10’ca bilim arasından: Sekizinci kıta Zealandia’nın haritası çıkarıldı
Adana Çukurova Üniversitesi ile Danimarka Roskilde Üniversitesi'nde görevli akademisyenler ortak çalışmayla serum torbalarını inceledi. Bir litrelik serumlarda 65 adet mikroplastik olduğu tespit edildi.
Çevre kirliliği tartışmalarından birinin ana konusu “mikroplastikler.” Denizde, içme suyunda, yediğimiz her besinde, her yerde var bu mikroplastiklerden ve çalışmalar parkinsondan Alzheimer ve demansa, kalp krizinden tümör oluşumuna her alanda mikroplastiklerin rolüne dikkat çekiyor. Ve plastik yapımında kullanılan kimyasalların neden olduğu çeşitli kanser vakalarıyla hormonal bozukluklara.
Ama bunca hastalık yaratan mikroplastiğe hastalığın tedavisi sırasında hastanın bile maruz kaldığı, hastanın damarlarına verilen serumda da yüksek oranda mikroplastik olduğu pek bilinmiyordu: Bunu da Danimarkalı bilim insanlarıyla ortak çalışma yürüten Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nin iki öğretim üyesi ortaya çıkardı.
Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Gündoğdu ile Öğr. Gör. Dr. Uğur Çağlayan ve Danimarka Roskilde Üniversitesi’nde görevli Dr. Kristian Syberg ve Tiffany Ramos mikroplastiklerle ilgili ortak bir çalışmaya imza attı. Çalışmada piyasada satılan PVC ve polipropilen ambalajlı serumlar incelendi ve bunların içindeki sıvılarda mikroplastik olup olmadığı araştırıldı. Çarpıcı sonuçların çıktığı çalışma hakemli, bilimsel ve akademik bir dergi olan Environmental Toxicology and Pharmacology’de yayımladı.
Bir yıl süren çalışmanın detaylarını paylaşan Öğr. Gör. Dr. Uğur Çağlayan “Çukurova Üniversitesi Merkezi Laboratuvarı’nda yaptığımız çalışma için bölgemizdeki eczanelerden farklı tip ambalajlarda serum sıvılarını topladık. Bu sıvıları aynen hastaya verilir gibi bir filtreden damıttık ve filtre üstünde tutunan polimerleri, mikroplastik dediğimiz parçacıkları, ileri gelişmiş Raman analizi ile belirledik. 13 farklı markadan aldığımız serum ürünlerinin içinde bir litrede 65 adet olacak şekilde mikroplastik olduğunu saptadık” dedi.
Kanda yapılan bir çalışmada damardaki kan plaklarında var olan mikroplastiklerin kalp krizi riskini çok ciddi miktarda artırdığının ortaya çıktığını anlatan Prof. Dr. Sedat Gündoğdu ise “Ancak damarlarda bu kadar mikroplastiğin nasıl varolduğuna dair bir araştırma yoktu. Bu çalışmayla damar yolu ile verilen sıvıların doğrudan mikroplastik maruziyetine neden olduğunu ortaya koyduk. Çalışma sonucundaki değerlendirmede OECD ülkesinde hastaneye yatma süresi üstünden yaptığımız hesaplamada bir kişinin bir yılda yaklaşık 200 ile 350 arasında mikroplastiği sadece bu tedavi yöntemiyle, damar yolu sıvılarıyla vücuduna aldığını tespit ettik” dedi.
Özellikle sağlık sektöründe plastiğe maruziyeti azaltmanın önemini anlatan Prof. Dr. Gündoğdu “Plastiğin insanlar ve diğer canlılar ile bu kadar yakın temasta bulunması konusunu artık yeniden düşünmemiz gerekiyor. Plastiğin Parkinson, Alzheimer, demans, kalp krizi ve tümör oluşumu ile çok ciddi ilişkileri olduğu çalışmalarla ortaya konuyor. Sadece plastik olarak da düşünmemek lazım. Plastik yapılırken kullanılan kimyasallar da çeşitli kanser vakaları ve hormonel bozukluklarla doğrudan ilişkili olarak nitelendiriliyor. Özellikle tıbbi tedavilerde plastik kullanımının sınırlandırılması, ciddi testler, kontroller yapılarak mümkün olduğunca cam serum kullanılması yerinde olacaktır” diye konuştu.