Ölümünün 60. yılında Nazım Hikmet’ten insan manzaraları
Savaşta şiirin sesi ne kadar çıkabilir? Hangi haber ölümden daha gerçektir? Geçen hafta New York Times’tan istifa eden Anne Boyer'in dediği gibi "bazen sanatçıların en etkili protesto yöntemi reddetmek" midir? Yoksa mevzileri terk etmemek mi gerekir?
Pulitzer ödüllü şair, deneme yazarı ve New York Times’ın şiir editörü Anne Boyer bu hafta New York Times’dan istifa etti. İstifa mektubunda İsrail- Filistin savaşına işaret ederek şöyle diyor: “Dünya, gelecek, kalplerimiz- her şey ama her şey bu savaş yüzünden küçülüp sertleşiyor. Statükomuz, kendini ifade etmektir, bazen sanatçıların en etkili protesto yöntemi reddetmektir. Bu mantıksız ıstıraba bizi alıştırmaya çalışanların “ölçülü” tonları arasında şiir hakkında yazamam. Bu istifa, haberlerin arasında şiir kadar bir delik açarsa, şu anın gerçek şekli tam da budur.”
Anne Boyer’in istifası, beni acaba Hiroşima’ya atom bombası atıldıktan sonra neler oldu diye düşündürdü. Hem interneti, hem kütüphanemi karıştırdım. Görünen o ki bomba atıldıktan sonra bir müddet konu daha çok politik ve bilimsel açılardan irdeleniyor. Geride kalanların hikayeleri ve özellikle bombalamanın ardından sökün eden radyasyon hastalığı hakkında başlarda hiçbir şey yazılmıyor.
Ta ki New Yorker dergisi 1946 yılının 23 Ağustos’unda John Hersey isimli bir gazetecenin Hiroşima isimli makalesine bütün bir sayısını ayırana kadar… Bir savaş muhabiri olan Hersey, bombalamadan hayatta kalan altı kişiyle röportaj yapar. Atom bombasının o cehennemi yaşayanlar için ne demek olduğunu ortaya koyar. Hiroşima, aynı zamanda ‘kurgu yazımının bazı tekniklerinden yararlanarak haber yapma’ olarak tanımlanan ‘yeni gazetecilik’ akımının ilk örneklerinden biridir.
Edebiyata gelecek olursak, Ray Bradbury’nin en iyi öyküleri arasında sayılan ‘Yumuşak Yağmurlar Gelecek’, 1950 yılında, tam da savaşın ardından yazılmıştır. Eleanor Coerr’in 1977 yılında yazdığı ‘Sadako ve Kağıttan Bin Turna Kuşu’ gerçek bir hikayeye dayanan bir çocuk romanıdır, bombanın ardından radyasyondan kanser olan Sadako’yu anlatır.
Yıllar içinde yazarlar tekrar tekrar bu trajediye dönerler. Kazuo İshiguro’nun ilk romanı ‘Uzak Tepeler’de ana kahraman Nagazaki’dendir. Kamila Shamsie’nin 2009’da yazdığı kitabı ‘Kül Olmuş Gölgeler’i okumadım ama atom bombasının nesillerce etkilerini ortaya koyan ve ‘insanlar nasıl olur da bunca bölünüp, birbirine karşı bu kadar acımasız oluyor’ sorusunu kovalayan bu romanı okuma listeme aldım. Gene de Hiroşima ve Nagazaki ile ilgili eserlerin çoğunun kurgu dışı alandan gelmesi dikkat çekici. Bilgilere, verilere bakmak, insan ölçeğindeki trajediye bakmaktan belki daha kolay- bilemiyorum.
Türk edebiyatında ise atom bombası, özellikle şairlerimizin ele alışıyla ortak hafızamıza geçmiştir. Ümit Yaşar Oğuzcan, ‘Hiroşima’ isimli şiirinde geride kalanların ağıdını yakar:
“Önce bir bulut yükseldi
Yerden göğe doğru
Ben gördüm
Akahito gördü
Yuhara gördü
Hisaki gördü
Yaşayanların hepsi gördüler
şimdi yaşayanlar diyorum
Oysa ben kaldım
Onlar öldüler”
Fazıl Hüsnü Dağlarca 1970 yılında yazdığı ‘Bura Hiroşima’dır’ şiirinde sayısal bilgilerin soğukluğunu yüzümüze çarpar. Savaştan yıllar sonra Hiroşima’yı yazmasını acaba ne tetiklemiştir? Hiroşima ile ilgili yazılan Türkçe şiirlerden en ünlüsü ise belki de Nazım Hikmet’in ‘Kız Çocuğu’ şiiridir.
“Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.”
Nazım, bu şiirinde insanları yalvarırcasına kayıtsız kalmamaya çağırır.
Kayıtsızlığa ömrü boyunca savaş açmış bir yazar da John Berger’dir. ‘Kıymetini Bil Her Şeyin’ isimli kitabında yer alan ‘Terörizme Karşı Bir Savaş mı, Terörist Bir Savaş mı’ isimli makalesinde, İkiz Kuleler’e düzenlenen saldırının görüntülerini izlerken, Hiroşima’yı anımsadığından bahseder.
Atom bombalarının dünyaya ABD’nin en önemli güç olduğunu ilan ettiğini, İkiz Kuleler saldırısıyla ise bu tarihsel dönemin sonunun geldiğini söyler. Ve şu bilgileri paylaşır: Hiroşima ile ilgili ilk sansürsüz haber ancak bir ay sonra çıkabilmiştir.
Avusturyalı gazeteci Wilfred Burchett, Hiroşima’daki bir seyyar hastanede gördüğü azabı yazar. Bu haber üzerine atom bombasını üretmekle sorumlu Manhattan Project’in askeri yöneticisi General Groves, radyasyondan “Büyük bir ıstırap çekilmediğini, hatta söylendiğine göre bunun tatlı bir ölüm olduğunu” açıklar. 1946’da ABD Stratejik Bombardıman Araştırması “Japonya, atom bombası atılmasa da teslim olacaktı” diye bir sonuç yayınlar. Hiroşima’ya atılan Uranyum 235 tipli atom bombasının adı ‘Küçük Çocuk’ (Little Boy) olduğunu biliyor muydunuz? İnsan ister istemez soruyor: Biz neyi yaşıyoruz?
Elimizdeki tek güç hakikat. İtirazın sesi ise sanattır, edebiyattır, gazetecilerdir, aydınlardır. Unutmayalım Anne Boyer’in yazmak için bir gazeteye değil, iyi okurlara ihtiyacı var. O nedenle değerlerimizle hizalanan sesleri, onları okuyarak, kitaplarını alarak, kanallarına bağışta bulunarak desteklemek boynumuzun borcu.
John Hersey, Hiroşima
Ray Bradbury, Yumuşak Yağmurlar Gelecek
Eleanor Coerr, Sadako ve Kağıttan Bin Turna Kuşu
Kazuo İshiguro, Uzak Tepeler
Kamila Shamsie,Kül Olmuş Gölgeler
Ümit Yaşar Oğuzcan, Hiroşima
Fazıl Hüsnü Dağlarca, Bura Hiroşima’dır
Nazım Hikmet, Kız Çocuğu
John Berger, Kıymetini Bil Her Şeyin
1 Aralık 2024 - Rıdvan Hatun’dan Billur Örüntüler: Olgun bir ilk kitap
24 Kasım 2024 - Ünlü romancı Cormac McCarthy’nin ilham perisi 47 yıl sonra ortaya çıktı
17 Kasım 2024 - Booker’ın son kazananı Orbital tam da COP 29’a denk geldi!
10 Kasım 2024 - Her şeyin sorumlusu: Çocuksuz kedi kadınlar!