Beşiktaş, TFF’nin deprem kararı için UEFA’ya giderse ne olur?
Sarı-Kırmızılı ekipte o kadar yıldız var ki, her biri farklı zaman dilimlerinde ortaya çıkmasını biliyorlar ve derdi tasayı hallediyorlar. Zaten kimse çıkmasa Arjantinli Mauro Icardi gibi çok çok özel bir varlık var.
Süper Lig’in ‘Apertura’ kısmının dokuzuncu basamağında futbolumuzun iki köklü çınarı dün Rams Park’ta karşı karşıya gelirken ev sahibinin amacı serisini sürdürmek, konuk ekibin derdi ise geriye düştüğü şampiyonluk yarışında en azından moral-motivasyon olarak tutunmaktı. Bu dengeler içinde başlayan mücadelede favori taraf elbette Galatasaray’dı.
Lakin teknik direktör değişikliği, yönetime olan tepki, yeni transfere güvensizlik gibi meseleler eşliğinde sahaya çıkan Siyah-Beyazlılar rakip ceza sahası içine pek giremese de oyun olarak ezilecek bir görüntü sunmadı başlarda. Nitekim Ghezzal’ın çok uzaklardan kullandığı serbest vuruşuyla da Sarı-Kırmızılıların kale direğini yokladı bile. Okan Buruk’un öğrencileri ise Zaha, Kerem ve Icardi’yle şans yakalasalar da gol kaydına muvaffak olamamıştı.
Derken konuk ekibin defansı dengeyi bozmaya kararlı (!) hareketlerde bulunmaya başladı. Nitekim böylesi bir kaotik çıkışta kaptırılan top, puslu-pussuz her türlü havayı seven bir büyük golcünün hünerlerini bir kez daha hatırlatması ve ev sahibinin 1-0 öne geçmesiyle sonuçlandı. Icardi attığı golün ardından bir de rakip takımın kalecisine kırmızı kart gördürttü ve maçın bütün seyrini değişmesini sağladı. Mert Günok’un atılmasıyla 30’dan sonra artık Siyah-Beyazlılar 10 kişiydi.
Beşiktaş geçen sezon 10 kişi kaldığı Fenerbahçe derbisinde Kadıköy’den 4-2’lik galibiyetle ayrılmayı bilmişti lakin aynı takım kimliğini bu sezon pek de ortaya koyamıyordu. Ayrıca önümüzde net bir yaşanmışlık vardı; Konfederasyon Ligi mücadelesinde 2-0 önde götürdüğü maçta Rosier’nin atılmasıyla eksilmişler, 81’den itibaren gardları düşmüş ve sahadan 3-2 mağlup ayrılmışlardı. Zaten o maç ‘İkinci Şenol Güneş dönemi’nin de son noktası olmuştu. Yani geçen sezon eksildikçe çoğalan görüntü bu sezon arz etmiyordu. Nitekim ilk yarı rakip ceza sahasına girme sayıları Galatasaray 20, Beşiktaş ise 0’dı.
Bu istatiksel verilere karşın Buruk’un öğrencileri organize bir oyun ortaya koymaktan ziyade ‘Halı saha topçuları’ misali alan gidiyor ve “Golü ben atacağım” hissiyle son vuruşlarını yapıyor ama sonuç alamıyordu. Haliyle bu tablo konuk ekibin ayakta durma çabasını güçlendiriyordu. Teknik sorumlu Burak Yılmaz’ın ikinci perdeyle birlikte sahaya sürdüğü isimlerden Alex Oxlade-Chamberlain, takımına dinamizm getirdi, oyunu tuttu ve 69’da da beraberlik golünü kaydeden isim oldu. Ve fakat Amir’in neden olduğu penaltı ve ‘Arjantinli büyük usta’nın kullandığı atışla gelen gol maçın skorunu da resmileştiriyordu.
Dünkü derbi Galatasaray cephesinden bakıldığında kayıpsız geçilen onca viraja rağmen bir türlü oturmayan bir oyun kurgusunun da ifadesiydi bence. Okan Buruk’un ikinci sezonunda bile bana kalırsa halledemediği çok şey var ama futbol bir sonuç oyunu ve maçlar kazanıldıkça, dönemeçler alındıkça bu tür zaaflar pek mesele edilmiyor. Çünkü Sarı-Kırmızılı ekipte o kadar yıldız var ki, her biri farklı zaman dilimlerinde ortaya çıkmasını biliyorlar ve derdi tasayı hallediyorlar. Zaten kimse çıkmasa Mauro Icardi gibi çok çok özel bir varlık var ve ağırlığını az biraz hissettirse tribünleri, televizyon karşısındaki milyonları, özetle bütün camiayı büyük bir hayal ve mutluluk dünyasının içine çekiveriyor. Dün maçın takımı açısından üç önemli ‘resmi’ notunda onun imzası vardı; iki golü attı, bir de Mert Günok’u attırdı… Öncelikli olarak sırıtan isim ise Angelino. Bu kadar isabetli transferleri yapan bir vizyonun yılların derdi olan ‘Sol bek’ bölgesine savunma özelliği en sonda olan bir futbolcuyu alıp monte etmeye çalışması nasıl bir mantıkla açıklanabilir, bilemiyorum. Nitekim İspanyol oyuncu dün yenen golde ortayı yapan Rosier’yi engelleyemeyen isimdi.
Öte yandan maça sonradan dahil olan Mertens de lütfedip oynayanlar arasındaydı. Oysa Belçikalı orta saha ve Barış Alper eksik rakip karşısında basit ‘al-ver’lerle oyunu dinlendirecek ve takımı rahatlatacak iki önemli yapı taşıydı ama bunu başaramadılar. Ve tabii ki Bakambu. Demokratik Kongolu forvet hatırlanacağı üzere Pro Suudi Ligi’ne gidecekken alınıp kadroya katılmıştı. Lakin geçmişte Bursaspor ve Villareal’deki dikkat çekici performanslarıyla hatırladığımız oyuncunun ‘Veteran takımları’nda bile oynayacak hali yok gibi…
Umarım dünkü dağınık görüntü ve düşük enerji Bayern Münih karşısında tekrarlamaz yoksa ‘Üstün Alman teknolojisi’ haddinden fazla kalp kırıklığı yaşatabilir…
Beşiktaş cephesine gelince; uzun süre 10 kişi oynadıkları mücadelede gayretkâr, azimli ve yenilgiyi kabul etmeyen bir görüntü sundular. Lakin kötü defansif hamleleri, top çıkarmadaki beceriksizlikleri rakibin işini kolaylaştırdı. Yine de Galatasaray’ın galibiyetini sağlayan penaltı vuruşuna sebep olmasalar maçı berabere bitirmeleri ihtimal dahilindeydi. Ve o zaman da ‘10 kişiyle gelen beraberlik destanı’ türünden yazılar kaleme alınacaktı ki, kuşkusuz ben de böyle yazacaktım! Ve ardından ‘Teknik sorumlu olarak çıktığı ikinci maçında Okan Buruk’un takımını durduran Burak Yılmaz’ türü cümleler kullanacaktık. Sonuçta Siyah-Beyazlılar eksik kalmalarına rağmen çoğalamadılar ama alkışı hak eden bir mücadele ortaya koydular…
Sarı-Kırmızılılar ise lig tarihinde ‘Şampiyonluk’ görmüş üç rakibini (Trabzonspor, Başakşehir ve Beşiktaş) yenmiş olarak yoluna devam ediyor ve bu sezonki en önemli ‘yarıştaşı’ Fenerbahçe’yle Süper Lig’i domine etmeyi sürdürüyor.
Yeri gelmişken, üç gün önce de kaleme aldığım yazıda ‘Süper Kupa’nın yeri henüz kararlaştırılmamıştı ve naçizane ben Samsun ya da Ankara’yı adres göstermiştim. Ama bu aralar sakalım da olmasına rağmen sözüm dinlenmiyor (!), federasyon daha önce de dillendirilen Suudi Arabistan’da seçeneğinde karar kıldı. Cumhuriyetimizin 100’üncü kuruluş yılında bu seçimin doğruluğuna daha önce de itiraz etmiştim, maç gününe kadar da itirazlarımı sürdüreceğim. Bu konuda söz konusu iki kulüpten nasıl bir gerekçe sunulacağına dair merakımı da koruyorum.
Meslektaşım Mert Aydın, kararın açıklanmasından sonra şu tweet’i atmıştı: “Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü, Cemal Kaşıkçı’nın Türkiye’de katlinin 5’inci yılında Süper Kupa maçı Suudi Arabistan’da yapılacak. Başlık Sergio Leone’den gelsin: Birkaç dolar için.” Aynı zamanda ‘Sinema yazarı’ kimliğiyle sevgili Mert’e şöyle seslenmek isterim: Spaghetti Western’lerinin büyük yaratıcısı Leone’nin bir diğer yapıtı ‘Bir Avuç Dolar’ da meseleye ilişkin farklı bir başlık olabilirdi…