmeyen günler; kendini dünyanın tüm haritalarında kaybolmuş hissedenlerin dünden ve yarından koparak âna sıkışan hikâyeleri…”

Beyefendiler/ İlker Hepkaner

İstanbul ve New York arasında mekik dokuyan editör ve yazar İlker Hepkaner ilk şiir kitabıyla okurlara merhaba diyor. 160. Kilometre Yayınevi tarafından yayınlanan ‘Beyefendiler’ içsel yolculukları, kayıpları ve en çok da aşkı ele alarak okuru duygusal bir keşfe çıkarıyor. Arka kapaktan bir de mesajı var Hepkaner’in:

“ellerinde kitabımla koşacaklar size

yoksa bu sen misin diye soracaklar eminim çok utanmazlar

lütfen hayır deyin

her şey aramızda kalsın.”

Tapınak/Katrine Engberg

Kariyerine dansçı ve koreograf olarak başlıyor Katrine Engberg. Sonra rotasını yazarlığa kırıyor ve ilk kurgu romanı ‘Kiracı’yı yazıyor. Bu kitap daha sonra ‘Kopenhag Serisi’ olarak anılacak ve Engberg’in çok satanlar listesine vesile olacak. Zira Engberg şu an ülkesi Danimarka’da en çok okunan ve sevilen suç romanı yazarlarından ve çalışmaları yirmi beşten fazla ülkede satıldı. Şu an bahsettiğimiz ‘Tapınak’ da serinin dumanı üzerinde tüten son halkası. Romanda izne ayrılan ve kırık kalbini iyileştirmek için Bornholm adasına sığınan polis memuru Jeppe Kørner ile tanışıyoruz. O her şeyi bırakıp uzaklara gitmişken çalışma arkadaşı Anette Werner şehir merkezindeki bir çocuk parkında bulunan parçalanmış bir cesetle ilgili soruşturmayı yürütmekle uğraşıyor. İpuçları onu arkadaşının bulunduğu Bornholm’e götürüyor. Ve Jeppe sürpriz olmayan bir şekilde kendini bu gizemin ortasında buluyor. Raf Gezgini vesilesiyle Katrine Engberg ile tanışmaya ikna olduysanız yazarın çok satan kitap serisi The Kitap etiketiyle raflarda.

‘Yüz/Cumhuriyet Tarihinden 100 Portre’

Cumhuriyet’in 100. yılına özel çalışmaların belki de en yenisi. ‘Yüz/Cumhuriyet Tarihinden 100 Portre.’ 38 farklı yazarın katkı yaptığı, her yazarın kendi üslubunu/bakış açısını içeren kitap 100 özgün ve kısa portre üzerinden 100 yıllık Cumhuriyet’in seyrine bir bakış sunuyor. Tanıl Bora ve Kıvanç Koçak’ın derlediği ‘Yüz’de Atatürk, Behice Boran, Ahmet Kaya,  Said Nursî, Recep Tayyip Erdoğan, Nazım Hikmet ve Suat Derviş’in de aralarında olduğu yüz ismin kısa portrelerini okuyarak hafıza tazeleyebilirsiniz.

Aç Koynunu, Ben Geldim/ Aslı Tohumcu

Fevkalade bir aşk. Hani anca romanlarda ya da filmlerde olur ve biz sadece kurgusal karakterlerin yaşayabileceğini biliriz ya… İşte öyle bir aşkı anlatıyor Aslı Tohumcu yeni romanı ‘Aç Koynunu, Ben Geldim’de. Tabii tutkusuz, her şey ‘doğru düzgün’ sanmayın. Sevapları, günahları, doğruları ve yanlışlarıyla anlatıyor Tohumcu bu aşkı. Ve aslında her türlü aşkı…

Hikâye yıllar evvel namı Bursa Kapalı Çarşı’dan başkente kadar ulaşmış bir hançer ustasının aynı demirden döverek yaptığı, birinin sapına ateş, diğerininkine toprak işlediği iki hançerle başlar. İşin içine bir tutam efsun, iki damla da kan karışınca hayatın olağan akışı değişiverir. Böylece Mutlu ve Rüya adında iki gence daha doğmadan ortak bir kader yazılır…

Değişim/ Kingsley Amis

Yıl 1976. Prens Arthur’un hiç ölmediği, dolayısıyla VII. Henry’nin tahta hiç geçmediği, Reform’un, Protestanlığın ve Sanayi Devrimi’nin hiç gerçekleşmediği bir İngiltere, hayal edin. Demokrasi yok, bilimsel keşifler yapılmıyor, dünyaya Papalık hükmediyor. Kral III. Stephen ise kısa süre önce ölmüş. Koronun yetenekli sopranosu on yaşındaki Hubert Anvil cenaze törenindeki ayin sırasında performansıyla herkesi bir kez daha büyülüyor. Öyle efsunlu, öyle büyülü bir ses ki bu, Tanrı’nın yüceliğini vurgulamak için sanatı korumayı arzulayan papanın ve din adamları Hubert’in sesinin güzelliğini korumak için birtakım planlar yapıyor.

1976’da en iyi bilimkurgu dalında John W. Campbell Ödülü kazanan ve Philip K. Dick’in Yüksek Şato’daki Adam eseriyle birlikte anılan ‘Değişim’ bu planların peşinden koşuyor. Kitap “hem alternatif tarihe ilginç bir bakış hem de dinî dogmatizmin insanları kişisel ve toplumsal açıdan nasıl etkilediğine dair çarpıcı bir roman” olarak tanımlanıyor.

Bataklık/Cuniçiro Tanizaki

20. yüzyıl Japon edebiyatının devlerinden, büyük eserlerin yaratıcısı Cuniçiro Tanizaki’nin adını daha önce duymuş muydunuz? Kendisi -muhtelemen adını duymaktan da öteye geçtiğimiz- Haruki Murakami, Yasunari Kavabata ve Yukio Mişima ile birlikte Japon edebiyatının “büyük dörtlüsü” olarak anılır. Eserlerinde kadın erkek ilişkilerini, erotizmi ve saplantıları cesurca işlemesiyle bilinir yazar. ‘Bataklık’ta da yine alametifarikasına uygun olarak kıskançlık ve aldatma üzerine bir hikâye anlatıyor.

Sonoko ile tanışıyoruz. Heyecansız bir evliliği olan kültürlü bir Osaka kadını. Bir sanat kursuna gitmeye karar veriyor. Orada zeki olduğu kadar güzel ve karizmatik bir kadın olan olağanüstü Mitsuko’yla tanışıyor. Malumun ilamı olarak birbirlerine aşık oluyorlar ve ikili tutkulu bir ilişkiye başlıyor. Bilirsiniz başlarda heyecan, tutku ve mutluluk getirir böyle ilişkiler. Peki sonra? Spoiler gibi olmasın fakat Sonoko kısa süre içinde kendini seks, aşağılanma ve aldatmacadan oluşan bir bataklığın içinde bulacak. Kurtulabilecek mi bataklıktan?

Raf Gezgini: Dumanı üzerinde tütenlerRaf Gezgini: Dumanı üzerinde tütenler

 

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.