İYİ Parti yöneticisi AK Parti ile ittifak yapma ihtimalleri için oran verdi
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu İYİ Parti'nin kuruluşunun 7'nci yıldönümünde Devlet Bahçeli'ye sert sözlerle yüklendi. Dervişoğlu yedinci yıl kutlamasında Kurucu Genel Başkan Meral Akşener ile yan yana oturdu.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu İYİ Parti’nin kuruluşunun 7’nci ve Cumhuriyetin 101’inci yıldönümünün kutlama etkinliklerinde Ankara Atatürk Spor Salonu’nda partililere seslendi. Dervişoğlu’na Eşi Nahide Dervişoğlu ve kızı Zeynep Dervişoğlu da eşlik etti.
Dervişoğlu etkinlik başlamadan önce salonun önünde Türkiye’nin dört bir yanından gelip salona giremeyen partililere hitap etti.
Dervişoğlu’nun konuşmasının ardından İYİ Parti Kurucu Genel Başkanı Meral Akşener de eşi Tuncer Akşener ile birlikte salona geldi. Partililer Akşener’i alkışlarla karşıladı.
İYİ Parti Genel Başkanı Dervişoğlu ve Kurucu Genel Başkan Meral Akşener selamlaşmasına partililer alkışlarla karşılık verdi. Dervişoğlu protokolde Meral Akşener’in yanına oturdu.
İYİ Parti’nin 7. kuruluş yıl dönümü nedeniyle hazırlanan klip izletildi.
Barkovizyonların ardından kürsüye gelen Dervişoğlu gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Devişoğlu MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin PKK lideri Abdullah Öcalan’a yaptığı “Tecridi bitirilip Meclis’e gelip açıklama yapsın” çağrısına sert tepki gösterdi.
Dervişoğlu “Taşıdığı sıfat olursa olsun hiç kimsenin şehitlerimizin manevi hatıralarına zarar vermeye ve onların aziz ruhlarını incitmeye hakkı yoktur. Abdullah Öcalan denen o canibaşı tıkıldığı delikten çıkamayacak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne getirilemeyecektir. Cesetlerimiz çiğnenmeden buna izin vermeyeceğiz. Bebek katiline hürriyet, Müsavat Dervişoğlu’na tehdit size yakışmaz. Biz saray muhafızı değil, Türk milliyetçileriz” dedi.
Dervişoğlu’nun yaptığı açıklamalar şöyle:
“Bir bebeğin daha acısına, bir kadının daha ölmesine, bir ağacın daha kesilmesine tahammülümüz yok. Devletin bir an daha acziyetine tahammülümüz yok. Türklüğün bir an daha aşağılanmasına tahammülümüz yok. Bu güneşin tohumlarını bu yüzden ekeceksiniz ve her yeni günde gidip bakacaksınız verdiği filize, uzayan dallarını göreceksiniz. Daha çok ekeceksiniz, daha çok yeşerteceksiniz, daha çok yükselteceksiniz. Ta ki bu karabasan gidene kadar, ta ki bu karanlık dağılana kadar, ta ki milletin rızasını alana kadar, ta ki Mustafa Kemal Atatürk’ten helallik alana kadar. Yedi yıl önce başladık bu destanı yazmaya, alın terimizi mürekkep kalplerimizi defter eyledik. Her bir satırına inançla başladık, her bir harfini azimle yazdık. İşte yine beraberiz. Salonlarda elektriğimiz, tarlalarda gölgeliğimiz yoktu. Üstümüzde sade bir ceket, o ceketin içindeyse yalnızca ter ve kıvanç vardı. İşte yine beraberiz. Yedi yıl önce bugünlerde Türk’ün büyük otağı Anadolu’nun ulu ırmaklarını kurutanlar, kadim ormanlarını katledenler, kutlu güneşini karartanlar vardı. O sular gürül gürül akmalıydı, ağaçlar her daim yaşamalıydı, bu güneş, bu milletin üstünde ilelebet parlamalıydı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün meşalesini yaktığı Cumhuriyetimiz bu yıl 100 yaşına bir eklemiştir. Ancak onu en içinden, en derininden yıkmaya yemin edenler, her gün ondan bir daha eksiltmekte, ondan bir daha koparmaya çalışmaktadırlar. Cebren ve hile ile bütün kurumları zapt etmişler, hukuk düzenini ortadan kaldırmışlardır. Bir Meclis devleti olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni duvarlarında, ‘Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir’ yazan o büyük meşveret çatımızı çalışamaz, konuşamaz, denetleyemez hale getirmişlerdir. Türk Milleti Kendi Kanunları yapamamakta, kendi hazinesinden hakkını alamamaktadır, buğdayın anavatanında ekmeğe muhtaçtır.
Zulüm bununla da kalmamış, saray saltanatınca 15 yıldır sürdürülen hain plan en üst noktaya taşınarak milyonlarca vatansıza ve bayraksıza mülteci diyerek, sığınmacı diyerek, ensar diyerek adım adım vatandaşlık sağlayacak bir tuzak çalıştırılmaktadır. Okullarına öğretmen atamamaktadır, sabun dahi koymamaktadır. Hastanelerinde ne doktor ne de boş yatak vardır. Adalet terazisini haklının kanunu değil, güçlünün parası çekmektedir. Kadınların canlarına, ırz ve namuslarına göz dikenler, serbestçe dolaşmaktadır. Binlerce insanın öldüğü depremler dahi bu yağma düzeninin bir manivelasına dönüştürülmekte; Türk insanının evine, tarlasına, malına el konulmaktadır. Ormanları yakılıp betondan rant kuleleri yapılmaktadır. Türk milletinin sosyal güvenliği, sokak güvenliği, sınır güvenliği, can güvenliği kalmamıştır.
22 yıllık saltanatları süresince onları iktidara getiren yabancı istihbarat servislerinden, uluslararası faiz ve finans lobilerinden, adına bir süredir FETÖ dedikleri ihanet şebekesinden ortaklarından öğrendikleri her şeyi en sonuna sonuna kadar tatbik etmişler ve eş başkanı oldukları Büyük Ortadoğu Projesi’ni sondan bir önceki aşamaya taşımışlar, yani yaşadığımız büyük coğrafya içerisinde hür milletler yerine; kimliksizleştirilmiş, yoksullaştırılmış, amaçsızlaştırılmış ve kuklalaştırılmış kitleler yaratmak yolunda son viraja girmişlerdir. İnsanının can, mal, ırz ve namus güvenliğini korumak için kurulmuş olan ve milletin teşkilatlanmış hali olan devlet, bu müstevlilerce içine sokulduğu felç hali sebebiyle; bebeklerin canını, bebek katillerine tercih etmekte; eli kanlı çeteleri, Kahraman Türk subaylarına yeğlemektedir. İhtirasla dolu ihanet şebekesi çığırından daha da çıkarak, Türk’ün devletini kurduğu Millet Meclisi’nde devlet düşmanlarını kürsüye çağırmaktadır. Her beka dediklerinde, beka tehdit edilecek; her demokrasi dediklerinde, hürriyet eksilecek; her milli dediklerinde, millet kaybedecektir. Evet tablo karanlıktır, tablo hazindir. Ancak, kanla ve irfanla kurulmuş bu cumhuriyeti yeniden ayağa kaldıracağımız yer de tam burasıdır. İstiklal ve izmihlal arasında tercihi belli olan bir milletin kararını verip vereceği mücadele de buradadır.
7 yıl önce bu kutlu çatıyı kurarken harcını kardığımız fikirler, taşlarını döşediğimiz amaçlar, rotasını çizdiğimiz güzergah ve istibdada karşı yükselen sesimiz her zamankinden daha haklı, her zamankinden daha doğru, her zamankinden daha sağlamdır. Çünkü üç unsurla kardık biz bu kalenin harcını. Birincisi bellidir: Milliyetçiyiz, bizler başkasının değil, Türk milletinin milliyetçileriyiz. Bizim milliyetçiliğimiz binlerce yıllık ortak bir mirastan gelir, Orhun’da taşa kazınmış, Dede Korkut ile dile gelmiştir.
İkincisi bellidir: Demokratız çünkü biliriz ki hürriyet varsa adalet vardır. Adalet varsa eşitlik vardır. Hepsinin kökünde ise milli egemenlik vardır. Biri kaybolursa hepsi kaybolacaktır. Hepsi bir araya gelince demokrasi sağlanacaktır. Kaybettiklerimizi kaybettiğimiz yerden bulacağız saray saltanatın yere düşürdüğünü, düştüğü yerden biz kaldıracağız. Sandığa kilitlenmiş demokrasiyi tekrar Meclis’e taşıyacağız.
Üçüncüsü de bellidir: Kalkınmacılık. İnsanını süründüren devlet, sürünmeye meyillidir. İnsanını yaşatmayan devlet, ölmeye meyillidir. O yüzden asıl olan, insanımızı yaşatmaktır. Bu toprağın çocuklarını, bu cumhuriyetin sahiplerini Türk milletinin her bir ferdini kendine yakışan biçimde yaşatmak boynumuzun borcudur. Asıl olan, gençlerimizin hak ettiği yaşamı kendi ülkesinde yaşayabilmesini sağlamaktır. Yolumuz; parası olmayanın okulsuz, imkanı olmayanın yurtsuz kalmadığı, çocuklarımızın başkalarının kollarına itilmediği bir düzeni sağlamaktır. Yolumuz, kamu ihaleleriyle rant çetelerine değil; işçiye, emekliye, gence yarar sağlandığı bir düzeni sağlamaktır.
Devletin kurumlarının tek adamın hırslarına, ihtiraslarına, mutluluğuna hasredilmiş olduğu bu düzene itirazın sesiyiz. Çünkü biliyoruz ki devlet ancak milletin mutluluğuna, huzuruna, varlığına ve geleceğine hasredilirse devlet olur. Bugün Türk milleti tarafından daha net olarak görülmektedir ki iktidar hırsının gözleri kararttığı, gönülleri milletten kopardığı bir zaman yaşanmaktadır. Hem de bunu sadece 22 yıllık iktidar uygulamalarıyla değil, gizli açık ortaklarının yavru–ana sözde muhaliflerinin yapıp ettikleriyle yaşıyoruz. Bu ülkenin elli bin insanının katili olan ve bir an dahi olsa yapıp ettiğinden pişmanlık emaresi bile göstermeyen bir insan müsveddesinin İmralı’dan çıkarılmasının ‘umut hakkı’ adı altında pazarlanmasında nasıl ortaklaştıklarını milletimiz görüyor.
Buna tek ciddi itirazın çileli milletin gönlünü yakan bu ihanete karşı tek hakiki sesin de İYİ Parti’den çıktığını görüyor. İşte İYİ Parti bunun için kuruldu. İYİ Parti adalet güneşi bu ülkeyi ışıtsın diye var oldu. Mücadelesinden bir gün olsun vazgeçmedi, görevini bir an olsun göz ardı etmedi. Bu yalan talan düzenine karşı tek itirazı 7 yıldır tek gerçek fikir savaşını verenin iyi ve cesurlar olduğunu, Türk milletinin çığlığını, Türk milletinin egemenliğinin sembolü olan Gazi Meclis’te duyuran tek sesin de İYİ Parti olduğunu aziz milletimiz açıkça görüyor. Milli egemenliğin iktidarını, adaletin iktidarını, hürriyetin iktidarını, İYİ Parti’nin iktidarını gönülden inanarak müjdeliyorum.
Yeni anayasa gündeme getirildiğinden itibaren Türkiye’de nelerin tartışıldığına dikkatinizi çekmek isterim. Televizyonlarınızı açtığınızda, gazeteleri karıştırdığınızda, köşe yazılarını okuduğunuzda satırbaşlarının Türkiye’nin beklentilerinin hilafına şekillendiğine şahit oluyorsunuz. Yeni anayasa ile ilgili, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk dört maddenin tartışma masasına yatırılmasından sonra etnik köken üzerinden mülahazalar, İmralı canisinin serbest bırakılması, bir siyasi partinin grup kürsüsünden konuşturulması, Kandil üzerinden kurulan köprüler, Suriye’nin kuzeyindeki yapıların tanınması, yeni açılım senaryoları gibi konular kamuoyunun gündemini meşgul ediyor. Yaşanan bu tartışmalar, iş başında bulunan iktidarın gerçek niyetini deşifre etmeye yeterlidir. Bütün bunlara sebep olanlarla ilgili hükmünü elbette ki tarih verecektir. Ama bizim de söyleyeceklerimiz vardır. Türkiye yaklaşık yarım asırdır terör belasıyla mücadele ediyor. Binlerce şehidin manevi yükü, binlerce gazinin sorumluluğu omuzlarımızdadır. Taşıdığı sıfat olursa olsun hiç kimsenin, şehitlerimizin manevi hatıralarına zarar vermeye ve onların aziz ruhlarını incitmeye hakkı yoktur. Gazilerimizi yeniden yaralamaya, onurlarıyla oynamaya da hakları yoktur. Buna asla izin vermeyeceğiz. Kim hangi planı yaparsa yapsın, Abdullah Öcalan denen o canibaşı tıkıldığı delikten çıkamayacak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne getirilemeyecektir. Cesetlerimiz çiğnenmeden buna izin vermeyeceğiz.
Şifreli sözlerle konuşmuyorum. Hiç kimseyle de milliyetçilik yarışına girmiyorum. Milliyetçilik bu milletin ortak değeri, Türkiye Cumhuriyeti’nin de kuruluş felsefesidir. Hiç kimsenin bu mukaddes duyguyu inhisarına almak selahiyeti yoktur. Mazide yaşanmış güzel günlerin anısına saygıda kusur etmemek için de elimden geleni yapıyorum ama bayrağıma, milletime, istiklalime olan saygım her şeyin üzerindedir. Bebek katiline hürriyet, Müsavat Dervişoğlu’na tehdit size yakışmaz. Biz saray muhafızı değil, Türk milliyetçileriz. Mazimiz ve mücadele geçmişimiz bugünümüze kefildir. İcapsız milliyetçiliği tümüyle reddediyorum. Kuru tehditlere pabuç bırakmayacağım herkes tarafından iyi bilinmelidir. 7 yıl önce başlattığımız bu büyük hareketi hiç kimsenin şahsi hırs ve hedefinin kurbanı ettirmeyeceğim.”