Bayram "fişi çekmek" için ne güzel bir fırsat. Gelin biraz daha fazlasını yapalım. Her türlü duyguya izin veren dolu dolu günler için ışıltıların peşine takılalım.
28 Mayıs seçimleri gecesinde Fatih Altaylı “Stoacı olmak için iyi bir zaman” diye tweet atmıştı. Hatta seçim sonrası halet-i ruhiyesi ile ben de Stoacılık üzerine bir yazı yazmıştım ve Ryan Holiday’in Daily Stoic (Günlük Stoacı) e-bülteni ve podcastinden bahsetmiştim. İşte bu podcastte, Holiday geçen haftasonu Oscarlı ünlü oyuncu Matthew McConaughey’i konuk etti.
Anlaşılan McConaughey işini çok seven, hayata karşı iştahlı bir insan. Ancak birkaç sene evvel, kendi tabiriyle, “kırmızı ışıkta durmuş”: “Ne güzel para da kazanıyordum, ama gelişmiyordum, iş bana kolay geliyordu.”
Böyle problemlere “şampanya problemleri” deniyor. Savaş, yoksulluk, milli felaketler gibi zorlukların yanında solda sıfır kalan, zengin insanların dertleri. Ama şampanya problemi deyip dudak büksek de en azından şurada mutabıkız: Parayla saadet olmuyor.
Kendini geliştirmek isteyen, daha fazla tatmin arayan McConaughey bir prodüksiyon şirketi, bir müzik şirketi ve bir vakıf kurmuş. Ailesi ve başarılı bir oyunculuk kariyeri de olduğunu düşünürsek, bu kararıyla havaya aynı anda ne kadar çok top attığını anlayabiliriz.
Ancak bir süre sonra McConaughey şunu fark etmiş: “Bu sefer de masamda küçük küçük beş ateş yakmıştım, ama hepsi cılız cılız yanıyordu. Avukatımı aradım, prodüksiyon ve müzik şirketlerimi kapattım. Geriye benim için en önemli olan üç şey kaldı, bu şekilde onlar da birer şenlik ateşine dönüşebildi. Öncesinde adeta üç ayrı ana dalda üniversite okumaya ve iki tane de yan dal yürütmeye çalışıyordum. Hepsinden ancak C alabiliyordum. Yan dallardan kurtulunca, yani ana dallarıma ana dal muamelesi yapınca, birden notlarım A olmaya başladı.”
Böyle manevraları zenginler elbette daha kolay yapıyor ama gene de bu söylediklerinde geçer akçe şeyler var. 21. yüzyıl dünyası bize habire başkaları neler yapıyor, başka hayatlar nasıl gösterip duruyor. FOMO (fear of missing out- bir şeyleri kaçırıyorum endişesi) yaygın.
Ama gün de alt tarafı 24 saat, zihinsel kapasitemizin sınırı var. Her şeyi aynı anda yapamıyoruz. Merak ettiğimiz yerleri görmek, tüm sevdiklerimize eşit zaman ayırmak, aklımıza eseni okumak, herkesin bahsettiği tüm dizileri takip etmek, hayır diyemediğimiz projeleri bir arada yürütmeye çalışmak..
Mümkün değil, hayat bize seçimler yapmayı dayatıyor. Bu da esasında iyi bir şey. Bir şeyleri dengelemeyi, bir şeylerin hakkını vermeyi önemsemeliyiz. Marcus Aurelius da yüzyıllar evvelinden bunu vurguluyor, gereksiz şeylerin yükünü üzerimizden attığımızda, gerekli şeyleri daha iyi yapmanın yolu açılıyor diyor. Anlaşılan Stoacılar için daha güçlü, daha dayanıklı ve daha mutlu olmanın yolu, neyin hayatımızda lüzumsuz olduğunu fark etmekten başlıyor.
Bilinçli seçimler için tefekkür şart. Yani derinlemesine düşünmek, kafa yormak, rasgele gitmemek. Ama tevekkül de gerekli. Yani işler istediğimiz gibi gitmediğinde kabullenmek, seçimlerin sonuçlarına katlanmak, yeni duruma göre hizalanmak, kafayı toplayıp, yeni bir hareket planı geliştirebilmek.
Peki ya glimmer’lar? Popüler psikolojide sık karşımıza çıkan bu kavramı duydunuz mu? Birebir çevirdiğimizde ışıltı ya da parıltı diyebileceğimiz bu kavram, tetikçilerin (trigger) tam karşıtı. Tetiklenme bir travma reaksiyonu. Neredeyse bilinçsizce olumsuz reaksiyon vermememize yol açan olgular bizi tetiklemiş oluyor. Tetiklendiğimizde kendimizi tehdit altında ya da güvensiz hissedebiliyoruz. Glimmer’lar ise tam tersi, onlar insanı güvende ve capcanlı hissettiren huzur ve mutluluk anları.
Newport Institute’a göre bu ışıltılara dikkat etmek, bunların keyfini çıkarmak sinir sistemimizi olumlu etkiliyor. Glimmer’a adını koyan Deb Dana ‘Terapide Polivagal Teori’ adlı kitabında tüm bunları detaylıca anlatıyor.
Işıltıları fark etmek için bazı basit yöntemler de var:
🌟 Her gün bir tane ışıltıya niyet etmek: Dudak büküp, alay etmemek. Kendinizi ışıltı kavramını kabul etmeye açmak.
🌟 Işıltıların bol olduğu yerleri seçmek: Çiçekler, çimen, hayvanlar sizi ışıldatıyorsa parka gitmek. Deniz sesi içinizi huzur dolduruyorsa, deniz kenarına inmek. Kitap seviyorsanız, yeni çıkmış kitapların arasında kitapçıda dolanmak.
🌟 Hislerinize duyarlı olmak: İlla börtü böcek değil, içimizden geçen hisler de bizi ışıldatabiliyor. Gençlerin tabiriyle bir şeye “yükselmek” anları.. Bunları fark etmek de aynı olumlu etkiyi bırakıyor.
🌟 Ekran başında geçirilen zamanı sınırlamak: Ekran hele de sosyal medya zamanı adeta yutuyor ve göreceli az ışıltı anları sunuyor.
🌟 Başkalarıyla bağ kurmak: Hakiki bağlar kurmaya gayret etmek. Sadece en yakınlarınız değil, ayaküstü olsa da düzenli sohbet ettiğiniz, birbirinizin hayatını takip ettiğiniz manavınız, ofiste birbirinizle pek alakanız olmasa da, çay odasında karşılaştığınız kişi. Herkes, o gözle baktığımızda, hayatımızı zenginleştirmeye muktedir.
Geçen seçim Stoacılık ve travmalar üzerine düşündürmüştü. Bu seçim ışıldattı, hafifletti, o halde mutluluk ve huzur üzerine kitap okumaya devam:
Matthieu Ricard’ın ‘Mutluluğa Övgü’sü mesela. Bu Fransız Budist keşiş, sinirbilimciler tarafından dünyanın en mutlu insanı olarak ölçümlenmiş. Acaba bize ne gibi öğütleri olabilir?
Ya da Russ Harris’ten ‘Mutluluk Tuzağı’. Bu kitapta öğüt değil ikaz var. Mutluluk gelip geçici bir duygu ve hakikaten fazlaca pazarlanıyor. İlla mutlu olacağım diye kasanlar, mutluluk tuzağına düşüp daha stresli hale gelebiliyor. Russ Haris bu konuda farklı bir farkındalık sunacak gibi.
Son bir kavramla bitirelim: JOMO (Joy of Missing Out- Bir Şeyleri Kaçırmanın Keyfi). FOMO’yla, Türkiye gündemiyle epey hırpalandık. Sıra JOMO’da: Bu bayram fişi çekelim, kendimizi ışıltılara açalım.
📚 Deb Dana, Terapide Polivagal Teori
📚 Matthieu Ricard, Mutluluğa Övgü
📚 Russ Harris, Mutluluk Tuzağı
1 Aralık 2024 - Rıdvan Hatun’dan Billur Örüntüler: Olgun bir ilk kitap
24 Kasım 2024 - Ünlü romancı Cormac McCarthy’nin ilham perisi 47 yıl sonra ortaya çıktı
17 Kasım 2024 - Booker’ın son kazananı Orbital tam da COP 29’a denk geldi!
10 Kasım 2024 - Her şeyin sorumlusu: Çocuksuz kedi kadınlar!