Cadılar, kız kuruları.. Kadına dair üretilen imgelerde neden hep toplumsal gerilimler gizli? Kediler nasıl doğurganlık simgesinden doğurmayanların eşlikçisine dönüştü? ABD’nin yeni Başkan yardımcısı JD Vance “çocuksuz kedi kadınlar”ı neyle suçladı?
ABD’nin taze Başkan Yardımcısı JD Vance 2021’de verdiği bir röportajda “Demokratlar ve kurumsal oligarklar yüzünden Amerika’da bir grup hayatlarından ve seçimlerinden mutsuz çocuk yapmamış kedi kadın tarafından yönetiliyoruz. Bakın Kamala Harris’e, Pete Buttigieg’e, Alexandria Ocasio-Cortez’e… Demokratların tüm geleceği çocuksuz insanlar tarafından kontrol ediliyor. Ülkemizin geleceğinde payı olmayan insanlara ülkemizi emanet etmenin mantığı var mı” demişti.
Bu laflar yakın zamanda ortaya çıkınca yer yerinden oynadı. Taylor Swift başta birçok ünlü kendini sosyal medya postlarında çocuksuz kedi kadın olarak tanımladı. Artık politikacılardan düzgün sebep-sonuç ilişkisi kurmayan ve maddi olarak doğru olmayan cümleler duymaya alıştık. O nedenle bu cümlelerin saçmalığına girmek istemiyorum.
Öte yandan imgeler çok güçlü varlıklar. ‘Çocuksuz kedi kadın’ da bize kadınların toplumdaki konumunu sorgulatan güçlü bir imge. ‘Cadı’dan ‘çocuksuz kedi kadın’a bekar kadın Batı popüler kültüründe ve edebiyatında nasıl incelenmiş ve neden “bir türlü bekar olmayı seçmiş kadın” olarak tanımlanamamış gelin beraberce düşünelim. Nerelerden geliyor bu ‘çocuksuz kedi kadın’ imgesi?
Kedilerle kadınların bağı pagan kültürlerde oldukça belirgin. Kediler gece faal olduklarından, ayın döngüleriyle, bağımsızlık ve gizemle bütünleştirilmiş hayvanlar. Ayrıca özellikle fareleri avlayarak evleri koruduklarından ve tek batında çok yavru doğurduklarından kadınsı ve doğurgan olarak görülmüşler. Eski Mısır’da koruma, doğurganlık, müzik ve dansla bağdaştırılan tanrıça Bastet’in kedi başlı kadın olarak tasvir edilmesi tesadüf değil. Me Too protestolarında kedi kulaklı bereler (“pussyhats”) görmemize kadar uzanan tarihsel bir bağ kedilerle kadınların arasındaki.
Ama ne olduysa olmuş- yani Hristiyanlık!- Ortaçağ’a gelindiğinde kediler aforoz edilmiş, hele de kara kediler. Pagan kültürün her türlü izni silmek isteyen Kilise, kedilere savaş açmış. Hatta 13. Yüzyılda Papa IX. Gregory kedileri şeytanın aleti olarak ilan etmiş. Bilin bakalım bu çağlarda kediler kimlerle bağdaştırılmış? Cadılarla! Muhtemelen cadı diye nitelendirilen bu kadınlar, evlenmemiş, çocuk doğurmamış, doğayla bağı kuvvetli, bitkileri şifa için kullanmayı beceren özgür insanlardı. Ama masallarda, öykülerde şeytanlaştırıldılar, hep yalnız, çirkin ve korkutucu olarak işlendiler. Gerçek hayatta da yakıldılar. Meraklısına Silvia Federici’nin ‘Cadılar’, ‘Cadı Avı ve Kadınlar’ kitapları cadı avlarının tarihini ve mantığını ele alıyor, bu avların form değiştirerek günümüzde nasıl hâlâ devam ettiğini ortaya koyuyor.
Bir diğer bekar kadın imgesi de “kız kurusu”dur. Özellikle18. ve 19. yüzyıl. edebiyatında rastlarız. Kız kurularının evlenmek için ölüp bittikleri ancak ne yazık ki evlenemedikleri varsayılır. Fakirlerinden mürebbiye, zenginlerinden egzantrik akraba çıkar. Mesela Charles Dickens’ın Büyük Umutlar romanında kendini malikanesine kapamış Miss Havisham bu zengin akrabanın örneğidir. Bir bakıma evlenmeyen kadın toplumsal algıda korkulası değil acınası bir hale sokulmuştur. Nitekim bu kadın tipinin yanında kedilere pek rastlamayız.
Yirminci yüzyıla gelindiğinde artık toplumsal dayatmaları sorgulayan, çalışarak kendi ayakları üstünde duran, feminizm akımından etkilenen, cinselliği serbestçe yaşayan “yeni” kadın, “özgür kız,” “serbest kadın”dolaşıma girer. Mesela Erica Jong’un Uçuş Korkusu cinselliği ele alışıyla ne kadar ses getirmişti. Çocukken evde vardı, ama çocuklara göre olmadığı konusunda uyarımı almıştım!
İşte kendi ayakları üzerinde durabilen bu yeni kadının içinden çocuk doğurmamayı, evlenmemeyi seçenler, tekrar kedilerle buluşturuldu, bu sefer de “çocuksuz kedi kadın” tabiriyle fazla kendine dönüklükle suçlanıyor. JD Vance’in öne sürdüğü ‘çocuğu olmayan birinin, geleceğe ve insanlara karşı aldırmaz olacağı’ tezi ötekileştirici bir tez. Ayrıca bu varsayımın alt metni, böyle bir kadının “normal” olmadığı. Müzmin bekar erkeklerle kimse böyle uğraşmıyor. Hatta 80’inden sonra çocuk yapan Al Pacino, Robert de Niro gibi erkeklere neredeyse taç takılacak, ‘bu kadar genç yaşta çocuk yapmak sorumsuzluk’ ‘anormal’ gibi bir alternatif bakış medyada pek de yer bulmadı.
Öte yandan hakikaten çocuk yapmamaya yönelik bir eğilim de var. Atanı tanımıyorum, ama şu post beni hem güldürdü, hem düşündürdü: “Büyükannem: 8 çocuk Anneannem: 7 çocuk Annem: 3 çocuk Ben: kedi Kedim: kısır.” Dünyada doğurganlık düşüşte. Doğum oranı yanılmıyorsam 1960lardan bugüne yarıya indi. Dünyanın başka birçok ülkesi gibi, Türkiye’nin de yaşlanıyor olması bir süredir tartışılan, Brandweek’te Daron Acemoğlu’nun da dikkat çektiği önemli bir değişim. Dünya yaşlanırken, gençlerin çocuk yapmamaya başlaması, dünyanın geleceğini etkileyen bir dinamik. Sağlık sistemine ek yükler binecek, belki yapay zekanın nasıl kullanıldığına yön verecek. Geçim derdi, eğitimin pahalılığı, iklim krizi, dünyadaki kaos ve belirsizlik ortamı… Tüm bunları düşününce çocuk yapmamayı seçenleri de anlamak lazım. Ama daha çok kınanıyorlar.
Konuyu buralardan kedilere bağlamak zor, o zaman gene bir kitaba bağlayalım: Bilge Karasu’dan Ne Kitapsız, Ne Kedisiz.1983’de kaleme aldığı İmge Üretiminde Roman Hala İlk Sırada isimli yazısında, Karasu romanı “imge üretme, imge dolaşımını sağlama bakımından, yaratılmış en büyük makinelerden biri” olarak nitelendirir. Yaşasaydı Karasu’nun acaba sosyal medyadaki imge üretimiyle ilgili nasıl bir yorumu olurdu? Çünkü bu yeni makine hem büyük, hem de hız ve etki bakımından korkutucu; stereotipleri, önyargıları büyüterek yayıyor. Baksanıza JD Vance bu ve benzer söylemlerle ABD seçiminin kazanan tarafı oldu.
17 Kasım 2024 - Booker’ın son kazananı Orbital tam da COP 29’a denk geldi!
10 Kasım 2024 - Her şeyin sorumlusu: Çocuksuz kedi kadınlar!
27 Ekim 2024 - Intermezzo: Sally Rooney yine mest ediyor
20 Ekim 2024 - Kimse kendini kandırmasın, Victoria’s Secret’ta değişen bir şey yok
13 Ekim 2024 - Baskı, şiddet, yaş ayrımcılığı: Filmekimi karanlık köşeleri aydınlattı