Tiyatro sezonu bereketiyle devam ediyor
Nermin Yıldırım’ın yazdığı, Mam’art Tiyatro yapımı ‘Üç Eksi Bir’ zorlu bir kayıp öyküsünü, serin bir rüzgâr esintisi kıvamında anlatmayı başarıyor. Oyunun ağırlık noktası olan Devrim Yakut’un enerjisiyse sahneyi ele geçiriyor.
Özellikle aile meselelerine dair ne anlatsa hakikatli bir içtenlik ve kadınların hayattaki zorlu pozisyonunu çok adaletli bir yerden okuyarak yazan bir kalem, yazar Nermin Yıldırım. Bu sezon Toy İstanbul yapımı ‘Aile Yalanları’ ve Mam’art Tiyatro işi ‘Üç Eksi Bir’ ile sahneye taptaze iki oyun bıraktı.
‘Üç Eksi Bir’i Nermin Yıldırım’ın kaleminden çıktığı ve daha önce sahnede görme fırsatım olmayan deneyimli oyuncu Devrim Yakut’u izleyebileceğim için özellikle merak ediyordum. Bir yandan da ayaklarım geri geri gidiyordu, gözüme ilişen seyirci yorumlarından dolayı ‘kasvetli, karanlık ve iç acıtıcı’ bir kayıp öyküsü izlemeye hazır olmadığımı hissediyorum. Nihayet önceki akşam derin bir nefes alarak girdim salona…
Sahnede, henüz seyirci yerini almaktayken; tekerlekli sandalyesinde durmadan hareket halinde, ses rengini başarıyla eşleştirip, salonda yükselen eski Türkçe parçalara eşlik eden ama bir yandan da telaş içinde olduğunu anladığımız bir kadın var.
Devrim Yakut’la sahnede ilk karşılaşmam böyle oluyor. Ve daha oyun tam manasıyla başlamadan defterime notlar düşüyorum: “Devrim Yakut’un iç enerjisi, az sayıda dekor elementinin yerleştiği çember çerçeveyle çizilmiş, ev içini tasvir eden oyun alanından dışarı taşıyor…”
O esnada Cem Karaca’nın sesi yükseliyor, oyuncu da ona sesi ve tüm hücreleriyle eşlik ediyor: “Ne olur ıslak ıslak, bakma öyle…” Sabit şekilde uzattığı sağ bacağının kıpırdamadan durması gerekiyor. Ve bunun acısını, vücudunun hareket etmekte özgür diğer tüm kısımlarından çıkarır gibi hareketli Yakut; onu, güya yere sabitleyen tekerlekli sandalye üzerinde.
Tekerlekli sandalye rol icabı değil, oyuncunun geçen aylarda yaşadığı bir sakatlığın sonucu. Yakut’un ayakta oynadığı halini izleme şansım olmadı ama gördüğüm kadarıyla, tekerlekli sandalye üstüne kurulan reji, hikâyeye boyut daha katmış… Keza bu, çoklukla metne dayalı bir oyun. Nermin Yıldırım’ın vakitsiz bir evlat kaybı öyküsü anlattığı ‘Üç Eksi Bir’in en büyük ağırlığı da saç tellerinden, sesinden, etekleri salınan uzun elbisesine kadar yönetebildiği her şeyiyle ‘oynayan’ Devrim Yakut’ta. Haksızlık olmasın, rol arkadaşı Altuğ Görgü ile uyum içindeler; Görgü oyuna girdiği andan itibaren tok ve rahat bir beden diliyle eşlik ediyor Yakut’a. Lakin dediğim gibi; hikâye de sahne üstündeki ağırlık da kadın karakterde. Evin annesi Aynur’da. O da eşi Altan gibi bir yazar.
İlk andan itibaren hızla içine çekildikleri -ya da kadının her an hazır olduğu üzere- ateşi gittikçe harlayarak adamı da içine çektiği- bir hesaplaşma kesiti aslında, ‘Üç Eksi Bir’. Başta demiştim, kasvetinden korkarak gittim oyuna, diye. Beni en çok şaşırtan ve sevindiren bu konudaki önyargımın hatasını hızla fark etmem oldu. Zira bu 55 dakikalık oyun, finalde boğaza yerleştirdiği yumru bir yana -ki böyle bir hikâyede o kadarı da olacak elbette- orta yaş üstü bir kadının taşımak zorunda kaldığı çok ağır bir yükü, hafifletmeyi başaran bir dille, seyirciyi boğmadan göstermeyi başarıyor.
Seyirciyi anda ve hikâyenin tam içinde tutarak, ustalıkla yapıyor bunu. Aslında hayli iç kıyıcı bir hikâye bekliyor bizi. Ama yazarın güncel, hafif iğneli ve sarkastik kalemi ile metni sahnede ayaklandıran oyuncuların muzipliğin kıyısında dolanan yorumları sayesinde; çok hafif atlatıyoruz sancıyı. Sancı çektiğimizi bile sezmeden hatta… Yer yer kahkahalar atarak üstelik… Yazar bir çiftin arasında cinsiyet farkından ve toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklanan fırsat, kariyer ve iş yükü-duygusal yük eşitsizliğine de incelikle uğruyor metin. Finale giderken yaptığı küçük -ama ufaktan tahmin ettiğimiz- dönüşle bir sürpriz çıkarıyor karşımıza. İşte o zaman sırasını bekleyen yumru çözülmeye, gözler nemlenmeye başlıyor…
Feri Baycu Güler ile Altuğ Görgü’nün yönetimindeki oyun, tek mekânda, birkaç parça eşyayla ve etrafa saçılmış kâğıttan çocuk figürleriyle kendi haline bırakılmış bir ev dekorunda geçiyor. Sahne tasarımında göstermeci küçük detaylar dışında (oyuncak, kâğıt bebekler vs.) bütünsel olarak hikâyeyi kavrayan bir tasarımdan bahsedilemez. Yine de en azından bende, özensizliğine terk edilmiş, yarı boş bir ev hissi yarattı dekor. Öte yandan zaten sürece kısa bir oyunun girizgâhında iki tam şarkı boyunca oyuncuyu müziğe eşlik edip kendini sakinleştirmeye çalışırken izlememize gerek var mıydı… Sanmam.
Bu iki detay eleştirim bir yana, bir kaybın ağırlığıyla yola devam etmenin zorluğuna dair üretilmiş naif ve metnin nitelikli diliyle buluşan güçlü oyunculuk sayesinde iyi bir çağdaş anlatı ‘Üç Eksi Bir’.
Üç Eksi Bir – Mam’art Tiyatro
Yazan: Nermin Yıldırım
Yönetenler: Altuğ Görgü, Feri Baycu Güler
Oyuncular: Devrim Yakut, Altuğ Görgü
Süre: 55 dakika
Ne zaman, nerede: 6 Haziran Perşembe, Metin Sürel Kültür ve Sanat Merkezi, TED Eskişehir Koleji’nde.
Bilet fiyatları: 350 ve 400 TL.
Genç bir yazarın, Olga Helen Bach’ın kaleminden, Shakespeare’in en kanlı eseri ‘Titus Andronicus’a çağdaş bir uyarlama. Bach, sahne üstüne kurduğu dünyalarda sınır tanımayan yönetmen Ersan Mondtag ile birlikte canavar ruhlu bir Romalıyı, her şeyin kapitalizm mezbahasında alınıp satıldığı, müteahhitlerin ve sığır tüccarlarının dünyasına hapsediyor. Tıpkı vahşi bir katliamın çözümlemesi gibi, hırsızlığın, ihanetin, sapkınlığın ve yamyamlığın hikâyesini günümüz diliyle anlatıyor. Sahnede Didem Balçın, Mert Fırat, Ferit Kaya, Elçin Afacan, Onur Dilber, Doğukan Polat ve Can Sipahi var.
🔴 31 Mayıs Cuma, saat 20.30’da DasDas Sahne’de.
“Teni kara diye ötekileştirilen, sadece köleliğe layık görülen bir adamdan ölüme diz çöktüren bir komutan yaratılabilir mi?” diye soran oyun, Othello’nun kefaretini sevdiğiyle ödediği o kara geceye götürecek seyirciyi. Shakespeare’e yeni bir selam yollayan oyunun tasarımı ve yönetimi Nesimi Kaygusuz’a ait. Canan Şakar, Ömür Güner ve Taha İkbal’in kaleme aldığı oyunu sahnede Yaşar Bayram Gül sırtlanıyor.
🔴 3 Haziran Pazartesi, saat 20.30’da Kadıköy Eğitim Sahnesi’nde.
Genç bir ekipten, göçmen kadınların hayatlarına özgün bir bakış… Erkan Akçelik’in kaleme aldığı oyun, savaş esnasında toplama kampına götürülen, burada senelerce istismara uğrayan iki oyuncu kadının öyküsü. Dilan Serinyel ve Elvan Çanakoğlu’nun sahneye taşıdığı bu iki kadın, akli dengelerini yitirdikten sonra, zihinlerinde birikenleri bir kumpanya formunda seyirciye anlatmaya niyetlenecektir…
🔴 8 Haziran Cumartesi, saat 20.30’da Asmalı Sahne’de.