Festival sezonu açılıyor, vizyon canlanıyor, sinema salonları hareketli günlere gebe! Beterböcek bu hafta aramızda. Joker, Gladyatör hazırda bekliyor. 'Megalopolis', 'Mutfak', 'Yan Oda', 'Anora' vizyon için gün sayıyor.
Yaz bitti, yeni sezon başlıyor. Bu hafta Fragmanlı Vizyon Raporu’nu biraz geniş tutup yeni sezonda hem vizyonda hem de festivallerde izleyeceğimiz filmleri anlatacağım. Tabii öncelik bu hafta vizyona giren filmlerde. Sonra önümüzdeki haftalarda gösterime girecek bu sezonun merakla beklenen yapımlarını ele alacağım. Ayvalık, Filmekimi, Adana, Antalya film festivalleri de eylül ve ekim ayının sinema gündemini belirleyecek etkinlikler. Bu festivallerin programında öne çıkan yapımları da son olarak sizlerle paylaşacağım. Hazırsanız başlıyoruz.
Tim Burton olmasaydı ölülerin dünyasını bu kadar sevebilir miydik? 1988 yapımı ‘Beterböcek’le Burton, o zamana kadar genel olarak korku unsuru olarak kullanılan ölülerin dünyasının gayet normal olabileceğini anlatmış, bizi buna da inandırmıştı. Atmosferi, hikayesi, orta sınıf hezeyanlarıyla inceden dalga geçmesi, oyunculukları derken ‘Beterböcek’ zamanla kült bir film haline geldi.
30 yaşında böylesi bir filme imza atan Burton daha sonra çektiği filmlerle fantastik sinemanın ustalarından biri oldu. Lakin bu film peşini bırakmadı. Üstat 66 yaşında bu kült filmin ikincisi yeniden kamera arkasına geçti. İşte bu hafta vizyona giren, halen devam eden Venedik Film Festivali’nin de açılış filmi olan ‘Beterböcek Beterböcek’ 36 yıl sonra gelen devam filmi…
Zamanın akışı içerisinde biz nasıl değiştiysek Beterböcek dünyasındaki karakterler de değişmiş. Sanat meraklı olan Delia (Catherine O’Hara) çok önemli bir çağdaş sanatçı olmuş. Ölüleri görebilen Lydia (Winona Ryder) TV’de hayaletlerle ilgili program yaparak hayatını sürdürüyor. Ki zaman içerisinde evlenmiş bir kızı olmuş. Kızı Astrid’in (Jenna Ortega) annesiyle arası pek iyi değil. Annesinin ölüleri gördüğüne bir türlü inanmıyor. Charles (Jeffrey Jones) tuhaf meraklarının peşinden tutkuyla giderken ölüyor. Ve gelelim Beterböcek’e (Michael Keaton). Ölülerin dünyasında bir büro kapatmış kendine ve Lydia ile evlenebilmek için fırsat kolluyor.
İlk filmin tüm sevilen unsurlarını hatırlatan bir açılışla başlıyor film. Charles’in ölümü nedeniyle Winter River’deki o tepedeki eve geri dönüyoruz. Hikayenin odağında bu sefer Astrid var. Ölüler dünyasını bu kez o keşfediyor. Böylece macera başlıyor. Tabii Burton yeni karakterler de eklemiş maceraya. Beterböcek’ten intikam almak isteyen eski eşi Delores (Monica Bellucci), ölüler dünyasının polis şefi Wolf Jackson (Willem Dafoe), Astrid’in flört ettiği Jeremy (Arthur Conti), Lydia’nın şuursuz sevgilisi Rory (Justin Theroux)…
Yönetmen Burton ilk filmin neden çok sevildiğini iyi bildiği için yeni filmde Beterböcek dünyasını genişletmekle birlikte atmosferinde bir değişiklik yapmamış. Bu anlamda her şey ilk filmdeki gibi. Lakin mizah dozunu ilk filme göre bir parça artırmış. İlk filmdeki gibi anne-kız çatışması yeni filmin de odağında. Sonuç olarak gayet keyifle izlenebilen klasik bir Tim Burton filmi var karşımızda. Hem bu haftanın hem de sezonun öne çıkan bir yapımı. Kaçırmayın derim!
Çizgi roman dünyasından sinemaya transfer olan Hellboy’un gönlümüzde taht kurmasının sebebi 2004’te ve 2008’deki iki filmini yöneten Guillermo del Toro ile bu karaktere can veren Ron Perlman. Del Toro, Tim Burton gibi fantastik dünyada kötü bilinen ne varsa onlara sevgiyle yaklaşabilen bir sinemacı. Dolayısıyla da genel geçer klişeleri ters yüz edip bize güzel hikayeler anlatabiliyor.
Şeytanın dünyasından getirilen Hellboy’un hikayesine de bu şekilde yaklaştığı için biz de onu çok sevdik. 2019 yılında Hellboy’a yapımcılar yeniden el attığında karşımızda ne Del Toro ne de Ron Perlman vardı. Açıkçası bu macerası ilk iki filmin gölgesinde kaldı. Aradan geçti beş yıl ve Hellboy yine karşımızda. Bu sefer yönetmen koltuğunda Brian Taylor var. Jason Statham’lı ‘Tetikçi’ serisinden tanıyoruz kendisi.
Hikaye 1950’lerde geçiyor. Hellboy, yeni yetme bir ajanla bir kasaba şeytanıyla uğraşıyor. Hellboy’un maceraları malum biraz epiktir. Macera duygusu baskındır. Taylor daha çok korku ve gerilim filmlerinin dünyasına doğru Hellboy’un evrenini değiştirmiş. Bu ne kadar seyircide kabul görür bilemem ama insan yadırgıyor. Ama kararı yine de seyirciye bırakmak gerek!
Seyirciyi, eleşrimenleri ikiye bölen filmler gördüm ama böylesiyle ilk defa karşılaşıyorum. Bu filme bir bile değil sıfır yıldız veren ‘tüm zamanların en kötü filmlerinden biri olarak ilan’ eden de var. Beş yıldız verip göklere çıkaran da. Korku gerilim, polisiye karışımı bir film ‘Cambaz’. Bir FBI ajanının zeki bir seri katili bulma çabasını anlatıyor. Konu, tema ve yarattığı atmosferle ‘Kuzuların Sessizliği’ ile kıyaslanıyor.
Oyunculuktan yönetmenliğe geçen Osgood Perkins, namlı Hitchcock filmi ‘Sapık’ı başrolünde oynayan Anthony Perkins oğlu var kamera arkasında. Ki annesi de oyuncu aslında yönetmenin ve 11 Eylül saldırılarında ölmüştü. Kubrick ve Tim Burton hayranı da olan Osgood Perkins sinema dünyasının içinden bir isim yani.
Maika Monroe, Nicolas Cage, Blair Underwood’un rol aldığı filmde yetenekli ama tecrübesiz FBI Ajanı Lee Harker, yakalanması zor bir seri katilin çözülmemiş aile davasına atanmasıyla başlayan bir hikaye anlatılıyor. Harker birtakım gizli kanıtlar gün yüzüne çıkarken, katille kişisel bir bağının olduğunu da keşfediyor ve başka bir masum ailenin hayatına mal olmadan önce katili durdurabilmesi için zamana karşı bir mücadeleye girişiyor. Açıkçası ‘Canbaz’, ne yerden yere vurulacak bir film ne de ‘Kuzuların Sessizliği’ ile kıyaslanacak bir başyapıt. Ama ilgiye değer bir yapım. Tavsiye ederim…
Beşiktaş’ın efsane malzemecisi Süreyya Soner’in hikayesini anlattığı ‘Güzel Adam Süreyya’ belgeseliyle tanınan yönetmen Gökçe Kaan Demirkıran’dan bir spor belgeseli daha. ‘Iska’, 1999-2000 sezonunda Galatasaray-Beşiktaş maçında geri pası tutamayan kaleci Fevzi Tuncay’ın hikayesini anlatıyor. Çünkü o pasın gol olması Beşiktaş’ın o sezon şampiyon olamaması nedeni olarak görülüyor ve Fevzi’nin spor hayatı farklı bir seyir izliyor. Demirkıran da işte o kader anından yola çıkarak bir spor portresi koyuyor önümüze. Ama daha önemlisi alttan alta sorduğu sorular: Bir hata bir kariyere neden olabilir mi? Başarı sadece kazanmak mıdır?
Futbol ile yatıp kalkan bir ülkeyiz ama futbolla ilgili hikayelere ne kadar meraklıyız derseniz, genel eğilim maçlara gösterilen ilgi futbol üzerine yazılan kitap çekilen filmlerden esirgeniyor. ‘Güzel Adam Süreyya’ çok iyi bir belgeseldi ama gösterime girdiği zaman 8 bin 300 kişi izledi. Umarım ‘Iska’ izlenir ve bu gidişatı kırar! Bu görev de Beşiktaş taraftarına düşüyor!
90’ların her anlamda ezber bozan filmlerinden biri Yavuz Turgul’un ‘Eşkıya’sı… Türk filmi izlenmez denilirken rekorlar kırdı, o yıllarda anaakım sinemamıza can suyu oldu… Şahsen üç kere sinemalarda izlediğimi hatırlıyorum. Ki ben tekil bir örnek de değildim. Aradan yıllar geçti ve bu film hala zamanın üzerinde geziniyor. Bir klasiktir ‘Eskıya’.
Yıllarca hapis yatmış bir Eşkıya’nın cezasını çektikten sonra çıktığı ve hiç de alışık olmadığı bir dünyada yaşadıklarını anlatır film. Eşkıyamız İstanbul’da görürki artık devri bitmiştir, eşkıyalar şehre inmiş adı da mafya olmuştur.
Yıllar sonra kopyası restore ettirildi filmin ve şimdi yeniden vizyonda. Filmin vizyona girmesi yeni nesle filmi sinemada izleme fırsatı sunuyor, bizim kuşak içinse bir nostalji imkanı sunuyor.
1999 yılında Cem Yılmaz ve Mazhar Alanson’un başrolde oynadığı ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ vizyona girdiğinde, 1 milyona yakın seyirci tarafından izlense de hafif bir kibirle küçümsenmişti! Filmin değeri yıllar içerisinde teslim edildi. Bir abi kardeş hikayesinin anlatıldığı film aslında sonraki yıllarda daha da belirgin olacak kolay yoldan para kazanma arzusu içindeki lümpen gençliğin hicvedildiği bir macera… Ömer Vargı’nın yönettiği filmin bir başka özelliği de Cem Yılmaz’ın ilk filmi olması… Bu filmin de kopyası restore ve yeniden vizyonda. Ve iyi bir film sinemalarda izlenmeyi de hak eden bir yapım!
Bu haftanın filmleri tanıttıktan sonra sıra vizyon için gün sayan filmlere geldi. Yeni sezonda herkes için iddialı filmler var vizyon menüsünde. ‘Megalopolis’, ‘Joker: İkili Delilik’, ‘Gladyatör 2’ en merak edilen yapımlar arasında. Vizyon sırasına göre başlıyoruz filmleri anlatmaya.
Çizgi film olarak başlayan Transformers, Michael Bay’in elinde bir gişe canavarına dönüşmüştü. Lakin şimdi özüne dönüyor ve tekrar bir animasyon olarak karşımıza çıkıyor. Ve hikayede başa sarıyor. Meğer Transformers dünyasının iki ezeli rakibi Optimus Prime ile Megatron bir zamanlar yakın arkadaşmış. 20 Eylül’de film vizyona girince nasıl bir arkadaşlıkmış bu anlayacağız.
Berlin Film Festivali’nin en sevilen filmlerinden biriydi. Altın Ayı’yı alamadı ama gönülerin ödülünü aldı. İstanbul Film Festivali’nde gösterildiği zaman da çok sevilmişti. Maryam Moghaddam, Behtash Sanaeeha’nın yönettiği film İran rejimine çok farklı bir yerden eleştiri getirirken hayatlarının son demlerinde her şeye rağmen mutlu olmaya çalışan iki genç ihtiyarın öyküsünü anlatıyor. 20 Eylül haftasının iddialı filmlerinden. Filmle ilgili şöyle bir yazıyı da bırakıyorum.
Herkes ‘Baba’yı sever ama naçizane ben ‘Kıyamet’çiyim… Coppola’dan bahsediyorum. Kabul ‘Baba’ ile sinema tarihinin yatağını değiştirenlerden. Usta son yıllarda çok film çekmiyordu. Lakin 40 yıllık projesini çekmeceden çıkardı ve çekti. Film Cannes’da yarıştı. Nedendir bilinmez çok yerden yere vuruldu film de Coppola da… Coppola gibi bir yönetmen ne kadar kötü film çekebilir ayrıca her iyi yönetmenin kötü film çekme hakkı da vardır! 29 Eylül’de her şey ortaya çıkacak. Epik bir destan olan filmi izleyeceğiz. Ki filmle ilgili güzel bir yazı okumak isterseniz Ahmet Boyacıoğlu Cannes’da izleyip 10Haber için yazmıştı. Linki burada efendim.
Merakla beklenen filmlerin belki de en önceliklisi. Venedik Film Festivali’nde gösterildi. Eleştirmenlen biraz mesafeli. İlk filmde tüm dünyadaki kötücüllüğün yükselişini epik bir şekilde sinemaya yansıtan ve herkesi de biraz çıkmaza sokan Todd Phillips ikinci filmde ne yapmış olabilir diye düşünüyor insan. İzlemeden karar vermek çok zor! Lakin Joaquin Phoenix’in yanında bir de Lady Gaga var hal böyle olunca film daha da cazip hale geliyor. 4 Ekim’i bekleyeceğiz her şey için. Ki bana asıl filmi izleyince curcuna başlayacak gibi geliyor.
Tek başına yarattığı evrenle yolunda ilerliyor Venom. Şu zamanda takdir edilesi bir çaba. Üç yıl sonra yeniden sinemalarda olacak. Üstelik bu maceranın finaliyle karşımızda. Artık tek vücutta yaşamaya alışmış Eddie Brock ile Venom’u bu kez kendi dünyaları tarafından aranan birer kaçak olarak izleyeceğiz. Filmin vizyon tarihi 18 Ekim.
Cannes’da bu yıl Altın Palmiye kazanan Sean Baker’ın filmi 1 Kasım’da sinemalarda. Açıkçası Cannes’ın sürprizlerinden biriydi film. 90’ların klasiği ‘Özel Bir Kadın’ı anımsatan ‘Anora’ cinselliğin bol miktarda olduğu yapımlardan. Pavyon benzeri bir yerde çalışan bir kadının bir Rus oligarkının oğluyla yaşadığı ilişkiyi anlatıyor.
Şu aralar Venedik’in en sükse yapan filmi ‘Yan Oda’. Dünya prömiyerinde 17 dakika boyunca ayakta alkışlandı. Pedro Almodovar’ın İngilizce çektiği ilk filmde Tilda Swinton, Julianne Moore, John Turturro rol alıyor. Bir zamanlar aynı dergide çalışan fakat hayat yolculuğunda farklı yollara giden iki arkadaşın yıllar sonra tesadüfen bir araya gelmesiyle yaşadıkları anlatılıyor filmde. 1 Kasım’ın iddialı filmlerinden.
Ridley Scott yıllar sonra ‘Gladyatör’ün devamını çekeceğini açıkladığı zaman ne heyecanlanmıştık. Bir sinema şahikası olan filmin devamıyla ilgili her gelişme haber oldu. Öyleki Russell Crowe’un ben bu filmde neden yokum serzenişleri bile. Her şey geride kaldı, film çekildi ve bitti. Heyecanla bekliyoruz Roma İmparatorluğu’nda neler olacak diye. Film 15 Kasım’da sinemalarda.
Alonso Ruizpalacios’un yönettiği ‘Mutfak’ bu yılın sürprizlerinden biri oldu. Berlin Film Festivali’nde gösterildiğinden beri festivallerin gözdesi. Bizde İstanbul Film Festivali’nde gösterildi. Arnold Wesker’ın aynı adlı tiyatro oyunundan uyarlanan yemek pornosu karşıtı ‘Mutfak’, lokantaların işlemesini ve midelerimizin dolmasını sağlayan o görünmeyen insanlara trajikomik bir övgü niteliğinde. Film 29 Kasım’da vizyonda.
Türkiye’de sonbahar demek arka arkaya düzenlenen film festivalleri demek. İki aya dört festival sığdıracak sinema dünyası….
🔴Festival sezonu 16 Eylül’de Ayvalık Film Festivali’yle başlıyor. Çok iddialı bir programı var festivalin. Açılış filmi bile bu iddiasını gösteriyor: Coppola’nın ‘Megalopolis’. Programda neler var derseniz iki haberin linkini bırakıyorum. İlki Türk filmleriyle ilgili ikincisi yabancı filmlerle.
🔴Ayvalık biter bitmez sinema dünyası Adana yolcusu. 31. Adana Altın Koza Film Festivali 23 Eylül’de başlayacak. Ulusal Yarışma’da 11 film yarışacak. Hangi filmler derseniz buyurun buradan bakabilirsiniz.
🔴Adana sonrası İstanbul’da olanlar için Filmekimi, imkanı olanlar içinse Altın Portakal zamanı. Filmekimi 4 Ekim’de başlıyor. Programın bir kısmı açıklandı. Merak edilen birçok film var.
🔴 Geçen yıl sansür nedeniyle iptal edilen Antalya Altın Portakal Film Festivali 5 Ekim’de başlayacak. Festivalde yarışacak filmlere ödül verecek jüriler belirlendi. Ama henüz programı netleşmiş değil.
15 Kasım 2024 - Savulun Roma’nın kaderini değiştirecek adam arenaya çıkıyor
8 Kasım 2024 - Ara tatilin sürprizi: Robot da olsa insan insandır!
5 Kasım 2024 - Trump mı kazanacak yoksa Harris mi? Sinemacılar sonuçları açıklıyor!
4 Kasım 2024 - ‘Yandaki Oda’ Oscar’da karşınıza çıkarsa şaşırmayın!