ABD Seçim Günlüğü: Amerikan işçi sınıfı neden Cumhuriyetçileri tercih ediyor?
Sosyal medyadaki hareketlilik ve değişim sandıklara beklendiği kadar yansımadı. Prof. Dr. Emel Şerife Baştürk, Türkiye'de seçmenlerin yüz yüze iletişime değer verdiğini anlattı ve 1990'lı yıllarda Refah Partisi'nin kullandığı tekniği örnek gösterdi.
Türkiye’nin kilitlendiği seçimlerden 14 Mayıs’ta sonuç çıkmadı ve seçimler ikinci tura kaldı. 28 Mayıs’ta gerçekleşecek seçimlerde oy oranında değişiklik olup olmayacağı merak edilirken partilerin seçim stratejisi de gündemde. Siyasal iletişimciler de siyasi partilerin ve cumhurbaşkanı adaylarının söylemlerini ve propaganda tekniklerini yorumluyor. Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emel Şerife Baştürk de partilerin seçim sürecinde kullandıkları iletişim tekniklerini değerlendirdi ve yüz yüze iletişimin önemine dikkat çekti.
Yaptıkları araştırmalara ve ilk tur seçim verilerine göre sosyal medya ve diğer çalışmalardan daha çok, seçmenle yüz yüze iletişime geçen adayların başarılı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Baştürk, geçmiş yıllarda partilerin seçim öncesi çalışmaları ve buna bağlı olarak elde ettikleri sonuçları değerlendirdi.
Prof. Dr. Baştürk, Türkiye’de halkın yüz yüze iletişimden çok etkilendiğini vurguladı ve medya her ne kadar güçlü olsa da özellikler bu seçimlerde sosyal medyanın da öne çıktığını ifade etti. Ancak Prof. Dr. Baştürk, Türkiye seçmeninin dokunabildiği bire bir iletişim kurabildiği adaylara daha fazla meylettiğini vurgulayarak “Bize araştırmalar da bunu gösteriyor. Yine görüyoruz mesela 1990’lı yıllarda Refah Partisi, ‘Canvassing’ tekniğini uygulamaya başlayan ilk siyasi partidir ve çok başarılı şekilde yürütmüştür bunu. Çünkü iyi bir örgüt yapısı gerektirir ‘Canvassing’ tekniği. Kapı kapı dolaşmak, evlere gitmek, seçmenle bire bir diyalog kurmak çok kolay bir şey değildir. Örgütleri güçlü olan partiler ya da adayın bizzat kendisi bunu yapar. İmamoğlu’nun bir önceki İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde yaptığı gibi, mesela ilk sahaya inen isim oydu. Yine bize araştırmalar gösterir ki, seçmene ilk ulaşan aslında daha avantajlıdır. Diğer partiler, belki daha sonra sahaya inebilirler ama seçmene ilk ulaşanın daha avantajlı olduğunu görüyoruz. Tabii bu seçimlerde ne olacak? Onu bilmiyoruz. Birlikte göreceğiz” dedi.
İnsanların medyaya olan güveninin kaybolduğunu söyleyen Prof. Dr. Baştürk, “Araştırmalar bize şunu gösteriyor ki, insanların giderek medyaya olan güveni azalıyor. Özellikle kitle medyasına olan güven azalıyor. Bu pazarlamada da böyledir. 1990’lı yıllardan itibaren insanlar herhangi bir reklamı izleyerek ürün satın almaya gitmiyorlar. Bu reklamı duyuyor, görüyor ve sonrasında çevresindeki tanıdığından bir tavsiye alırsa satın almaya gidiyor. Benzer bir süreç, seçmen davranışı için de geçerli. Zaten seçmen davranışıyla ilgili çalışmalar daha çok ürün pazarlamasındaki stratejilerden siyasete aktarılır. Bir siyasetçinin ya da adayın medyada yaptığı reklamını görüyorsunuz ama onunla bire bir iletişim kurduğunuzda bunun etkisi daha çok artıyor. Medyaya güvenin azalması ise Türkiye’nin bir sorunu ama aynı zamanda global de bir sorun. Özellikle seçim süreçlerinde medyanın manipüle edilebileceğini düşünen insan sayısı çok fazla. Bazı adayların, özellikle muhalif adayların ana akım medyada filtrelenebileceğini düşünüyor seçmen. O yüzden biraz daha güven azalmış. Bu güvenin azalması insanları sosyal medyaya yönlendiriyordu” diye konuştu.
Sosyal medyayla ilgili değerlendirme yapan Prof. Dr. Emel Şerife Baştürk, “Biz bu seçimde sosyal medyanın çok yoğun kullanıldığını gördük. Özellikle genç seçmen için yoğun kullanıldığını gördük ama sosyal medyanın da şöyle bir dezavantajı var. Burada da bir yankı odası oluşturuyor aslında. Bence bu seçimlerin sonucunda bunu bir kez daha anladık. Sosyal medyanın kendi algoritması, kendimize yakın olan hesapları ya da paylaşımları önümüze çıkartır. Yani siz bir konuda bir şey okuduysanız, bir reklam izlediyseniz, ne yapıyor sosyal medya? Size buna benzer içerikler sunuyor. Siz takipte olmasanız bile, önünüze çıkıyor. Dolayısıyla seçmen aslında sosyal medyada biraz o yankı odasının içine girdi gibi görünüyor. Hep bize benzer, kendi paylaşımlarımıza yakın paylaşımlarla karşı karşıya kaldık ve bu bir yanılsama yarattı. Yani bugün sandıklarda bunu gördük. Bunun bir yanılsama olabileceğini gördük. O yüzden adayların bunu iyi hesap edebilmesi gerekir. Tıpkı miting alanlarında toplanan kalabalığın bire bir sandığa yansımayacağı gibi, biz bugün sosyal medyadaki hareketliliğin, takibin, akımların yine sandığa bire bir yansımadığını gördük. Özellikle Türkiye gibi kişisel iletişim seven bir toplumda kapı kapı dolaşarak seçim çalışması yapma tekniğinin seçmene ulaşma konusunda en önemli yol olduğunu gösteriyor. Özellikle de orta yaş ve üzeri seçmen, yüz yüze iletişimden fazlaca etkilenir. Aslında genç seçmenin de bundan hoşlandığını söyleyebilirim. Orada adayların seçim minibüslerinden inip onlarla tokalaşması, birlikte oturup kahve içmesi, çay içmesi genç seçmenin de hoşuna gidiyor” dedi.