Jon Bon Jovi’den endişelendiren haber: Müziği bırakabilirim
Dile kolay, Bon Jovi'nin şarkıları 40 yıldır dünyanın herhangi bir evinde yankılanıyor. Grup verdiği bir haberle 7 Haziran'da bunlara yenilerini ekleneceğini duyurdu. 'Forever' adını taşıyan albümün ilk teklisi çıktı.
Tam 40 yıl önce ABD’nin Atlantik kıyısındaki New Jersey kentinde ağırlıklı İtalyan göçmenlerinden oluşan bir grup kuruldu. Bu grup bugün rock tarihine pek çok başyapıt kazandıran Bon Jovi. Efsane grup 7 Haziran’da 16. stüdyo albümü ‘Forever’ı yayınlayacağının müjdesini dinleyicileriyle paylaştı. Onları bu albüme ısındırmak için de Legendary adlı ilk teklisini yayınladı. Grubun kurucusu Jon Bon Jovi, yeni albümü şu sözlerle özetliyor “Bu albüm keyifli bir hisse geri dönüş” Bir zamanların sarışın yakışıklısı, kır saçlarıyla tam karşımızda. Grup üyeleri de öyle.
Albümü yayınlandığında detaylı bir şekilde değerlendireceğiz ama şimdi biraz işin bu öz kısmında kalalım. Hatırlayacağınız üzere geçen sene The Rolling Stones 18 yıllık bir aranın ardından yeni albümü ‘Hackney Diamonds’u yayınlanmıştı. Albüm için yapılan yorumların birleştiği bir nokta vardı: “Her şey yıllar önceki gibi”. Şimdi bu büyülü geçmişin bir benzerini yeni albümüne yansıtan Bon Jovi’nin hikâyesi de bu minvalde.
Yıl 1983. Rock çağı altın yıllarını yaşıyor. ABD’nin New Jersey kentinde yaşayan beş genç bu akıma kapılmış ve bir araya gelmişti. Bon Jovi adlı bu grup, ilk albümlerini ise 21 Ocak 1984’te yayınladı. Gruplarının adını taşıyan bu albümün çıkış parçası ‘Runaway’ ABD’de büyük başarı yakaladı. Daha açık konuşacak olursak yeri yerinden oynattı. Grup, ilk hitiyle listelerde bir numaraya yükseldi. Hepsi daha 20’lerinde olan bu gençlerin ilk klibi, nükleer kriz göndermeli görüntüler ve solo peformanslarıyla da dikkat çekiyordu. En çok da grubun karizmatik kurucusu Jon Bon Jovi.
2 Mart 1962’de İtalya’dan New Jersey’e göç eden asker bir baba ve Playboy güzeli bir annenin oğlu olarak dünyaya geldi. Tam adı John Francis soyadı ise Bongiovi idi. Buram buram İtalya kokan bu soyadını Amerikalılar daha iyi söyleyebilsin diye o kendisini John Bon Jovi diye tanıtıyordu. Yedi yaşındayken annesinin yılbaşı hediyesi olarak aldığı gitar hayatını değiştirecekti. önce kendi kendine bir şeyler çalarak başladı, ardından da profesyonel eğitim aldı. İlk gençlik yıllarından karizmasıyla etrafındakilerin dikkatini çekmeyi başarmıştı. Gitardaki hünerinden ziyade vokal başarısı onu bir adım öne taşıyacaktı. Daha 19 yaşındayken John Williams’ın bestelediği ‘Star Wars’un yılbaşı albümü Christmas with the Stars ‘ta yer alan “R2-D2 We Wish You a Merry Christmas” isimli şarkıyı seslendirdi.
Bu şarkının yakaladığı başarıyla artık yeni hedefler vardı onun için. Gerçek bir rockstar olmak. Saçlar uzadı, görünüşe biraz asilik katıldı. Kendisi gibi İtalyan kökleri olan arkadaşları Tico Torres ve Richard Sambora’nın yanı sıra New Jersey’den arkadaşları David Bryan ile çıktıkları yolculukta ‘Runaway’ böyle çıktı ortaya. 19852te yayınladıkları ‘7800 Fahrenheit’ beklentileri pek karşılamadı. Eleştirmenler “klişe”, “bir önceki albümün benzeri” gibi eleştiriler yöneltirken ‘Price of Love’ dışında albümde sıyırılan parça olmadı.
Jon Bon Jovi ve arkadaşları bu eleştirileri dikkate aldı mı bilinmez ama 18 Ağustos 1986’da çıkan ‘Slippery When Wet’ hem rock hem de daha sert sesleri barındıran bir albüm olmuştu. Albüm, grup için bir dönmü noktası olur. Ticari olarak da grubun yakaladığı en büyük başarı bu albümle gerçekleşir. Ama nasıl olmasın ki? ‘You Give Love a Bad Name’, ‘Livin’ On a Prayer’, ‘Wanted Dead or Alive’, ‘Without Love’, ve ‘Never Say Goodbye2 gibi şarkılarıyla albümün neredeyse tamamı müzik listelerinde bir numaraya yükseldi. Uzun süre de orada kaldı. Özellikle aşkın adını kötü çıkaranlara bir veryansın olan ‘You Give Love a Bad Name’ ve insanaa bir western film sahnesini hayal ettiren ‘Wanted Dead or Alive‘ bugün bile rock tarihinin en büyük klasikleri arasında gösteriliyor.
‘Slippery When Wet’in yakaladığı bu başarı ve getirdiği büyük şöhret, dünyanın dört bir yanına yayılan turneleri de beraberinde getirdi. Japonya’dan Avrupa’ya oradan ABD’nin pek çok kentine Bon Jovi tezahuratları yankılanıyor, grup gittiği her yerde büyük sevgiyle karşılaşıyordu. Diğer rock gruplarının aksine kavga-gürültünün basına pek yansımadığı grup, basına skandallarla da malzeme vermiyordu. O asi tavırlarını klipleri ve konserlerine saklıyorlardı belli ki. Bu, grup üyelerinin şöhrete kavuştukları yıllarda evli, çocuklu ve mutu olmalarından kaynaklanıyor olsa gerek. Yoğun turne programının ardından 1988’de grup, kurulduğu kenti onurlandırarak ‘New Jersey’ adlı dördüncü albümünü yayınladı.
Albümdeki beş şarkı Amerikan müzik listelerine girmeyi başardı. ABD tarihinde bir rock topluluğu için bu bir ilkti. ‘New Jersey’, bir önceki albümleri kadar ticari başarı elde etmese de etkisi çok büyük oldu. Artık karakteristiği belirlenmiş bir Bon Jovi sesinden söz edebilecektik. İnsanın gündelik sorunlarına odaklanan bu şarkılardna biri ‘Bad Medicine’in klibinin başlangıç kısmındaki diyaloglar, grubun eleştirilere ne denli açık olduğunun da bir göstergesiydi.
Ortalama iki yılda bir albüm çıkaran grup bir süre nadasa bırakılır. Başta Jon Bon Jovi olmak üzere Richard Sambora’da bu dönemde solo kariyerlerine ağırlık verir. Rock gruplarında hiç de yabancısı olmadığımız bu arayış dönemi “bir elin nesi, iki elin sesi var” sözünü doğrularcasına grup üyelerinin yeniden bir araya gelmesiyle sonlanır. Zaten grup hiçbir zaman dağıldığını da açıklamamıştı. 1992’de çıkan ‘Keep the Fatih’ aslında müziğin de biraz değişmeye başladığı bir döneme tekabül ediyordu. Melodilerin daha yumuşak olanı makbuldü artık. Rock çağının son efsane 10 yılı geride kalmıştı. 1960, 1970 ve 1980’li yıllarda fırtına gibi esen toplulukların bir bölümü bu süreçte ya dağıldı ya da sadece nostaljilerini yaşatmayı sürdürdü. Bon Jovi ikisini de yapmadı. Köklerinden kopmadan 1990’ların değişimine bir cevap verdi. Neydi bu cevap?
Albümün en büyük hiti ‘Keep the Faith’ kibinin başında gördüğümüz Jon Bon Jovi’nin saçları kısalmıştır bir kere. Daha olgun biri vardı karşımızda. Üstelik artık performans klibi yerine daha sinematografik ögeler devreye girmişti. Muhtemelen o dönemin en popüler müzik kanalı MTV bunu çok beğenmişti. Şarkının ABD’den Macaristan’a İngiltere’den Avustralya’ya zirveye yerleştiğini de belirtmeden geçmeyelim. Belli ki yeni saç stili uğur getirmişti.
Bon Jovi’nin 90’lar müziğine dair söyleyeceği sözler henüz bitmemişti. Üç yıl sonra tam olarak 20 Haziran 1995’te yayınladıkları ‘These Days’ albümü, grubu bir adım ileri taşıdı. Grup artık sadece 80’ler kuşağının değil, yeni gençlerin de ilgisini çekmeyi başarıyordu. Bunu albüm satışları kadar istek parçalarda yer alma sıklıklarıyla da ölçmek mümkündü. İngiltere’de Michael Jackson’ın ‘History’ albümünü tahtından indirip birincilik koltuğuna oturan albüm, romantik şarkıların ağırlıkta olduğu bir yapıdaydı. ‘This Ain’t a Love Song’ da bunlardan biriydi. Düğünlerde çiftlerin ilk dans şarkısı olma şerefine nail oldu. Bu doğru bir seçim miydi bilinmez ama olan olmuştu bir kere. Şarkının pek çok ülkede birinciliğe yükseldiğini söylemem sizi şaşırtmayacaktır herhalde. Grup saçları ve giyimleriyle olduğu kadar müzikleriyle de 90’larda da varolduklarını tüm dünyaya kanıtladı. Bu süreçte altın ve platik plak ödülleri peşi sıra geldi.
Üstüne fazlaca anlam yüklenen milenyum, yeni bir Bon Jovi albümüyle geldi. 13 Haziran 2000’de yayınlanan ‘Crush’, beş yıllık bir hasreti dindirmesinin yanı sıra müzik tarihine yine bir başyapıt kazandırması bakımından büyük öneme sahipti. Grup “biz milenyumda da buradayız” diyordu adeta. ‘It’s My Life’ şarkısı öylesine büyük bir başarı kazandı ki reklamlardan siyasi propagandalara pek çok farklı alanlarda kullanıldı. Hatta grubu pek de dinlemeyenler arasında bir anket yapılsa en bilinen şarkı muhtemelen ‘It’s My Life’ olurdu. YouTube’da 1.5 milyara yaklaşan izlenme sayısı bu noktada bize çok şey anlatıyor. Şarkının klibi, dönemin teknolojik gelişmelerine kayıtsız kalmazken Jon Bon Jovi’nin saçlarının yeni binyılda biraz daha kısaldığına tanıklık ettik. Şarkı neredeyse istisnasız bir biçimde tüm Avrupa ülkelerinde birinci olurken ABD’de de adeta yılın şarkısıydı. Albümle grup, kazanamasa da ilk kez Grammy adayı olmuştu.
2000’lere hızlı ve üretken bir başlangıç yapan grup 2002’de de ‘Bounce’ adlı sekizinci albümlerini yayınladı. Albümde yer alan All About Loving You’ şarkısı yine yeni evli çiftlerin ilk dans şarkısı için favorisi oldu. Şarkının klibi evlilik teklifi yapmak isteyen erkeklere pek çok ilham verdi. Bunca hayır işleyen bir albümün ticari başarısı da fena olmayacaktı elbette. Öyle ki ‘Bounce’un ilk haftaki satış rakamları Bon Jovi tarihinde bir rekor anlamına geliyordu. Albüm dünyanın pek çok ülkesinde ilk üçte yer aldı. ABD’de haftalar boyunca zirvenin ortağı oldu. Avrupa’da bir milyon adetlik satış rakamını geçen albüm platin plak ile ödüllendirilirken grup, 90’ların ardından 2000’lerde de müzik dünyasına ağırlıklarını koycaklarını hissettirdi. Üretkenliğinden hiçbir şey kaybetmeyen grubun yapacağı daha çok şey vardı.
Takvim yaprakları 19 Eylül 2005’i gösterdiğinde grup dokuzuncu stüdyo albümü ‘Have a Nice Day’i yayınladı. Albüm, 2000’li yıllarda grubun yakaladığı en büyük ticari başarılardan biri oldu. Bununla birlikte Bon Jovi, ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İsviçre, İtalya ve daha nice ülkede birinci sıraya yerleşti ve uzun bir süre orada kaldı. Albüm kapağındaki gülen yüz, grup hayranlarının uzun yıllardır Bon Jovi ile özdeşleştirdiği bir maskottu.
2007’de ‘Lost Highway’, 2009’da ‘The Circle’, dört yıllık bir aranın ardından da 2013’te What About Now’u yayınlayan grup, 2015’te ‘Burning Bridges’ı yayınladı. İstikrarlı bir biçimde üç-dört yılda bir albüm yayınlayan Bon Jovi, bu esnada aralarında İstanbul’un da yer aldığı pek çok kentte konserler verdi. Bir yıl sonra ‘This House is Not For Sale’i yayınlayan grup son olarak da ‘2020’ albümüyle pandemi yılına dokunan gruplardan oldu.
Şşimdi sırada haziran ayında karşımıza çıkacak 12 parçalık yeni Bon Jovi albümü var. Bu süreçte ne grup üyeleri ne de dinleyicilerinin heyecanlarını kaybetmediğini tanıklkık ediyoruz. Grubun elektro gitaristi Richard Sambora, artık kendisine başka bir yol çizse de grup, 1980’lerden yadigar sesiyle, görüntüsüyle var olmayı sürdürüyor.