Kusurlarımızla, hatalarımızla hatta suçlarımızla sürüdürüyoruz hayatımızı. Hadi bir düşünün, hakkınızda bir şikayet olsaydı bu hangi konuda olurdu? Dosyaları açalım mı? O halde buyurun teste!
Kimse mükemmel değildir. Hepimiz kusurlarımızla, hatalarımızla, kimbilir ufak tefek suçlarımızla sürdürüyoruz hayatımızı. Elbette karakterimizin yansımaları olarak… Genellikle bu durumdan en çok haberdar olan da başkalarıdır. Yakınımızdakiler, uzağımızdakiler, hiç tanımadıklarımız..
Bir düşünün, bu kusur ve hatalar (önemsiz bile olsalar) şikayet konusu olsaydı, hakkımızdaki dosyalar ve içerikler neleri konu eder, ne kadar kabarık olurdu. Mesela ‘etik gevşeklik’, mesela ‘felaket tellalığı’. Sorumluluktan kaçma da şikayet konusu olabilir. Dosyaları açalım mı?
a) Dükkandan çıktınız, zaman geçti, gece oldu; hatta ertesi gün. Orada takılı kaldınız: ‘O kadar yaşlı mı gösteriyorum? Ayrıca büyük kabalık.’
b) Daha dükkanda şakacı bir tonda “N’aptınız ya? Aynı yaşta değil miyiz?” dediniz ve konu orada kapandı.
c) Komik geldi, güldünüz. Hiç aklınıza takılmadı.
d) Tuhaf buldunuz. Zihninizi yarım saat kadar meşgul etti.
a) “Soracak mısın, yoksa ben söyleyeyim mi?”
b) “ Evet ben Alaaddin değilim, ama inan anlaşabiliriz.”
c) “Değişiklik olsun, bir arzun var mı?”
d) “Bırak bu işleri!”
a) “Kendini başkaları için paralıyorsun. Hayatı biraz da kendin için yaşa.”
b) “Sendeki sabır kimsede yok!”
c) “Bencillik ediyorsun.”
d) “Ne kadar uysal, munis birisin.”
a) Garsonu çağırır fırçalarsınız ve tabağınızı şefe kontrol ettirmesini söylersiniz.
b) Arkadaşlarınızın tümünün fikrini alırsınız.
c) Yanınızdaki arkadaşınızın fikrini sorarsınız.
d) Garsonu çağırarak şeflerine iletmek üzere sitemlerinizi belirtir, yemeğin aynısından yeni sipariş verirsiniz.
a) Biraz bozulursunuz: Sizden bir tane daha!
b) Çoktan yanına gidip bir konuşma başlattınız bile!
c) En çok anne babasını merak ediyorsunuz. Onlar da sizinkilere benziyor mudur?
d) Aldı sizi bir düşünce… Bu iş bir sır barındırıyor olabilir mi? Mutlaka annenizle konuşmanız gerekiyor.
a) Karşı cinsten çok şık, çok zengin biri.
b) Karşı cinsten konuşkan ve esprili biri.
c) Nazik ve güler yüzlü biri.
d) Konuşkan olmayan ve seyahat boyunca çokça uyuyan biri.
a) Çocuklar çok iyi laf taşır.
b) Çocuklar gevezedir.
c) Çocuklar naiftir.
d) Çocuklar patavatsızdır.
a) “Sen kullan memnun kalırsan ben de kullanırım” dersiniz..
b) Tereddütsüz almasını söylersiniz.
c) Doktoruna danışmasının iyi olacağını söylersiniz.
d) Nerede üretildiğini ve içinde neler olduğunu size okumasını istersiniz.
a) “Nerede kaldın, su susuzluktan ölüyorum!”
b) “Diyorum ki, şu su verme işini bir sistematiğe bağlasak, bazen az bazen çok veriyorsun, bazen unutup iki kez veriyorsun.”
c) “Sayende sürekli yeni arkadaşlar ediniyorum ve bir gün bile bakımımızı aksatmıyorsun.”
d) “Filmlerdeki mürebbiye gibisin, vazife modunda ve asık suratlısın.”
a) Bu sizi rahatsız eder. (İnsanlar ne diye çocuk yapar ki? Sonra böyle duygu sömürüsü tablosu çiziyorlar!)
b) Sizde çocuğu eğlendirme arzusu yaratır. (Acaba mimiklerle onu güldürebilir miyim?)
c) Bu sizi üzer. (Acaba o da mı hasta?)
d) Bu sizi huzursuz eder. (Hasta olan bebek gibi görünüyor ama doktor, çocuk hastalıkları doktoru değil. Yoksa bir salgın mı söz kıonusu?)
a) Merhaba demek için yanlarına gidersiniz. Niyetiniz onları huzursuz etmek.Merhabanıza anlamlı bakışlarınız eşlik eder.
b) Hayatınızın tereddütü: Telefonunuz elinizde: Arkadaşınızı aramalı mı, aramamalı mı, ya da kimi aramalı?
c) Moraliniz bozulur ama hemen ardından ayrılmış olabileceklerini düşünürsünüz. Çünkü görüşmeyeli epey oldu.
d) Pek de şaşırmadınız. Zaten hiç gözünüz tutmamıştı. Ayrılmışsa iyi olmuş, ayrılmamışsa fena!
a) “Maaşallah, tükürük ve mikrop gani gani! Püskürttüğünüz mikroplar benle ve aldıklarımla eve gelecek!
b) Siz de ona doğru okkalı bir öksürük şovu yaparsınız.
c) “Çok yaşayın, ama lütfen hapşırırken ağzınızı kolunuzla örtün!”
d) Hemen arkanızı dönüp nefesinizi tutarak koşar adım kaçarsınız.
Hakkınızdaki şikayetler etik gevşeklik, yani tutum ve davranışlarınızda haksızlık, değer bilmeme ve kötülük dozunun yüksekliği ile ilgili. Açıkça söylemek gerekirse kendinizden başka kimseye değer vermediğiniz için, yalan söyleme, küçümseme; hep almaya yönelme gibi bencillik kapsamında etik ihlaller söz konusu. Her iyi ve güzel şeyi kendine layık görme elbette bir kusur olmayabilir, yeter ki bu yolda yakınlarınız bir şeylerden mahrum kalmasın. Sizi sevenler kuşkusuz size değer veriyor. Bencil tutumlarınıza maruz kalsalar da. Ama uzağınızdaki kişiler acımasızlığınız ya da en azından yok sayılma karşısında hayli şikayetçi.
Kimler hem masumdur, hem de sorumluluktan kaçmak ister? Sorumluluk almanın yükü yerine yerine kimler daldan dala heyecan peşinden koşar? Elbette çocuklar. Siz de büyümeyen bir çocuksunuz. Uçuk kaçık heyecanlarınız, muhabbeti ve arkadaş sıcaklığını öncelemeniz; daha da önemlisi hayatı ciddiye almamanız (en azından öyle gözüküyor) sorumluluk(lar) sahibi bir yetişkinin size sıkıcı gelen gündelik yaşam rutininden kaçmanızı sağlıyor. Peki ‘şikayet’ neresinde derseniz, sizi sevenler sürekli sizi kollayıp gözetmek zorunda kalmıyor mu? Ders almadığınız hataların sonuçlarıyla baş etmek zorunda kalmalarının yükünden de bahsedilebilir. Şikayet dile getirmeseler de, bir düşünün: Kaç kez “yine mi?” “ben dememiş midim?” ya da “artık bir büyüsen, bir durulsan” sözlerini işittiniz?
Gerçeği söylemek gerekirse kimsenin sizden şikayeti yok. Ne ki kitaplar öyle demiyor! Konu sadece siz ve sevdikleriniz arasında. Aşırı fedakarsınız. Her konuda dengeli ve ölçülü, adil ve merhametlisiniz. Duygusal patlamalardan uzak serinkanlı tavrınızla harika bir patron, harika bir iş arkadaşı, şahane bir arkadaşsınız. Tek bir zayıf noktanız var: Sevdikleriniz. Söz konusu sevdikleriniz olunca denge ve ölçü kalmıyor: Dışarıya hiç yansıtmasanız da onların güvenliği ve mutluluğu için kendinizi paralıyorsunuz. Fazla koruyucusunuz. Fedakarlık aşırı dozda. Elbette bu tutumunuzu kimsenin gözüne sokmuyorsunuz. Ama bunun olumsuz bir sonucu olabileceğini aklınızda bulundurmalısınız: Sizin kadar duyarlı olanlar sonsuza kadar kendilerini size borçlu hissedebilir. Bunu hiç istememezsiniz, değil mi?
Sizin mazhar olduğunuz şikayet ‘felaket tellallığı’. Bir huyunuz var ki, çok iyi: Titizliğiniz. Her şey mükemmel olsun diye ince hesaplar, akla gelmedik detaylar, aşırı seçicilikle elinizden gelenin en iyisini yapıyorsunuz. Neden? Çünkü kontrol sizde. Peki ya kontrol edemediğiniz şeyler? İşte şikayete konu olan durum burada başlıyor. Diyelim ki uzun bir yol: “kesin lastik patlar”, diyelim ki piknik: “kesin hava bozar”… Gündelik hayatta örnek çok: “Kesin kaza oldu”, “hastalık bulaştı”, “ya gelmezse?” “ya gelirse?”, “ya bulunamazsa?” , “kesin duydu!” Hiçbir şey olmasa “kesin bu işte bir iş var”… Peki niye şikayet? Çünkü sadece kendinizi değil çevrenizde kim varsa onları da bunaltıp geriyorsunuz. İşin aslı şu: En kötüsünü bekleyip, gerçekleşmeyince rahatlamak. Bir de, işler kötüye giderse, kimse size yüklenmesin. Çünkü o kadar kendinize yükleniyorsunuz ki, kimse size konuyu açamaz ve “ben demiştim” diyemez. Zaten bu cümle sizin nüfusunuza kayıtlı.