Fenerbahçe’de olaylı kongrede kılıçlar çekildi, Ali Koç ve Aziz Yıldırım altı yıl sonra canlı yayında tartıştı, seçim bugün
Cumhur İttifakı derbisinde Tayyip Erdoğan’ın tuttuğu Fenerbahçe ile Devlet Bahçeli’nin tuttuğu Karagümrük karşı karşıya geldi. Türkiye Yüzyılı’na Togg’la birlikte imza atması beklenen Arda Güler’in güzel oyunuyla kazanan Fenerbahçe oldu. Yazının yandaş bölümü bitti. Şimdi dönelim gerçeklere.
Bu maça bir algı operasyonu şart. O yüzden Cumhur İttifakı metaforunu devreye sokuyorum ki ilgi çeksin. Yoksa karşımızda ne okunacak ne seyredilecek bir müsabaka var. Hele o ilk yarı neydi öyle! Hava kötü, tribünler kötü, Karagümrük kötü… Fenerbahçe ise her şeyden kötü. Konuk ekibin maç sonundaki tebessümünü bozmayalım ama dün akşam “Soğuktu ve yağmur çiseliyordu”, “Issızlığın ortasında”ydık. Ve matematik paniğe mahal yok dese de, Sarı Lacivert ayaklardaki coşku Oblomov’un yaşam enerjisini andırıyordu. Velhasıl, boşa giden oy gibi bir galibiyet aldı Sarı Kanaryalar.
Bir Pazartesi/Ramazan/Olimpiyat Stadı tenhalığında oynandı müsabaka. Bu maça dair anı biriktirecek 1000 kişinin olmadığı bir ortamda. Oysa bu gözler futbolun gündemi ezdiği, onu yönlendirdiği hıncahınç günleri de görmüştü. Belli ki o günlerde değiliz. Tribünde anca Hüda Par mitingi izleyecek kadar taraftar var. Hatta Olimpiyat Stadı’nın dibindeki Huzur Camii’ne teravih için daha fazla insan gitmiş olabilir.
Sadece fiziki olarak değil, kafa olarak da maça bakan azdır. Fenerbahçe Ali Koç sezonlarının bir klasiği olarak gene kış dönümünde. Ha kırıldı ha kırılacak! Şimdilik sıçradı ama buradan toparlanır mı, Ata İttifakı’nın milletvekili çıkarma umudu kadar işte. Karagümrük’ü ise Andrea Pirlo (ve başkan Süleyman Hurma) dışında kimse o kadar da yakından takip etmiyor.
Yahu ilk 11’ler bile ilgi çekmesin diye kurulmuş olabilir miydi acaba? Arda Güler 11’de değil. İstanbul’un ‘artizan’ takımlarında forma giymiş Sofiane Feghouli, Adem Ljajiç, Kerim Frei, Colin Kazım yedek. Yeniden Refah’ın İstanbul 1. Bölge listesi bile daha ilgi çekici olabilir.
Maç da kendi rolünün hakkını verdi ve kendisini izletmek için kimsenin motivasyonu yokmuş gibi başladı. Oysa ikinci yarının biraz olsun gideri vardı, ama başrol oyuncularının sezonun ortasında zuhur ettiği bir diziye kimse o kadar tahammül edemez. Tam tribündekilerin sayısıyla ekran başındakilerinin sayısı birbirine yaklaşırken hızlanan maçın galibi Fenerbahçe oldu. Sanırım kendisinin bile beklemediği gollerle aldı galibiyeti sarı kanaryalar.
Şimdi taktı diyeceksiniz… Ama maç bazen insanın futbol sevgisini sınayan bir seviyede oynandı. İkinci yarının kısa bir bölümü hariç. En sevdiğimiz ‘Masa Başı Ligi’ bile paslanmış gibiydi. Hakem maçın ilk dakikalarında Fenerbahçe’nin bir golünü faulden (haklı olarak) iptal etti. VAR’a tenezzül bile edilmedi. Sözlü itiraz müessesesi dahi çalışmadı. ‘Penaltı korumalı mevduat hesabı’nda epey gol biriktiren Valencia, 63’te bir defa daha arz-talep dengesini bozmak istedi. ‘VARgıtay’ miskinlik kokan bir sürede onu da (gene haklı olarak) geri çevirdi.
Yazma görevi gereği sabretmenin selametini sanırım Miha Zajc’ın golüyle aldık. Sonrasında da Arda Güler girdi, maç hareketlendi, bilete teselli ikramiyesi vurmuş oldu.
Siyasetteki üç dönem kuralını uygulamak için harika bir ortam vardı dün. Zaten Ali Koç futbolda bunu çok iyi uyguluyor. İlk 11’de son üç sezona Sarı-Lacivertli formayla başlayan sadece üç oyuncu var. Golü yiyince Altılı Masa gibi devrildiler zannettik. Ama yine de kazanmayı başardılar.
Takıma dair analizlerde analojinin dibine vurarak bitirelim mi? Arda’da bir TİP havası var. İnanılmaz bir ışık saçıyor ama kondisyonundan emin değiliz. Defansta dökülen Samet Akaydın Zafer Partisi tadı veriyor. Niye var niye yok anlaşılmıyor. Altay’ın da İyi Parti’yi andırdığı kesin. Saç baş yoldurduğu da oluyor, önemli hamleler yaptığı da. Jorge Jesus, demodeliği ve gerginliğiyle Devlet Bahçeli’ye taraftarı olduğu Karagümrük’ten daha çok selam çakıyor. Enner Valencia’nın CHP olduğu aşikâr. Olmadık işler başardı bu sezon. Ama penaltı kaçıracak korkusu hep yüreklerde. Ferdi bu takımın ‘emeği ve özgürlüğü’ olabilir. Takımın yıldızı olmayabilir ama her şeyi onun performansı belirliyor. Mansur Yavaş’la Ekrem İmamoğlu çift forvet oynasa bile Fenerbahçe’den olmayacak gibi duruyor. (Bu konuda Millet İttifakı’ndan ayrılıyorlar diye umuyorum.) O yüzden Ali Koç’un dilinde ne “Sana söz yine baharlar gelecek” ne de “Yaparım bilirsin” ezgileri var. Muharrem İnce ile dertleşmek işe yarayabilir belki.