Vuslat Doğan Sabancı Financial Times’ta: Gerçekten dinlemeye başladığınızda hiyerarşi azalır
Sanatçı Vuslat'ın Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi'nde açtığı 'Emanet' başlıklı sergi bize soruyor "Siz en çok neyi kime emanet etmek isterdiniz?" Zor soru! Ya Vuslat için en büyük emanet ne derseniz cevabı: Yaşamın kendisi.
İstanbul Tophane’deki Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nin Beş Kubbe Salonu’na girince duvara yazılmış bir cümle karşınıza çıkıyor: “Her şey serçenin emanet ettiği bir dikenle başladı.”
Sanatçı Vuslat’ın anneannesinden dinlediği bir masalın ilk cümlesi bu. Vuslat masalı, ‘Serçe Masalı’ adlı işinde kendi yorumuyla yeniden anlatıyor. Kulaklığı takıyorsunuz Vuslat’ın sesinden masalı dinliyorsunuz.
Masal kısaca şöyle: Bir serçenin ayağına diken batar. Hemen yakınlarda ekmek yapan bir nineden yardım ister. Kadıncağız dikeni çıkarır. Serçe de dikeni kadına emanet edip gider. Lakin geri geldiğinde nine dikeni ekmek yapmak için yaktığı ateşte yakmıştır. Serçe “Ne yaptın nine o dikende büyük bir söz, yaşamın sırrı saklıydı” der. Nine de “Ben kendi işime dalmışım emanetini koruyamadım affet” der. Serçe bir ekmek ister. Sonra yoluna devam eder. Ekmeği çobana emanet eder. Çoban da ekmeği yer. Serçe ondan koyun alır. Koyunu köydeki bir düğünde gelinin babasına emanet eder. Gelinin babası koyunu keser. Hepsi kötü niyetinden değil ama emanetin kıymetini anlayamadıklarından yaparlar bunları. En sonunda serçe veryansın eder: “Nefeslerinin peşine gideceklerine her biri nefslerinde kaybolup gitti.”
Vuslat’ın sergisinin ana teması masaldan da anlaşılacağı üzere emanet kavramı. Zaten bu tema serginin de başlığı. Vuslat da aslında Vuslat Doğan Sabancı. Sanatçı olarak Vuslat ismini kullanıyor.
Vuslat bu sergiyi geçen yıl Prof. Dr. Hüsamettin Koçan’ın memleketi Bayburt’ta açtığı Baksı Müzesi’nde açmıştı. Ama başlığı aynı olsa da sergi aynı sergi değil. Ebru Yetişkin’in küratörlüğünde yeniden kurgulanmış. Yeni eserler de dahil edilmiş sergiye.
Emanet çok yönlü çağrışım yapan bir kavram. Vuslat da bu çağrışımları kullanıyor. Bu çağrışımlardan hareketle sergi emanet nedir, emanet eden ile emaneti alan arasında nasıl bir ilişki vardır, emaneti nasıl korumak gerekir, emanetle nasıl bir ilişkimiz olmalı, emanet nasıl bir hafıza yaratır gibi türlü sorular ortaya atıyor.
Vuslat yaptığı işleriyle temel olarak bu sorulara cevap verme eğiliminde değil. Emanet kavramını bir anahtar gibi kullanıp insanın kendinden yola çıkarak parçası olduğu dünyaya yeniden bakması istiyor. Yani bu sorular üstünden bir düşünme sürecinin içinde buluyorsunuz kendinizi. Ki buna sergi mekanının atmosferi de ziyadesiyle yardımcı oluyor.
Ama serginin sonunda Vuslat’ın da sorduğu bir soru var, ki serginin en can alıcı noktası: Siz en çok neyi kime emanet etmek isterdiniz? Finaliyle bütün filmi yeniden düşünmek zorunda kaldığınız filmler gibi biraz sergi. Çünkü bu soruyla bütün serginin size çağrıştırdığı süreci tekrar gözden geçirmek durumunda kalıyorsunuz.
Serginin orta yerinde ‘Yaşamın Göbek Bağı’ adlı iddialı bir iş var. Vuslat’ın anneannesinden kalma çok sevdiği zincirinden ilhamla yapılmış bir iş. Yaşamın da emanet olduğunu hatırlatan bir iş üstelik. Ki zaten Vuslat da “En büyük emanet yaşamın kendisi” diyor. Yapımı altı ay sürmüş, ama Vuslat’ın yaşam deneyiminin bir sonucu aslında.
Bu işin bizde çağrıştırdığı soru şu: Emanet edilen yaşamı nasıl yaşıyoruz? İşte ‘Serçe’nin Masalı’ bu noktada daha da anlam kazanıyor. Ve özellikle serçenin “Nefeslerinin peşine gideceklerine her biri nefslerinde kaybolup gitti” diyerek serzenişte bulunması.
Anadolu’nun kadim öğretisinden bir cümle gibi dursa da serçenin serzenişi günümüzde geçer akçe olan gösteriş toplumuna ciddi bir eleştiri adeta. Çünkü herkes kendi nefsinin şovunu yaparken yaşamın, geleneğin, coğrafyanın, insanlığın bize emanet ettikleri arada kaynayıp gidebiliyor içinde bulunduğumuz tuhaf zamanlarda.
‘Yaşamın Göbek Bağı’ Kelkit Kadın Halkevi’nde üretilmiş emanet kelimesinin Urducadan Akatçaya dokuz dildeki yazılışlarının yer aldığı bir iş. Bırakın emanet kavramının, emanet kelimesinin bile nasıl derin bir hafızaya sahip olduğu anlıyoruz. Ki bu hafıza meselesi serginin altında akan bir nehir gibi adeta.
O nehire bırakırsanız kendinizi yaşamın karmaşık hali de çıkıyor karşınıza. Mesela acı, kırılganlık, yaralı olma hali. Bunun somutlaştığı ‘Affetmek Bir Erdemse Unutmamak da bir Erdemdir’ adlı iş. Kırık dökük bir yerleştirme aslında bu iş. Biraz da hayatta her şeyin bizim elimizde olmadığını anlatıyor.
Ve bu işi anlamsal olarak ‘Orada Benimle Buluşur musun’ tamamlıyor. Gümüşhane yöresinde bulunan sığır kuyruğu bitkilerini kullanmış bu işte Vuslat. Sığır kuyruğu bitkisi yaraların iyileştirilmesinde kullanılırmış. Ama bu şifa bilgisi zamanla unutulmuş. Vuslat doğanın emaneti olan bir bitkiden yola çıkarak yaraları iyileştirmek için de yine emanete sığınıyor.
Yara meselesi önemli. Çünkü Vuslat, malum geçen yıl önemli bir kaza atlattı. Ki bu kazanın ve iyileşme sürecinin etkisi serginin yeni kürasyonunda hissediliyor. İçe dönük, ama bir o kadar da insanın içindeki dünyayı keşfederek o dünyanın özüyle dışa bakabildiği bir sergi ‘Emanet’. Ve finaldeki o soru hala geçerli: Siz en çok neyi kime emanet etmek isterdiniz?
📌 Vuslat’ın Emanet sergisi 30 Haziran’a kadar Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde görülebilir.
Vuslat Doğan Sabancı Financial Times’ta: Gerçekten dinlemeye başladığınızda hiyerarşi azalır
20 Aralık 2024 - Ormanda yeni bir lider doğuyor, şımarık oğlan dersini alıyor!
13 Aralık 2024 - Yılın en iyilerinden ‘Hemme…’: Öfke ruhu kemirir!
6 Aralık 2024 - Babaların kızları için yaptığı yolculuk hiç biter mi!
5 Aralık 2024 - Keşanlı Ali 60 yaşında mikrofonlarımız Haldun Taner’de