Çok yetenekli, kibirli, "gerçek suç" janrının bir nevi mucidi, renkli, hırslı, tekinsiz. Şimdi Amerikan edebiyatının usta ismi Truman Capote'yi anmanın tam zamanı. Yazarın "Kuğularım" dediği sosyetik dostlarıyla yaşadığı çalkantılı ilişkiler yıldızlar geçidi bir kadroyla diziye aktarılıyor.
İhanetin pek çok çeşidi var ve en yaralayıcılarından biri muhakkak ki arkadaş ihaneti. Yıllar önce olmuş bitmiş trajik bir arkadaş ihaneti var ki, şimdi bir dizi konusu oluyor. American Horror Story gibi antoloji dizileriyle tanınan Amerikalı yazar ve yönetmen Ryan Murphy müjdeyi verdi: Feud (Çekişme) antoloji serisinin ikinci sezonu, ‘Feud: Capote vs the Swans’ (Çekişme: Capote Kuğulara Karşı), yazar Truman Capote ve sosyetik arkadaşları arasında geçenleri merkeze alıyor. Capote, çok yazılıp çizildiği üzere, “kuğu” diye tanımladığı bu “elit” arkadaşlarını tam manasıyla satmış.
Ben bir Truman Capote hayranıyım. Hemen her eserini okudum ve büyük bir usta olduğunu düşünüyorum. Capote, üne ve başarıya erken kavuşmuş bir yazardır. Daha ergenlik çağında prestijli New Yorker dergisine yazmaya başlar. Capote, Soğukkanlılıkla adlı kitabı ile “true crime” (gerçek suç) janrını bir nevi icat etmiştir. Aynı zamanda unutulmaz Tiffany’de Kahvaltı filminin dayandığı kısa romanın da yazarıdır. Ama ben doğrusu Capote’nin en çok öykülerini severim. Favorilerimden biri hayatının sonlarına doğru yazdığı ve epey tartışma da yaratan El Yapımı Tabut’tur.
Capote’nin yaşamı eserleri kadar ilginçtir, zaten filmlere de konu olmuştur. ‘Bülbülü Öldürmek’in yazarı Harper Lee, Capote’nin çocukluk arkadaşıdır. Capote, ‘Başka Sesler, Başka Odalar’ isimli ilk eserinde Idabel Tompkins karakterini Lee’den ilhamla oluşturur. Aynı şekilde Bülbülü Öldürmek’teki Dill Harris de Capote’ye dayanır. Capote, 1959’da ‘Soğukkanlılıkla’ kitabının araştırma safhasında Lee’den yardım ister. Lee, yayınevine Bülbülü Öldürmek’i teslim etmiştir, boş zamanı vardır, konu da ilgisini çeker. Beraber Kansas’da araştırma yaparlar. Ne var ki, Soğukkanlılıkla tamamlanmadan Bülbülü Öldürmek basılır ve olağanüstü bir başarı ve Pulitzer’i kazanır. Kıskançlık iki arkadaşın arasını açar. Lee sonradan şöyle diyecektir: “En eski arkadaşıydım ve Truman’ın asla affedemeyeceği bir şey yaptım: Çok satan bir roman yazdım.”
Capote bildiğini okumaya devam eder. Şanının şöhretinin en zirvede olduğu dönemlerde, yani ‘Tiffany’de Kahvaltı’yı yazdığı 1958 yılıyla, ‘Soğukkanlılıkla’yı bitirdiği 1966 yılları arasında New York sosyetesinin en önde gelen kadınlarıyla yakın dost ve sırdaş olur. Kimler kimler yoktur bu kadınlar arasında…
CBS’in kurucusu William Paley’nin eşi Barbara “Babe” Paley, tüm zamanların en zarif kadınlarından biri sayılan Gloria Guinness, İtalyan asilzadesi Marella Agnelli, moda ikonu Slim Hayward, sonradan diplomat olan Pamela Churchill, oyunculuktan gelme C. Z. Guest ve Jackie Kennedy’nin kardeşi Lee Radziwill… Bu kadınlarla Capote’nin içtiği su ayrı gitmez, beraber yemeklere gider, seyahatlere çıkarlar. Capote’nin 1966 yılında verdiği ve neredeyse tüm “kuğular”ın katıldığı Siyah-Beyaz Balo bir efsane olarak popüler kültür tarihine kaydolur.
Ne var ki, bu debdebeli dönemden sonra Capote’nin ilham pınarları kurur, Capote yazar tıkanıklığından muzdarip olur. Ve aklına çok kötü bir fikir gelir: Sosyetik arkadaşlarının hayatlarına dayalı bir kitap yazmak… Kitabın ilk birkaç bölümü önden Esquire’da yayınlanır yayınlanmaz kıyamet kopar. Kimin kim olduğunun gayet belli olduğu bu ilk bölümler Capote’yle kuğuların paylaştığı özel sırlardan istifade etmektedir. Yakın arkadaşlarının hepsi Capote’yi aforoz eder, bazılarının kalbi hiç beklemedikleri bu ihanetten ötürü derinden kırılır. Bir tek Radziwill, Capote’yle ilişkisini sürdürür. Bu arkadaşlık sonradan kimilerince toksik olarak nitelendirilir.
Bu olaylar ve renkli karakterler gerçekten de bir dizi için biçilmiş kaftan. Üstelik dizide rol alanlar tam bir yıldızlar geçidi: Demi Moore, Naomi Watts, Diane Lane, Calista Flockhart… Dizi Laurence Leamer’ın Capote’s Women (Capote’nin Kadınları) kitabına dayanıyor. Ben bu kitabı değil, aynı olayların kurgulaştırılmış hali olan Kelleigh Greenberg-Jephcott’un yazdığı Swan Song (Kuğu Şarkısı) romanını okudum. Diziyi izlemek için şimdiden sabırsızlanıyorum.
Truman Capote’nin kuğulara ihaneti Yunan trajedilerinde karşımıza çıkan hubris kavramını düşündürüyor. Hubris aşırı gurur, özgüven ve kibir olarak çevrilebilir. Trajedilerde kahraman hubris’e kapıldığında, bu sonun başlangıcıdır ve tanrılar illaki kahramanı cezalandırır. Hubris, düşüşten önce gelen kibirdir. Hubris’e yenik düşen kahramanlar arasında Aşil’i, Odise’yi, Ikarus’u sayabiliriz. Sophocles’in Oedipus Rex eseri de, hubris’i ortaya koyar.
Osmanlı’da padişahlar cuma selamlığına giderken, orada toplanan halk “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var” diye bağırırmış. Ateşe körükle giden kibirli tüm insanların, hele de liderlerin, yolu yol değil. Ama olan da hep kalbini açanlara, masumlara oluyor. Bir de ilahi adalet veya şiirsel adalet kavramları var ki onlara hiç giresim yok. Ama Capote açısından en azından şunu söyleyebiliriz, sonu kötü olmuş.
Harper Lee, Bülbülü Öldürmek
Truman Capote, Soğukkanlılıkla, Tiffany’de Kahvaltı
Laurence Leamer, Capote’s Women (Capote’nin Kadınları)
Kelleigh Greenberg-Jephcott, Swan Song (Kuğu Şarkısı)
Sophocles, Oedipus Rex
17 Kasım 2024 - Booker’ın son kazananı Orbital tam da COP 29’a denk geldi!
10 Kasım 2024 - Her şeyin sorumlusu: Çocuksuz kedi kadınlar!
27 Ekim 2024 - Intermezzo: Sally Rooney yine mest ediyor
20 Ekim 2024 - Kimse kendini kandırmasın, Victoria’s Secret’ta değişen bir şey yok
13 Ekim 2024 - Baskı, şiddet, yaş ayrımcılığı: Filmekimi karanlık köşeleri aydınlattı