Kılıçdaroğlu’nun bir günü: Van’da kalabalık karşılama ve YSP bayrakları
Aladağlar’dan Cilolara, Kaçkarlar’dan Ağrı dağına Türkiye’nin dört bir yanındaki zirveler, muhteşem güzellikleriyle doğaya çıkanlara büyük bir dağcılık tutkusu ve yepyeni bir hayat tarzı aşılıyor.
1900’lerin ünlü dağcısı George Mallory’e neden Everest’e tırmanmak istediğini sormuşlar, “Çünkü dağ orada” demiş. Dağcılık deyince aklımıza dünyanın en ulu zirveleri, dağcı deyince de duvar gibi dik kayalardan ve buzullardan tırmanış yapan profesyonel dağcılar gelir. National Geographic tercümanlığım sırasında 8 bin metrelere yapılan nice zorlu tırmanış hikayesini nefes nefese çevirmiş ve insanüstü dağcıların olağanüstü hikayelerine ne büyük hayranlık duymuştum. O yüzden dağcılığı rekora koşmak zannederdim, halbuki bambaşka bir tutkuymuş.
Dağcılık kimileri için sadece bir spor değil bir hayat tarzı. Bazen bir iç yolculuk, kendini sınama, özgürlüğü yakalama yolu, bazen bir zevk. Zirve yapmak, evet, bir dağcının hedefi olabilir. Ama bu her zaman uçurumlardan tırmanmak anlamına gelmiyor, başka tür çıkışlar da var. Mesela Türkiye’nin çatısı olarak bilinen 5.137 metrelik Ağrı Dağı’na yürüyerek çıkıldığını biliyor musunuz?
“İsteyen herkes dağcı olabilir” diyor Mehmet Özmalkoç, “Ben 50 yaşından sonra başladım.” Dağları keşfetmenin ilk adımı doğaya çıkmak. “On yıl kadar önce, hafta sonları bile çalıştığım iş yaşamının yoğunluğu, İstanbul’un kalabalığı öyle bir noktaya geldi ki hayat çekilmez oldu, şehirde nefes alamaz oldum. Sosyal medyada doğa yürüyüşü yaptığını gördüğüm bir arkadaşıma sordum, nasıl gidiyorsunuz oralara diye, haftaya gel dedi. Gittim. Ve ondan sonra istisnasız her Pazar yürüdüm. Altı gün deli gibi çalışıyordum, yedinci günü bekliyordum ki doğaya gideyim. Yoruluyorsun belki ama beynin temizleniyor.”
Birkaç ay sonra Ihlara Vadisi ve Hasandağı tırmanışı faaliyetine katıldığında aslında aklında zirveye çıkma fikri yokmuş. “En azından Ihlara Vadisi’ne gitmiş olurum, arkadaşlar dağa tırmanırken ben de nehir kenarında kamp keyfi yaparım diye düşünmüştüm. Ama öyle olmadı. Baktım ki çocuklarıyla gelenler var; 16-17 yaşlarında gençler. Onları görünce dayanamadım, ben de çıkarım dedim. Ihlara Vadisi turunu yaptık. Gece kampta kaldık. Dağlara sabaha karşı çıkılıyor ki geç olmadan dönülsün. Hep beraber kalktık, karanlıkta kafa fenerlerimizle yürümeye başladık. Bir baktım gün doğarken Hasandağı’nın zirvesindeyiz.”
Doğayla, dağlarla, buralara gidip gelen insanlarla tanışmış olmanın hayatının en önemli dönüm noktalarından biri olduğunu söylüyor Özmalkoç. Herkesin kendini doğanın kucağına atmaya çalıştığı pandemi sırasında açtığı Kadıköy Outdoors’a artık Türkiye’nin en tanınmış dağcıları da uğruyor, bir bilenden malzeme almayı tercih eden yeni dağcılar da. Kendisi gibi doğa ve dağ tutkunu öğretmen eşi Yekbun Özmalkoç ile Türkiye’nin neredeyse tüm dağlarına yazıyla kışıyla çıkmışlar. Başka ülkelerde tırmanışlara katılmışlar, başka kültürlerin içine girip insanlarını tanımışlar.
Eğitimsiz dağcılık olmaz Elbette dağların hepsine “klasik rota” denilen kolay yoldan yürüyerek çıkılmıyor, çıkılanların da daha zorlu başka rotaları da oluyor, kış tırmanışları yaza benzemiyor. (Bu arada dağ yürüyüşünü sokakta dolaşmakla karıştırmayalım, saatler boyu yamaç yukarı tırmanmak için efor gerekiyor). Bazı dağlara çıkmak kaya ve buz etaplarını içeriyor, çeşitli malzemelerin kullanıldığı teknik tırmanışları gerektiriyor. O yüzden güvenli bir tırmanış için eğitim şart ve ilk yapılacak şey kurs veren bir kulüp bulmak. Dağa giderken ne giyilir, kamp malzemeleri nasıl yerleştirilir, teknik çıkışlar için gerekli karabinalar, emniyet kemerleri, kask, krampon, kazma, buz vidası, tırmanış ipi gibi malzemeler nasıl ve nerelerde kullanılır, ilkyardım nasıl yapılır bu kurslarda öğreniliyor.
Yüksekleri seviyorsanız ve ben de denemek isterim derseniz, İnternette ve sosyal medyada dolaştığınızda karşınıza birçok kulüp çıkacaktır. Bunun dışında Türkiye Dağcılık Federasyonu il temsilcilerinden bilgi alabilirsiniz. Ayrıca birçok köklü üniversitenin dağcılık toplulukları var ve bazıları dışarıdan da üye kabul ediyor.
Peki, bu eğitimlerde neler yapılıyor? İstanbul’daki Doğa Aktiviteleri Grubu Spor Kulübü Başkanı Seda Uraz, tüm etapları tamamlandığında bir yıl kadar süren bir eğitim verdiklerini söylüyor. “Yürüyüşle başlıyoruz, ardından kampçılığa ondan sonra kaya tırmanışına geçiyoruz” diyor. Bu arada katılımcılar beslenme, doğada yön bulma ve hayatta kalma, dağcılık tarihi, dağ kazaları gibi konularda dersler de alıyorlar. Kampçılık görmüş, kayaya dokunmuş, başına bir şey gelirse kendini kurtarmak için yapması gerekenleri bilen kişiler haline geliyorlar. Ve sonra dağa geçiliyor. “İlk önce yürüyüşle gidilen dağlara götürüp birkaç faaliyet yaptırıyoruz ki bu da genelde Aladağlar oluyor. Yazın da trans dediğimiz, bir noktadan girip dağın başka bir tarafından yürüyerek çıkılan, ara sıra zirve yapılan faaliyetler yapıyoruz. Böylelikle dağda uzun bir süre kalmış oluyorlar, güzel zaman geçiriyorlar ve dağı anlamaya başlıyorlar.” Sonrasında geleneksel tırmanış ve buzulda yürüyüş eğitimleri geliyor.
Bir de dağlara doğanlar var. Hacı Tansu memleketi Hakkari’nin dağları için “Türkiye’nin Himalayaları” diyor. Ve oraların güzelliklerini, “ruhun dağlarla birleşmesi” duygusunu öyle bir tutkuyla anlatıyor ki, gidip görmem lazım duygusuna kapılıyorum. “Çocukken 3 bin metredeki Berçelan yaylamızın etrafındaki dağlara oyun oynar gibi koşarak çıkardık, gençlik yıllarımızda arkadaşlarla bazı dağlara yürüyüşler ve amatör tırmanışlar yapardık. Oralarda gördüğümüz güzelliklere hayran kalırdık. Ben bu görkemli güzellikleri başkalarına nasıl göstereceğim derdine düştüm ve fotoğraf çekmeye başladım.” 2013’te Cilo Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü’nü kuran Tansu, güvenlik nedeniyle uzun yıllar girilmeyen Cilolara Türkiye’nin başka yerlerinden dağcıları çekmek için büyük çaba göstermiş.
“Cilolarda sadece dağlar değil buzullar da var, birçok yerinde köyler ve yaylacılar var. İnanılmaz güzellikte vadiler, yüksek platolar, kamp kurulabilir, yürüyüş, trekking yapılabilir bölgeler, hatta trans yapılır uzun yollar var. Berçelan yaylası dünya güzeli bir yer” diyor 35 yıldır buradaki dağları fotoğraflayan, zirvelerine tırmanan, rotalar açan Tansu. “Yüksek dorukların küçük denizleri” diye bahsettiği endemik türlerle dolu Sat dağları bölgesindeki buzul göllerinin muhteşem güzelliğini anlatıyor.
Şu anda Hakkari dağlarının yüzde yetmiş kadarı açık ve güvenlik noktasından geçilerek izinle giriliyor. Türkiye’nin başka yerlerinden ve son zamanlarda yurtdışından dağcılar buralara ilk kez geliyorlar, Ciloların en yüksek noktası, Türkiye’nin ikinci ulu zirvesi 4.135 metrelik Reşko’ya tırmanış yapıyorlar. Tansu, Hakkari Dağları ve Doğa Sporu Rotaları diye bir rehber kitap da hazırlamış, bölgedeki yürüyüş, tırmanış ve dağ bisikleti rotalarını anlatıyor. 2013’te onun davetiyle bölgeye ilk kez giden, dünyanın 8 bin metreyi aşkın 14 zirvesini de tırmanmasıyla tanınan profesyonel dağcı Tunç Fındık, bu kitaba yazdığı önsözde diyor ki, “Anadolu bir dağlar diyarıdır, Hakkari’nin dağları ise bu diyarın istisnasız en büyüleyici mekanıdır.”
İlk zirvesini üç yıl önce bir Temmuz günü Karadeniz bölgesindeki Kaçkarlar’da klasik rotadan yürüyerek yapan Arzu Varol, dağlarda kendisini özgür hissettiğini söylüyor. “Fotoğrafları gören tanıdıklar hayran kalıyorlar, ama çok profesyonel bir şey olarak görüyorlar” diyor. Oysa, dağcılık antrenörü eğitmeni Ayşe Kalkan’a göre bu sporu herkes sadece keyif için bile yapabilir: “Kendinizi sakatlamadan, kendi sınırlarınız içerisinde bunu yapabilmek dünyanın en güzel şeyi. Ben dağlara ve tırmanışa her gittiğimde kendimi daha iyi hissediyorum. Dağda sahte olma şansınız yok, kendiniz oluyorsunuz” diyor.
Kalkan, kadınların dağcılıkta kendi başlarına gerçekleştirdikleri başarıları önemsiyor. 2022’nin Ocak ayında arkadaşı Semra Keskin ile yaptıkları Ağrı Dağı kış zirvesinin Türkiye’deki kadın dağcılığı açısından özel bir tırmanış olduğunu düşünüyor. “Ağrı dağına kışın çıkan kadınlar var ama karma takımlar içerisinde. Yanınızda erkek varsa maalesef bütün faaliyet genelde onlara mal ediliyor. Dağda hiç kimsenin olmadığı, gerçekten çok soğuk bir dönemde, kendi yükümüzü taşıyarak, kötü koşullar yüzünden ilk zirve denememizden geri dönmememize rağmen yılmayarak, dağda neredeyse on gün kalarak zirve yapmayı başardık. Bu çıkış kadınların kendi faaliyetlerini planlayabileceklerini gösteriyor ve tek bir kadını bile cesaretlendirse önemli.”
Antalya’da yaşamaya başladığı 1990’ların başından bu yana dağcılık yapan Kalkan, bir taraftan hemşire olarak çalışırken bir taraftan da spor yöneticiliği alanında yüksek lisans yapmış. Çok zirveye tırmanmışlığı, çok zirveden kayakla inmişliği var. Ve bir de hayali var: Kar Leoparı olmak. Sovyetler dönemi Rusya sınırları içinde bulunan 7 bin metreyi aşkın 5 dağın hepsini çıkanlara veriliyor bu unvan. Keskin, bu dağların ikisini çıkmış, geriye kalan üçünü de çıkmayı planlıyor. İşte bu tür tırmanışlara maddi destek verecek sponsorlar gerekiyor.
“Her mevsim tırmanışa olanak veren Türkiye dağcılık açısından bir cennet” diyor Kalkan. Dünyaca ünlü Antalya, Geyikbayırı’nda her düzeyde kaya tırmanışı yapılabiliyor. İstanbul’dan günübirlik kaçmak isteyenler için Kocaeli’ndeki Ballıkayalar kanyonu ideal. Erzurum, Uzundere’de yazın kaya, kışın buz şelalesi tırmanışı yapılabiliyor. Türkiye’nin Alpleri olarak adlandırılan Aladağlar’da yürüyüş, kamp, her seviyede tırmanış mümkün. Buzulları, gölleri ve ormanlarıyla kuzeyde Kaçkarlar, güneydoğuda muhteşem Cilolar var. Ve her şey önce doğaya çıkıp yürümekle başlıyor, sonra zaten dağlar sizi çağırıyor.