İsrail içinde yeni anlaşmazlık: Refah’ta yardım geçişi için günde 11 saat ateşe ara verilecek
New York'ta Türkevi'nde konuşan Erdoğan hem BM'yi hem İsrail'i topa tuttu. Erdoğan'ın gündeminde ABD'den alınamayan F-35'ler, teğmenlerin kılıçlı yemin töreni, Ermenistan ile ilişkiler, ABD seçimleri ve yeni anayasa dahil birçok önemli konu vardı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ABD ziyareti sırasında Türkevi’nde gazetecilerle bir araya geldi ve gündeme dair soruları yanıtladı. Birleşmiş Milletler’in (BM) 79. Genel Kurulu’na katılan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkında sert açıklamalarda bulunan Erdoğan “Filistin’de soykırım yapmış bir suçlunun BM çatısı altında yer alabilmesi gerçekten bir utanç vesilesidir” sözleriyle tepkisini dile getirdi.
Netanyahu’nun BM’ye katılmasının özellikle Filistin’deki sivil halka karşı işlediği suçlar düşünüldüğünde uluslararası toplum için büyük bir ayıp olduğunu belirten Erdoğan İsrail hükümetinin politikalarını sert bir dille eleştirirken Filistin’deki çocukların, kadınların ve masum sivillerin öldürülmesini bir soykırım olarak nitelendirdi.
Erdoğan ABD’de geçirdiği yoğun haftayı da değerlendirdi. Cumartesi gününden bu yana birçok önemli temas yaptığını ifade eden Cumhurbaşkanı BM Genel Kurulu’na hitap ettiğini ve bir dizi ikili görüşme gerçekleştirdiğini söyledi. Amerikan iş dünyasının temsilcileriyle de bir araya gelerek Türkiye’nin sunduğu yatırım fırsatlarını anlattığını aktaran Erdoğan “Amerika son iki yıldır en fazla ihracat yaptığımız ikinci, en fazla ithalat yaptığımız beşinci ülke. Geçen yıl ikili ticaret hacmimiz 30 milyar doları aştı. Hedefimiz 100 milyar dolar” diye konuştu.
Türk-Amerikan ilişkilerine yönelik değerlendirmelerde de bulunan Erdoğan Türk Amerikan topluluklarının Türkiye’nin çıkarlarını savunma noktasındaki çabalarını takdirle izlediklerini belirtti. Ayrıca New York’ta katıldığı düşünce kuruluşu toplantılarında bölgesel krizlerin yanı sıra Filistin meselesinin de detaylı bir şekilde ele alındığını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan BM’nin küresel barış ve güvenliği sağlama konusunda yetersiz kaldığını belirtti. Kuruluşun temel işlevlerinden birinin savaşları önlemek olduğunu hatırlatan Erdoğan mevcut yapısıyla bu misyonu yerine getiremediğini, hatta kendi görevlilerini dahi koruyamadığını söyledi. İsrail’in saldırılarında çok sayıda BM görevlisinin yaşamını yitirdiğini dile getirerek BM’nin güçsüz bir pozisyona düştüğünü savundu.
Bu bağlamda BM’nin yapısının acilen reform edilmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan özellikle BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) daimi üyelerinin ayrıcalıklı konumunu eleştirdi. Dünyada birçok bölgenin ve Müslüman ülkelerin BM’de yeterince temsil edilmediğini söyleyen Cumhurbaşkanı bu adaletsiz yapının küresel sorunları çözmede büyük engel teşkil ettiğini belirtti.
Erdoğan Gazze’de yaşanan insani krizden de bahsederek İsrail’in bu bölgede başlattığı ateşi tüm Ortadoğu’ya yaymak için her yolu denediğini ifade etti. Son bir hafta içinde İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarına da dikkat çeken Cumhurbaşkanı yüzlerce masum Lübnanlının katledildiğini ve dünyanın bu katliamlara sessiz kaldığını söyledi.
Yaklaşan kış mevsimi öncesinde Filistin’e yönelik yardımların artırılması gerektiğini söyleyen Erdoğan İsrail üzerindeki baskının yoğunlaştırılmasının önemine vurgu yaptı. Batı ülkelerinin İsrail’e silah desteğini eleştirerek bu desteğin bölgedeki çatışmaları daha da derinleştirdiğini dile getirdi.
Cumhurbaşkanı, Netanyahu’nun İsrail’in saldırgan politikalarını sürdürerek bölgede kaosa neden olmaya devam ettiğini söyledi. Erdoğan İsrail Başbakanını Nazi Almanyası lideri Adolf Hitler ile karşılaştırarak “Zamanında Hitler de bir rüya görmüştü ve o da çeşitli milletlere kabus yaşatmıştı. Neticede gördüklerinin bir rüya olduğunu net bir şekilde anladı. Er ya da geç günümüzün Hitleri Netanyahu da bu gerçekle yüz yüze gelecek” dedi.
Lübnan’da yaşanan trajediye de değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan Lübnan halkının büyük bir insani krizle karşı karşıya olduğunu ve bölgede göç etmek zorunda kalan insanların durumunu büyük bir üzüntüyle izlediğini belirtti. “Altı milyon nüfusu olan Lübnan’dan söz ediyoruz. Bu insanlar nereye nasıl kaçacak” diye sorarak Lübnan’ın yeniden toparlanması için destek verilmesi gerektiğini savundu.
Temasları kapsamında Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile görüşmesi anımsatılarak “Zelenski’nin daha önce olası bir barış konferansında aralarında Türkiye’nin de olduğu ülkelerle istişareler yapıldığını söylediğini biliyoruz. Ukrayna Barış Konferansı ile ilgili konu gündeme geldi mi? Böyle bir durum olursa olası bir barış konferansı Türkiye’de mi yapılacak” sorusunu Erdoğan şöyle yanıtladı:
“Biz bu konferansın içinde yer almaya hazır olduğumuzu söyledik. Bu konuda yine aynı şekilde gerek Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, gerek istihbarat teşkilatımız onlarla irtibat halinde olacak. Temennimiz odur ki bölgeye bu barışı getirebilme noktasında Türkiye olarak biz bu işin bir yerinde yer alırız. Biz Ukrayna-Rusya Savaşı’nda adil bir barışı belki de en çok arzulayan ülkeyiz. Elimizi taşın altına koymaktan çekinmedik ve barış için çabalıyoruz. Bu savaşın diplomasi ve diyalog yoluyla sona ermesi mümkündür. Yeter ki sorunları bu yolla çözebileceğimize hem savaşan taraflar hem de diğer aktörler inansın. Şu anda maalesef buna yakın değiliz.”
Türkiye’nin hem Ukrayna hem Rusya tarafıyla görüşebiliyor olmasını, barışa giden yolda bir avantaj olarak gördüklerini vurgulayan Erdoğan “Bu zorlu yolu yürüyebilir ve hedefe ulaşabilirsek insanlığa büyük hizmet etmiş olacağız. Taraflar kışkırtmaları, silahlanma yarışını, insanların değil silahların konuştuğu bir düzeni terk etmeden, barış umudu somut bir biçimde doğmayacak. Fakat biz yılmadan o umudu aramayı sürdüreceğiz. Gayretleri artıracak ve daha çok çalışacağız” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Görevden ayrılan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg veda konuşmasında ‘Güneyde Türkiye olmadan Avrupa Kıtası’nın güvenliği öngörülemez, imkansız’ diye bir açıklama yaptı. Bu açıklamayı nasıl değerlendirdiniz? Avrupa Türkiye’nin yeterince kıymetini biliyor mu? Oranın bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz” şeklindeki soru üzerine Stoltenberg’in NATO Genel Sekreterliği boyunca Türkiye ile olan münasebetlerini en ideal şekilde sürdürdüğünü, Türkiye ile münasebetlerinde hiçbir zaman olumsuz çizgi çizmediğini ifade etti.
“Sayın Rutte ile bakalım bu durum nasıl devam edecek? Yeni Genel Sekreter Mark Rutte ile de Hollanda Başbakanlığı süresi içerisindeki dostluğumuz iyiydi. İnşallah NATO Genel Sekreterliği’nde de bu dayanışmayı, bu birlikteliği yine devam ettiririz” diyen Erdoğan kurucu değerlerinden uzaklaşan, onlara sahip çıkamayan uluslararası kuruluşların ve ittifakların yozlaşacağına, bu temel arızayı gideremezlerse artık ana görevlerini dahi yapamaz hale geleceklerine dikkati çekti.
Erdoğan “NATO eğer ‘Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için’ ilkesini ‘Hepimiz bazılarımız için, bazılarımız hepimiz için’ gibi bir forma dönüştürme tehlikesiyle yüz yüze gelirse o yozlaşma başlar. Bunun için tedbirler almak ve vakit geçirmeden uygulamak gerekir. Hele konu güvenlik gibi hayati bir husus ise ilkelerden milim sapma olmamalıdır. Türkiye NATO içinde yükümlülüklerinin de sorumluluklarının da farkında olan ve bunları eksiksiz yerine getiren güvenilir bir müttefiktir. Türkiye’nin NATO için ne kadar kıymetli olduğunu Avrupa’nın bildiğini ancak zaman zaman bunu göz ardı ettiğini görüyoruz” dedi.
ABD’de kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerine ilişkin “Türkiye-ABD arasındaki ilişkilerde malum, sorunlar bulunuyor. Özellikle terör örgütüne verdiği destek aralıksız sürüyor. Bu noktada başkanlar değişiyor ama bu müttefikliğe yakışmayacak tavırlar değişmiyor. Seçim sonu beklentiniz nedir? Yani Donald Trump veya Kamala Harris, yeni başkanla beraber nasıl bir değişim yaratabilir, böyle bir değişim olur bu? Örneğin F-35 programına yeniden dönüş olabilir mi” sorusuna karşılık Erdoğan şöyle konuştu:
“Temennim odur ki gelen gideni aratmasın. Çünkü, Amerika’da F-35 konusunu bizler yalnız Sayın Donald Trump döneminde yaşamadık, sonrasında da devam etti. Hepsi de bize bu hayal kırıklığını yaşattı. Cumhuriyetçiler de yaşattı, demokratlar da… Şimdi yeni süreçte bunun sürüp sürmeyeceğini göreceğiz. 1 milyar 450 milyon dolar alacağımız var. Bu öyle böyle bir rakam değil. Şimdi bu alacağımızı tahsil etme noktasında da adımlarımızı atmaya devam edeceğiz.
Bütün bunlarla beraber kasım seçiminin neticesi ne getirecek ne götürecek, bunu da görmemiz lazım. Bu işin sonucunda temennim odur ki Türkiye-ABD arasındaki ilişkileri de buna göre tekrar teraziye koyacağız. Adımlarımızı da ona göre atacağız. Umarız netice hayırlı olur.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkevi’nde Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ı kabul ettiği anımsatılarak “Paşinyan bugüne kadar verdiği mesajlarda hem Türkiye ile hem Azerbaycan ile ilişkileri daha ileri bir seviyeye çıkarma noktasında arzulu olduğunu ifade ediyor. Dünkü görüşmenizde özellikle Zengezur Koridoru’nu dikkate alarak Türkiye-Ermenistan ilişkileri ve Türkiye-Azerbaycan ilişkileriyle daha ileri bir noktaya geçirebilecek kararlar alınabilir mi?” diye sorulması üzerine de şu değerlendirmeleri yaptı:
“Sayın Paşinyan’ın yaklaşımına baktığımız zaman olumsuz bir havada görünmüyor. Türkiye olarak bizden Ermenistan-Azerbaycan arasındaki barış anlaşmasını, huzur içinde komşular olarak yaşamalarını bir an önce sağlamamızı istiyorlar. Biz de zaten bunun peşindeyiz, bunun gayreti içerisindeyiz.
Temennim odur ki Azerbaycan-Ermenistan arasındaki bu gelişmeleri inşallah peyderpey halledelim, çözelim ve Azerbaycan-Ermenistan arasındaki bu sıkıntıları aşmak suretiyle artık yola revan olalım. Çünkü her iki taraf aslında barıştan yana. Şu anda Azerbaycan böyle bir beklentinin, gayretin içerisinde. Ermenistan’da da bunu gördük. Bizler oluşacak huzur ve barış ikliminin herkes için en iyisi olacağını düşünüyoruz. Ermenistan ile Azerbaycan barışı iki ülke için de yeni fırsatlar ve kazançların kapısını aralayacaktır. Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme süreci de bu barış sürecinin olumlu neticelenmesiyle müspet istikamette etkilenecektir.”
Erdoğan ayrıca son dönemde Türkiye’nin BRICS ve ASEAN üyelik ihtimalleri üzerine gelen soruları yanıtladı. Cumhurbaşkanı Türkiye’nin bu organizasyonlarda yer almasının bölgenin dengesini değiştireceğini belirtti. Erdoğan Türkiye’nin tarihsel ve coğrafi bağlarıyla bu yapılar içinde yer alabileceğini ifade ederken NATO üyeliğinin Türkiye’nin doğu ve batı ile olan ilişkilerini zedelemeyeceğini de vurguladı.
“Bizim BRICS ve ASEAN’da yer almamız bu bölgelerde farklı bir yapının inşasına vesile olacaktır. Orta Asya, Rusya ve Uzak Doğu kadar Avrupa ve Amerika ile de bağlarımızı sürdürmeliyiz” diyen Erdoğan Türkiye’nin hem tarihi hem de stratejik konumundan kaynaklanan geniş bir dış politika vizyonu olduğunu hatırlattı. “Arap coğrafyası, Körfez ülkeleri ve Afrika ile de önemli ilişkilerimiz var. Bu çeşitlilik bize büyük güç katıyor” diyerek Türkiye’nin dış politikasında çok yönlülüğü işaret etti.
Erdoğan NATO ile olan bağların zedelenmeyeceğini de belirterek “BRICS ve ASEAN içinde yer almak NATO’dan vazgeçmek anlamına gelmez. Soğuk Savaş dönemi geride kaldı. Biz geleceğimizi Avrupa Birliği’nin kapısında bekletenlerin dayatmalarıyla belirleyemeyiz” şeklinde konuştu.
Gazetecilerin yeni anayasa sürecine ilişkin sorularına da yanıt veren Erdoğan Cumhur İttifakı’nın anayasa reformu konusundaki kararlılığını yineledi. Özellikle muhalefetin bu sürece katılım göstermemesine yönelik eleştirilerini dile getiren Erdoğan yeni anayasanın Türkiye’yi geleceğe hazırlamak için zorunlu olduğunu belirtti.
“Biz Türkiye’yi darbeciler tarafından yazılmış, yamalı bir anayasa ile geleceğe taşıyamayız. Ülkemizin gençlerini, dünya ile rekabet edecek seviyeye getirecek vizyoner bir anayasaya ihtiyacımız var” diyerek ‘sivil ve özgürlükçü bir anayasanın gerekliliğine’ vurgu yaptı. Milliyetçi Hareket Partisi ile ortak çalışmaların devam ettiğini söyleyen Cumhurbaşkanı güçlü bir anayasa için kararlı olduklarını ifade etti.
Bir gazetecinin “Yeni Anayasa’nın bir zorunluluk olduğunu sürekli vurguluyorsunuz. İlk dört maddenin de Cumhur İttifakı’nın kırmızı çizgisi olduğunu belirttiniz. Ancak muhalefetin bu sürece katılmama yönünde çeşitli gerekçeleri var. Muhalefetin uzlaşmaya yaklaşımını samimi buluyor musunuz” sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan şu yanıtı verdi:
“Muhalefet özellikle ilk dört madde gibi konularda zaten ciddi bir tavır sergilemiyor. Sadece laf ediyorlar, ama ne iktidarın ne düşündüğüne dair bir kaygıları yok. Biz Cumhur İttifakı olarak bu konuda netiz, durduğumuz yerdeyiz ve kararlı bir şekilde ilerliyoruz. Türkiye’yi geleceğe, çağın gereklerine uygun, sivil, kapsayıcı ve özgürlükçü bir anayasa olmadan hazırlayamayız. Bundan çekinmemeliyiz. Dünya hızla değişiyor. 45-50 yıl öncesinin perspektifiyle, hem de darbeciler tarafından hazırlanmış ve artık işlevini kaybetmiş bir anayasa ile bu değişime ayak uydurmak mümkün değil.
Bizim, geleceğe yürüyebilmemiz için yepyeni, dinamik bir anayasaya ihtiyacımız var. Konuyu ilk dört maddeye sıkıştırmadan ‘Nasıl bir anayasa yapmalıyız’ sorusuna odaklanmalıyız. İlk dört maddeyle bir sorunumuz yok. Ancak darbeci zihniyetin izlerinin bulunduğu anayasa maddeleriyle sorunumuz var. Gençlerimizin geleceğini şekillendirecek, onları küresel rekabete hazırlayacak bir vizyon ortaya koyan bir anayasaya ihtiyacımız var. Bunu başaracağız. Cumhur İttifakı olarak Milliyetçi Hareket Partisi zaten kendi hazırlıklarını yaptı, biz de hazırlıklarımızı tamamladık. Bu hazırlıkları bir araya getirerek inşallah güçlü bir anayasa oluşturacağız.”
Son olarak 15 Temmuz sonrasında sivil-asker ilişkilerinde atılan adımlar hakkında konuşan Erdoğan bir süre önce teğmenlerin yemin törenindeki kılıçlı gösterisine değindi. ‘Bu olayın birkaç kendini bilmez tarafından çıkarıldığını’ savunan Erdoğan bu kişilerin ‘hak ettikleri cezayı alacağını’ belirtti. “Burası kendini bilmezlerin at oynattığı bir meydan değil. Bu ülkeyi bu tür olaylara bırakmayacağız” diyen Erdoğan gerekli tedbirlerin alınacağını vurguladı.