Altmış yaşın üzerinde rol model olarak alabileceğimiz, bize hayatımızı daha ilginç yaşamanın yollarını gösterecek veya kabullenmemize bilgece destek verecek kadınlar edebiyatta ne kadar az öyle değil mi? Öyleyse buyrun Nina Stibbe’nin günlüğüne…
Günlük okumayı çok severim. Kafamızda yüce bir konuma oturttuğumuz insanların da önünde sonunda birer fani olduğunu görmek, güzelim bir öyküyü ya da unutulmaz bir şiiri yazarken, bir yandan kaynanalarıyla, diş ağrısıyla, ikametgah çıkartmakla ya da yemek alışverişiyle uğraştıklarını okumak çok hoşuma gider. Hayatı inşa eden binlerce küçük detayın, sanatın inşasındaki figüranlıkları eğlencelidir. Tomris Uyar’dan Salah Birsel’e edebiyatımızda günlüklerini paylaşmış pek çok yazar vardır.
Ama ben onlardan değil de Nina Stibbe’den bahsetmek istiyorum. Stibbe, Türkçe’ye henüz çevrilmemiş bir İngiliz yazar. 2013 yılında yazdığı Love, Nina (Sevgiler, Nina) isimli, sonradan bir BBC dizisine dönüştürülen kitabıyla üne kavuşuyor.
Kitapta dünyanın en prestijli edebiyat dergilerinden biri olan London Review of Books’un editörü Mary-Kay Wilmers ve Benim Güzel Çamaşırhanem ve Tehlikeli İlişkiler gibi filmlerin ünlü yönetmeni Stephen Frears’ın çocuklarına dadılık yaptığı gençlik yıllarını anlatıyor. Romanları da var.
Bense bana birkaç farklı arkadaşımın önerdiği bu yazarı keşfetmeye son kitabından başlayayım dedim. ‘Went to London, Took the Dog’ ( Londra’ya Gittim, Köpeği de Aldım), Stibbe’nin eşinden boşanma sürecinde, uzun yıllardır yaşamadığı Londra’ya bir seneliğine döndüğünde tuttuğu günlük.
Stibbe, çocuklarını Londra’ya göre çok daha sessiz sakin Cornwall’da büyütüyor. Çocuklar üniversite çağına gelince Londra’da okumayı tercih ediyorlar. Tam bu sıralarda Stibbe’nin yıllardır beraber olduğu eşiyle ilişkisi bozuluyor. Ünlü bir oyun yazarı ve senarist olan Deborah Moggach’ın Londra’daki evinde bir seneliğine boş bir kiralık oda olduğunu duyunca, ‘neden gidip bir sene Londra’da çocuklarıma yakın yaşamayayım ki’ diye düşünüyor. Bu sıra dışı senenin günlüğünü tutmaya karar veriyor.
Çocuklar büyüyüp evden ayrıldığında çatırdayan ilişkiler sık rastlanan bir durum. Günlüğün bana çekici gelen tarafı, hayatının hiç de planladığı gibi gitmeyeceğini anlamış altmış yaşında bir kadının, yalnızlık hissini o bir sene içinde güzel yöntemlerle usul usul bertaraf etmesi.
Stibbe’nin matrak üslubu, sığ algılanmak pahasına yapmaktan çekinmediği gözlemler, Nick Hornby’den Meg Mason’a yazarlarla arkadaşlıkları, çocuklarıyla kurduğu ilişki… Tüm bunları okurken, ileri yaşlardaki kadınları, onların hayatını olanca gündelikliğiyle, cinselliğiyle, sıradanlığıyla yansıtan ne kadar az kitap okuduğumu fark ettim.
Altmış yaşın üzerinde rol model olarak alabileceğimiz, bize hayatımızı daha derin, daha ilginç yaşamanın yollarını gösterebilecek veya olduğu gibi kabullenmemize bilgece destek verecek kadınlar edebiyatta ne kadar görünmez, ne kadar seyrek öyle değil mi? Belki de bana öyle geliyor, bu savımı çürütecek örneklerinizi heyecanla beklerim.
Stibbe’nin günlüğünü okumak, bana kafa dengi bir arkadaşla konuşmak gibi geldi ve beni iki konuda düşünmeye itti.
Stibbe ve arkadaşları menopozun çeşitli evrelerinde. Rahim düşüklüğünden, çiş tutamamaya bir sürü sorun yaşıyorlar ve hepsini bol bol konuşuyorlar. Hormon replasman tedavisinden atrofiye uğrayan vajinalara değinmedikleri konu yok.
Onları okurken, kendimi düşündüm. Menopoz konusunda hiçbir arkadaşımla aynı sayfada değiliz, hem çelişen, hem de dağınık bilgiler var, mesela hormon replasmanı konusunda görüşler karışık, perimenopozda olduğunu fark etmek bile mesele, kadınlar menopozda olduklarını manitalara yaşlılık yaftası üzerlerine yapışır diye söylemekten çekiniyor, menopozla seks hayatı da, çekicilik de, kadınsılık da biter gibi berbat ve yanlış bir algı birçok yerden üzerimize üzerimize geliyor. Acaba menapoz imajı yaşlı ayrımcılığının (agism) bir branşı mı ve bundan dolayı mı menopoz etrafında bu kadar sus pusuz?
Farklı nesillerden insanlarla arkadaşlık güzel, güzel olmanın ötesinde gerekli. Stibbe’nin kendinden yaşça büyük, yetmişlerini süren çok arkadaşı var. Hepsi yazıyor, çiziyor, yüzüyor, yürüyor, hayatın içindeler, tecrit halde değiller. Mesela yetmiş beşlerindeki ev sahibi Deborah Moggach, evde sürekli misafir ağırlamasıyla, Stibbe’ye ilham veriyor. Sosyalleşmeyi dışarıda aramanın şart olmadığını, evi de bir sosyal alana çevirebileceğini gösteriyor.
Stibbe’nin kendi çocuklarıyla ve onların arkadaşlarıyla ilişkisi de çok tatlı. Onların hayatına müdahale etmemek, ilgisiyle onları boğmamak konusunda dikkatli. Ama ortak ilgi alanları olduğundan doğal biçimde, baskısız, sitemsiz, isteyerek bir araya geliyorlar, yani arkadaşlar. Üstelik Stibbe’nin arkadaşları, çocuklar ve çocukların arkadaşları da birlikte sosyalleşiyor. Örneğin İngiltere’de pek sevilen “pub quiz”lere birlikte katılıyorlar.
Stibbe, hayatının farklı evrelerinde tanıdığı insanlarla bağlarını korumuş, eşini dostunu birbirinin hayatına sokmakta cömert davranmış, çocuklarıyla “anne-evlat” dinamiğinin ötesinde bağlar geliştirebilmiş. Hayatına samimiyetle yaptığı bu yatırımlar, atmış yaşında büyük bir sarsıntı geçirdiğinde, ona duygularını inkar etmeden, hayatının bu evresini kucaklama gücünü vermiş.
The Holistic Psychologist mahlasıyla sosyal medyada bulabileceğiniz psikolog Dr. Nicole La Perla şöyle diyor: “Toplumun yaş ile ilgili çok sorunlu görüşleri var. Hayatın bir yarış, gençliğin de hayatın en iyi dönemi olduğuna inanıyoruz. Yaşlandıkça, yapabileceklerimize dair inançlarımız da kısıtlanıyor. Bunun sebebi, maruz kaldığımız mesajların hep gençlikte edinilen başarıları yüceltmesi.
Aslında gençken, çoğumuz kim olduğumuzu pek de bilmiyoruz. Yaşam deneyimimiz olmadığından, onay görecek tercihlere yöneliyoruz. Onay peşinde koşmak bizi bize göre olmayan kariyerlere, ilişkilere ve durumlara sürüklüyor. O noktada takılı kalıyoruz. Çünkü yaşı bir kısıt olarak görüyoruz. Oysa yaş bir artı değer… Her yaşta yeniden başlayabilir ve kim olduğunuzu yeniden keşfedebilirsiniz.”
Yaşı bir engel değil, bir artı değer gibi, dolu dolu yaşayan kadınları anlatan güzel öyküler okumak, diziler, filmler izlemek istiyorum. Bu istekte yalnız mıyım?
17 Kasım 2024 - Booker’ın son kazananı Orbital tam da COP 29’a denk geldi!
10 Kasım 2024 - Her şeyin sorumlusu: Çocuksuz kedi kadınlar!
27 Ekim 2024 - Intermezzo: Sally Rooney yine mest ediyor
20 Ekim 2024 - Kimse kendini kandırmasın, Victoria’s Secret’ta değişen bir şey yok
13 Ekim 2024 - Baskı, şiddet, yaş ayrımcılığı: Filmekimi karanlık köşeleri aydınlattı