Erdoğan kredi kartı vergisinden geri adım attı
DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan olası bir çözüm sürecinin ana muhalefetsiz yürütülemeyeceğini söylediler: "Cumhuriyet Halk Partisi olmadan bu iş olmaz."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘iç cepheyi güçlendirme’ çağrısından sonra AK Parti ve MHP’yle HDP ardılı DEM Parti arasında başladığı gözlenen ‘yumuşama’ beraberinde “yeni çözüm süreci mi başlıyor” tartışmalarını getirdi. Taraflardan şartlı da olsa birbiri ardına diyaloğa açık demeçler verilirken ana muhalefet partisinin şimdilik temkinli duruşununu koruduğu görülüyor.
Nitekim CHP Genel Başkanı Özgür Özel konuyla ilintili ilk açıklamasında “Analarımızın gözyaşı dursun diye, artık daha fazla şehit gelmesin diye, tüm vatandaşlar anayasadaki gibi fiilen de özgür olsun, özgür ve eşit hissetsin diye üzerimize düşen ne varsa cesaretle yapacağız. Kimsenin şüphesi olmasın. Ne Devlet Bey’in bizi hapsettiği yerde, ne Tuncer Bakırhan’ın işaret ettiği istikametteyiz” dedi.
Ve peşinden Doğu – Güneydoğu Anadolu illerini ziyaret etme kararı aldı.
DEM ise sürecin onların katkıları olmadan sağlıklı işlemeyeceği konusunda hemfikire benziyor. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan şöyle diyor:
“CHP’nin bu meseleye katkı sunması, karşı durmayacağını açıklaması kıymetli. Sırrı Süreyya arkadaşımız iki partinin genel başkanlarına teşekkür etti, ben de sizin aracılığınızla Özgür Bey’e teşekkür etmek istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi olmadan bu iş olmaz. Ama ana muhalefet partisinin Türkiye’nin en önemli ve köklü sorunlarından biri hakkında mutlaka bir fikri olmalı, programı olmalı. Türkiye’nin birinci partisinin bir fikri yoksa bu anormal bir durumdur, eksikliktir.”
Bu sözler, Bakırhan’ın bir diğer eş genel başkan Tülay Hatimoğulları’yla birlikte düzenlediği basın toplantısından.
T24’ten Candan Yıldız’ın aktardığına göre İstanbul’da gazetecilerle bir araya gelen iki eşbaşkan eğer bir süreç olacaksa bekleyen değil bunun inşasında rol alan bir perspektifle hareket edeceklerini söyledi.
Eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’yla da görüştüklerini dile getirdikten sonra şöyle dediler:
“Öcalan mı Demirtaş mı ikilemi yaratılmak isteniyor. Demirtaş “Kimse ikilik yaratmaya kalkmasın. Barış sürecinin başlayabilmesi için ön koşul ya da ilk vereceğim refleks tecridin kaldırılmasıdır” dedi. Her üç arkadaşımızla ortaklaştığımız nokta şu; DEM Parti’nin durduğu zemin net, çerçevesi belli ve biz bu zeminden ilerleyeceğiz. Bu konuda mutabıkız kendileriyle. O da şudur; DEM Parti barıştan yanadır. Kürt sorunu Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki en önemli engellerden biridir. Bu sorunun çözülmesi Türkiye’nin demokratik ortamını rahatlatacak ve büyütecek. (…)”
Bu noktada araya girip ufak bir hatırlatma yapalım; Kürt siyasetine damga vuran isimlerden Demirtaş uzun süredir PKK’ya silah bırakma çağrısı yapıyordu. Hatta bu mesajların Kandil’de rahatsızlık yarattığı ileri sürülüyordu. Özellikle Temmuz 2022’de peş peşe dile getirdiği görüşler bu bakımdan ilgi çekiciydi:
“(…) Ben mümkünse PKK’nin Türkiye’ye karşı silahları tümden susturmasını, bırakmasını isterim. Ancak ve ne yazık ki ortada iki temel engel var, bunları da herkesin bilmesi lazım.
İlki hükümet askeri operasyon dışında hiçbir seçeneği devreye koymuyor, tartışmıyor, silahta ısrar ediyor. Oysa biz PKK’nin ikna edilmesi gerektiğini savunuyoruz. Burada da ikinci engel çıkıyor, o da İmralı tecrididir. Çünkü PKK’yi ikna edebilecek kişi Öcalan’dır, onu da yıllardır tecritte tutuyorlar. Bu engellere rağmen PKK silahlarını susturursa bundan mutlu olurum. Ama deneyimlerimiz bunun kolay olmadığını gösterdi maalesef. (…)”
Gelinen noktada MHP, DEM Parti’ye “Türkiye partisi olma” çağrısı yapıyor, DEM Parti de “Zaten öyleyiz” diyor ve ‘çözüm’ için İmralı’yı işaret ediyor. Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk de Kürtlerin artık çözümün silahta olmadığını görmeye başladığını söylemesi de dikkati çekiyor.
Haliyle gözler Demirtaş’a çevrilmiş durumda.
Bir süredir Demirtaş’ı ziyaret etmeyen DEM Parti yetkilileri kamuoyundan zaman zaman eleştiriler alıyordu. Edirne trafiğinin bugünden sonra artacağı görülüyor.
Devam edelim.
Hatimoğulları ve Bakırhan süreci görmek istediklerini belirterek “Bu olan şeyin ne olduğunu biz de gelecek adımlarda göreceğiz. Biz adımların ne olduğunu net olarak ifade ettik. Yol temizliği dedik. Nedir bunlar; düşünün ki biz bir tweet yüzünden ömür boyu ceza verilmiş eşbaşkanlarımızla cezaevinde görüşüyoruz. Partimiz HDP hakkında kapatma davası açılmış. Barışı ve demokrasiyi biz hapishanede konuşuyoruz. Bu bile Türkiye’nin içinde bulunduğu tabloyu anlatmak için yeter de artar” dedi. Ardından şunları kayda geçirdiler:
“O bakımdan somut olan şey nedir? Biz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarının uygulanmasını hep söyledik. Hem Gezi hem Kobani tutukluları için AİHM kararlarının uygulanması bir göstergedir. İmralı tecridinin ortadan kalkması, orayla görüşmenin sağlanması Kürt sorunun çözümü için olmazsa olmazdır. Sonuçta DEM Parti’nin tek başına hükümetle oturup çözebileceği bir mesele değil bu. Çatışan kesimlerin görüşmesi gerekiyor. Bütün özgürlüklerin kısıtlandığı, yurttaşın boğazının sıkıldığı, kadın cinayetlerini yaşandığı bir dönemde Türkiye toplumunu rahatlatacak adımlara ihtiyaç var. Bu konuda atılacak adımlar elbette önemli olacak.”
Bunun bilinen çözüm sürecinden farklı olması, bu sefer kapalı kapılar ardında değil şeffaf şekilde yürütülmesi gerektiğini belirten eşbaşkanlar şöyle devam etti:
“Hepimizin etkilendiği mesele niye açık olmasın. Onu anlamak da zor. Açık olmayan şey muhtemelen bir sonuca gitmeyecek diye planlanıyor. Eğer bir şeyin çözümü gerçekten isteniyorsa şeffaf yapılır. Kırk yıllık bir savaş var, yarattığı dünya kadar sonuç var. Toplum bu sonuçların bedelini çok ağır ödüyor. Ama toplumdan kaçırılarak, iki siyasi parti ya da siyasi partiler içindeki aktörlerin bu meseleyi yürütmesi… Bunlardan bir sonuç alınmadı.
Bir önceki dönem gibi olmasın. Toplumun göz önünde yapılması gerekiyor. O dönem aktörler de farklıydı. Yani şu an Türkiye’nin iç barışını sağlamalıyız diyen MHP o dönemde sürecin tam karşısındaydı. Türkiye’nin birinci partisi de bu meselenin karşısındaydı. Hatta farklı farklı örgütlenmeler siyasi partiler de bu meselenin karşısındaydı. Aslında sadece biz değil, o süreci yönetenlerin tamamı dersler çıkarmalı.
Şimdi bir süreç olursa mevcut zemin buna çok uygun. Cumhuriyet Halk Partisi eğer annelerin göz yaşı duracaksa ‘Biz karşı çıkmayız’ diyor. DEVA, Gelecek, Saadet Partisi’nin AKP’nin kurucu öncülerinin açıklamaları geliyor. Ama henüz topluma tam inmediği için toplumun ne düşündüğünü bilmiyoruz. Yani oradan da bir basınç gelirse bu süreç bir yere evriltilebilir. Biz çok dersler çıkardık. Bahçeli’nin dile getirmesi önemli ama artık toplum sözlere doydu. 2024 emeklilerin yılı olacaktı ama emekliler perişan oldu. 2013’te Çözüm Süreci olacaktı ama Kürt’ün cezaevine girdiği, fabrikaların özelleştirildiği, yerine ovalara cezaevlerinin kurulduğu bir süreci yaşadık.
Geçenlerde Bahçeli de söyledi, siyaset mi silah mı? Silah orada, ama biz siyaset yapıyoruz ve başımıza gelmeyen kalmadı. Siyaset kanallarını tıkayan kendileri. Diğer taraftan silah mı siyaset mi diyor! Bahçeli’nin söylemesi önemli, ama sadece söylemeyi aşacak bir noktaya gelmesi gerekiyor. AYM, AİHM kararlarına uyulacak mı, seçilmiş milletvekilleri içeride olacak mı, kayyım atanacak mı bilmiyoruz. On beş gün sonra, bir ay sonra ne olacağını bilmiyoruz. En baştan reddetmek doğru değil.
Belki gerçekten bu sürecin en önemli taraflarından biri olan iktidar da geçmişten dersler çıkarmış olabilir. Aldatmaca, kandırmaca da olabilir. Bu sıkışık durumdan çıkmak, biraz nefes almak için gündem değiştirmek için de olabilir ama bunları söylemek için elimizde yeterince done yok. O nedenle izleyeceğiz. Biz kendimize güveniyoruz. DEM Parti izleyen bir durumda değil. Anlamaya çalışıyoruz. Özgüvenliyiz. Türkiye toplumu nefes alacaksa, demokrasi gelecekse biz buradayız.
PKK’ye silah bırakın diyemeyiz. Biz PKK’li değiliz. Onlar adına konuşamayız. Örgütün lideri tecrit altında. Örgütün elinde silah var ve bunun çözülmesi isteniyorsa başka bir şeylerin devreye girmesi gerekiyor. Ama demokratik bir anayasada, bu meselenin tartışılmasında, yasaların yapımında biz buradayız ve hazırlıklıyız. Biz bu işin içinde olan, mücadelesini yürüten insanlarız. Pasif bir durumda, duruşta değiliz, ama umut satmayacağız. Bu bir süreçtir, cezaevleri boşalacak, demokrasi gelecek, demokratik bir anayasa yapılacak, ekonomide adalet sağlanacak, İstanbul Sözleşmesi kabul edilecek, gençler içerisinde bulunduğu bataklıktan kurtulacak diyemiyoruz. Samimi, somut, net, sade…
Sadece Kürtlerin değil Türkiye toplumunun, 85 milyonun lehine olan her şeyde biz gayet de muhatabız. Buradayız. Bu somut adımlar Kürt sorunuyla başlamaz da ekolojik kırımla ilgili bir meseleyle başlar. Emeklilerle ilgili bir meseleyle gelir. Demokrasiyle gelir, oradayız. Kendimize güveniyoruz. Tabanımız da güveniyor. Barış ciddi, onurlu bir iştir. Biz ne kimsenin onurunun kırılmasını isteriz ne de kendimizin vermiş olduğu mücadelenin bedellerinin onurunu kıracak bir davranışta bulunuruz. Onun için ölçerek biçerek, tartarak konuşuyoruz. Emin olun, bir ışık görürsek Bahçeli başını koyuyorsa biz bedenimizi koyarız. Bu süreç kimi basın yayın organlarında tartışıldığı gibi bir aldatmadan, kandırmadan ibaretse de zaten mücadelemiz devam ediyor. Hiçbir zaman çökmedik, sözümüzü her zeminde kullandık, direndik.
Bütün vekillerimiz belli süreçlerde Öcalan’la görüşmek için başvurular yaptı. Avukatlarımız da yapıyor. Ömer Öcalan’la daha görüşmedik, ama öyle bir şey olsaydı haberimiz olurdu.
Şeffaflıktan kastımız şu, barış görüşmelerinde belli başlı konularda evet biz görüştük, evet süreç başladı, belli başlı konularda şu kadar yol alınabilir diyebilmek. Türkiye’nin içindeki demokrasi güçleri, muhalefet partileri burada, öyle bir şey yapılmalı ki mesela Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde barış temalı bir komisyon neden kurmuyoruz? Mesela böyle bir komisyon kurulursa Türkiye’deki grubu bulunan bütün siyasi partiler böyle bir komisyonda yer alır ve herkes bunun bir parçası olur. Barışın toplumsallaşması derken bir adımı da budur. Böyle bir komisyon hızla oluşturulabilir. Bu sorunu nasıl çözebilir diye detaylı bir çalışma yürütebilir. Hatta birinci partinin bir temsilcisi o komisyonun başında olabilir.
CHP’nin bu meseleye katkı sunması, karşı durmayacağını açıklaması kıymetli. Sırrı Süreyya arkadaşımız iki partinin genel başkanlarına teşekkür etti, ben de sizin aracılığınızla Özgür Bey’e teşekkür etmek istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi olmadan bu iş olmaz. Ama ana muhalefet partisinin Türkiye’nin en önemli ve köklü sorunlarından biri hakkında mutlaka bir fikri olmalı, programı olmalı. Türkiye’nin birinci partisinin bir fikri yoksa bu anormal bir durumdur, eksikliktir.
Diğer yandan geçmişte bu meseleye kafa yoran yazan çizen bütün aktörlerle bir araya gelmeyi düşünüyoruz. Siyasi partileri de ziyaret edeceğiz.”