Bir İngiliz kadın daha Türkiye’ye geldi, mide küçültme ameliyatı oldu, sonra da öldü
Yeni bir çalışmaya göre yemek yeme aralığı 8 saatten az olanların kalp damar hastalığından ölüm riski yüzde 91 daha yüksek. Bu yeme şekli kalp ve kanser hastaları için de riskli. Çalışmanın detaylarını ve aldığı eleştirileri Prof. Dr. Yılmaz anlattı.
Günün belirli zamanlarında yemek yemeyi sınırlayan aralıklı oruç son yıllarda popülerlik kazanan kilo verme yöntemlerinden biri. Aralıklı oruçta günlük yiyecek tüketimi 4 ila 12 saatlik bir zaman dilimine sığdırılıyor. Örneğin en sık uygulanan aralıklı oruç yaklaşımlarından birini şöyle anlatalım: Tüm gün alınan besinler 2 öğüne dağıtılıyor ve bu öğünler 8 saatlik bir pencereye sığdırılıyor, geri kalan 16 saat boyunca da aç kalınıyor. Uygulayanların genellikle iyi sonuç aldığını belirttiği aralıklı oruç konusunda geçen hafta yayınlanan yeni bir çalışma ise oldukça şaşırtıcı sonuçlar ortaya koydu.
Araştırmada günde 12-16 saat yeme süresi olanlarla günde 8 saatten az yeme süresi olanlar karşılaştırıldığında şu sonuçlara ulaşıldı: 8 saatten az yeme süresi olanların kalp damar hastalıklarından ölüm riski yüzde 91 daha yüksek yani risk yaklaşık 2 kat artıyor. Ayrıca bu tür yeme düzeni olan kalp hastalarında kalp damar hastalığına bağlı ölüm riski 2,07 kat artış gösteriyor.
Çalışma 18 Mart’ta Chicago’daki Amerikan Kalp Derneği’nin (AHA) konferansında sunulan bir özetten sonra duyuldu. Henüz hakemli bir dergide yayınlanmadı ama dünya basınında kendisine geniş yer buldu. Çalışma yayınlanır yayınlanmaz ciddi üne kavuşsa da önemli eleştirilere de maruz kaldı. Konuyu, Türkiye’de kalp-damar hastalıklarıyla ilgili en fazla yayın yapan akademisyenlerden biri olan Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Birhan Yılmaz’a sordum.
Aralıklı oruçla ilgili son çalışmayı özetleyebilir misiniz?
Öncelikle ne tür bir çalışma olduğunu anlatarak başlayayım. Uluslararası bir toplantıda sunulan bir bildiri bu. Henüz tam metne, bütün analize ulaşmış değiliz. Ama çalışmanın özünü şöyle anlatabilirim: Çalışma, ABD’de ‘Ulusal Sağlık ve Beslenme İnceleme Araştırması’ kapsamında yapılıyor. Aslında bir toplum sağlığı projesi olan bu çalışmayla ABD’de yaşayan 20 bin kişi 2003-2018 yılları arasında inceleniyor. Katılımcıların yaş aralığı 20 yaş ve üzeri.
Araştırmacılar 20 bin kişiye “Günün hangi saatleri arasında yemek yiyorsunuz, hangi saatler arasında yemek yemiyorsunuz?” diye soruyor. Ardından bu kişilerin yemek yeme aralıklarını sınıflandırıyor. Örneğin ‘yemek yeme süreleri 8 saatten az olanlar’ veya ‘günün 16 saatlik bir zaman diliminde yemek yiyenler’ gibi. Çalışmada standart yemek yeme süresi ise 12-16 saat olarak belirtiliyor.
Araştırmacılar daha sonra bu şekilde sınıflandırdığı kişilerde tüm nedenlere bağlı ölüm, kalp damar hastalıklarına bağlı ölüm ve kansere bağlı ölümleri inceliyor. Günde 12-16 saat arası yeme süresi olanlarla 8 saatten az yeme süresi olanları karşılaştırdığında ise şu sonuçları elde ediyor:
📍 8 saatten az yeme süresi olanların tüm nedenlere bağlı ölüm ve kansere bağlı ölüm riskinde istatistiksel açıdan anlamlı bir artış görülmüyor.
📍8 saatten az yeme süresi olanlarda kalp damar hastalığına bağlı ölüm riski yüzde 91 daha yüksek, yani risk yaklaşık iki kat artıyor.
📍8 saatten az yeme süresi olan kalp hastalarında kalp damar hastalığına bağlı ölüm riski 2,07 kat artıyor.
📍 8 saatten az yeme süresi olan kanser hastalarında kalp damar hastalığına bağlı ölüm riski 3,04 kat artıyor.
8 saatten az yeme süresi olanların kaç öğün yaptığı biliniyor mu?
Hayır, öğün sayısına bakılmamış. Tüketilen yiyeceklerin içeriği de değerlendirilmemiş.
Daha dar bir zaman diliminde yemek yemek ölüm riskini nasıl artırıyor olabilir? Çalışmada buna ilişkin bir açıklama var mı?
Hayır, yok. Fakat şöyle bir yorum yapabilirim: Aralıklı orucun yemek yeme dönemlerinde yediklerinizin içeriğine dikkat etmez, sağlıksız gıdalar tüketirseniz uyguladığınız diyet modeli size fayda yerine zarar getirebilir. İçerik açısından sağlıklı olan beslenme biçimi Akdeniz tipi beslenmedir.
Eğer “Ben aralıklı oruç yapıyorum. 16 saat yemek yemiyorum. Geri kalan 8 saatte abur cubur da dahil canımın istediğini yerim” diyorsanız bu sizin için faydalı bir şey değil, aksine tehlikeli. Bu sizin ölüm riskinizi artırır. Yani tek başına süre önemli değil, uygulanan diyetin içeriği de önemli.
Çalışmanın eleştirilen yönleri de oldu. Biraz onlardan da söz eder misiniz?
Evet, yayınlandığı anda ciddi eleştiriler aldı. Buradaki en önemli sorun şu: “20 bin kişiyi aldık, değerlendirdik” diyorlar. “Peki çalışmaya ne tür kişiler dahil olmuş?” diye baktığımızda ilk gördüğümüz şey yeme süresi. Yani ‘8 saatten az’, ‘8-10 saat’, ’10-12 saat’, ’12-16 saat’, ’16 saat’ şeklinde 5 kategoride yemek yeme süresini sınıflandırmışlar.
“Burada kötü grup hangisiydi?” diye baktığımızda yanıtın “8 saatten az yeme süresi olanlar” olduğunu tekrar hatırlayalım. Şimdi bu kişilerin sayısına baktığımızda sadece 414 kişi olduklarını görüyoruz. Ama araştırmaya katılanların toplam sayısı 20 bin kişi. Yani araştırma sonuçlarına sadece 414 kişi üzerinden ulaşılmış. Dolayısıyla insana gerçekten güven veren bir sonuca varmak açıkçası pek mümkün değil. Çünkü 20 bin kişi arasında 414 kişi çok küçük bir grup. Buna örneklem büyüklüğü diyoruz. Her ne kadar bütün araştırmanın örneklem büyüklüğü 20 bin kişi gibi güzel bir sayı gibi gözükse de incelenen alt gruptaki örneklem büyüklüğü yalnızca 414. Açıkçası 20 binde 414 kişi devede kulak…
Örneklem büyüklüğü dışında çalışmanın eleştirilen diğer yönleri neler?
Yeme süresine göre insanları 5 gruba ayırdıklarını söylemiştim. Bunlara baktığımızda yine çok ilginç özellikler göze çarpıyor. Mesela 8 saatten az yeme süresi olan grupta siyahi ırktan olanlar çok fazla. Daha da ilginci sigara içenler de bu grupta daha yüksek. Ayrıca erkeklerin oranı da daha fazla.
Bu noktada hemen bir parantez açayım. Bu çalışma 2003-2018 yıllarına ait. Aralıklı oruç ise 2018 yılından sonra moda oldu. Yani araştırmada incelenen kişiler aralıklı oruç yaptıklarının farkında değiller. Gündelik yaşantılarında yeme süresi 8 saatten az olan, geri kalan zamanda yemek yemeyen veya yiyemeyen ve sigara içen erkeklerden oluşuyor bu grup. Dolayısıyla bu sağlıksızlık unsurları araştırmacıların elde ettikleri sonuca etki etmiş olabilir. Örneğin erkek olmak kalp-damar hastalıkları için zaten bir risk faktörü. Keza sigara içmek de… Netice itibariyle aralıklı orucun riskli olduğundan bahsedebilmeniz için bütün gruplarda sigara içenlerin sayısının benzer olması, erkek sayısının eşit olması gibi bazı gereklilikler var.
ABD’de siyahilerin yaşam standartları daha düşük. Dolayısıyla bu grupta ağırlıkta olan siyahiler sağlıklı yemek bulamayan, fast food’la beslenmek zorunda kalan, yemek bulduğunda yiyen, geri kalan zamanda da aç kalan kişiler olabilirler. Yani burada asıl sorun belki de yemek yenilen süre değil, tüketilen besinlerin niteliği.
Araştırmanın başyazarı New York Times’a “414 kişilik grup daha genç ve daha az eğitimli olma eğiliminde. Daha düşük gelire ve yiyeceğe daha az erişime sahipler ve diğer katılımcılara göre sigara içme olasılıkları daha yüksek. Araştırmacılar bu faktörleri analizlerinde hesaba kattılar” diyor. Bu açıklamaya yorumunuz ne olur?
Evet, böyle bir açıklaması var ama bize matematiksel hesaplamaları henüz sunmuyor. Biz bilimsel bir yayını eleştirirken bunu rakamlar üzerinden yaparız. Dolayısıyla tam metnin yayınlanması lazım. Eğer istatistiksel olarak böyle bir ayarlama yaptılarsa buna bakacağız.
Eleştirileri göz önünde bulundurduğunuzda araştırmanın hakemli bir dergide yayınlanmama riski var mı?
Bu risk her zaman var doğrusu. “Yüzde 100 yayınlanır” diye söyleyemeyiz hiçbir zaman. Ama ben bir yerde yayınlanır diye düşünüyorum. Çünkü spekülatif bir çalışma. Bu tür çalışmalar da kendilerine daha kolay yer bulurlar. Ama mesela ben hakem olsam veya yazarlara karşı bir yazı yazacak olsam bu eleştirileri yaparım. Neticede toplumsal çalışma yaptığınız zaman 10 bin veya 20 bin kişiyi incelemeniz lazım. Halbuki burada sadece 414 kişi üzerinden yorum yapıyoruz.
Aralıklı oruçla ilgili literatürdeki diğer çalışmalara baktığınızda ne görüyorsunuz?
Her ne kadar aralıklı orucun kısa dönemde kolesterol, kan basıncı, kan şekeri gibi kardiyometabolik risk profillerini iyileştirdiğini gösteren araştırmalar olsa da bu tarz beslenme biçiminin uzun dönemdeki somut sonuçları bilinmiyor.
Bu arada 16 saat açlığın kas kitlesini azalttığına dair bazı çalışmalar da var. Aralıklı oruç yaptığınızda protein yıkımı da meydana gelir. Bu da kas kitlesinin azalmasına neden olur. Özellikle belli bir yaşın üzerinde kas kitlesinin azalması istemediğimiz bir şeydir. Ölüm riskinin artmasıyla ilişkilidir.
Bir kardiyoloji hekimi olarak aralıklı oruç uygulayanlara tavsiyeleriniz neler olabilir?
Yemeklerinizi kısıtlı bir zaman diliminde yemeniz tek başına yeterli değil, aynı zamanda yiyip içtiklerinizin nitelikli olması gerekiyor. Örneğin “Ben 8 saatlik bir yeme penceresinde 2 öğün yiyorum. Fakat öğünlerde istediğimi tüketiyorum, sonra da 16 saat aç kalıyorum” demeniz sizi metabolik risklere açık hale getirir.
Süreden ziyade “Acıkmadıkça yemeyin, yediğiniz zaman da besinlerin niteliğinin yüksek olmasına dikkat edin” mesajını vermek daha doğru olabilir. Akdeniz tipi beslenme yani tam tahıllar, sebze-meyve, kuru baklagiller, zeytinyağlılar, balık, az miktarda kuru yemiş ağırlıklı bir diyet en sağlıklısı. Ayrıca diyette işlenmiş gıdalar, doymuş yağlar, rafine şeker içeren besinlerin mümkün olduğunca sınırlandırılması gerektiğini ilave edeyim.
Aralıklı oruç yapmaması gereken kişiler var mı?
Gizli şeker veya diyabetik bireylerin şeker hastalığına özgü beslenme modelleri var, ona uygun beslenmeleri gerekiyor. Ayrıca çocuklara, gebelere ve emzirenlere aralıklı oruç önermiyoruz.
Bir de obezite sorunu olanlarda aralıklı oruç yapma eğilimi daha fazla. Fakat sorun şu ki bu kişiler ağırlıklı olarak ketojenik diyet (karbonhidrat oranı çok düşük, yağ ve protein oranı çok yüksek diyet) uyguluyor. Ketojenik diyet ise kandaki birtakım gerekli maddelerin düzeylerinde ciddi bozukluklar meydana getirdiği için ani ölüm riskinde artış yapabiliyor. Dolayısıyla ketojenik diyetin uzun süre uygulanmasını kesinlikle önermiyoruz.
27 Ekim 2024 - Düşmelere dikkat! Demansın erken belirtisi olabilir
26 Ekim 2024 - Kanser ve otoimmün hastalıklarda yeni umut: CAR-T tedavisi
20 Ekim 2024 - Yenidoğan çetesi: Münferit olay mı, sistematik mi? Aileler ne yapmalı?
19 Ekim 2024 - Uykusuz her gece mi? Hafızanıza iyi gelmiyor!