Türkiye, Avrupa yolunda Portekiz’i aşamadı
Tamam, sporu seviyoruz. Ama hangi sporu, nasıl seviyoruz? Bu mevsimde bile futbolu, transferleri mi takip ediyorsunuz? Ya da Alcaraz’ı seyrederken bile ahkam mı kesiyorsunuz? Kadınlar Futbol Dünya Kupası’na, Kırkpınar’a ya da Gazi Koşusu’na bakmadan spor sevilir mi?
Epey zaman önceydi. Çelik’in popüler zamanlarıydı. Yer gök ‘ateşteyim ateşte’ diye inliyordu. Ama asıl hatırımda kalan şuydu. Doktora seviyesinde bir eğitimi vardı Çelik’in yanlış hatırlamıyorsam ve her yerde ‘kültürlü’ oluşundan bahsediyordu. Yine de dönüp dolaşıp aynı yere geliyor, her şeyi Atatürk’le anlatıyordu. Bu karikatürize durumun zirvesi Mazhar Alanson’un ona “Atatürk nasıl?” diye sormasıydı. Bir röportajında da “Günde 300 sayfa kitap okurum.” diyordu. Abartı indirimiyle bile epey okuyordu adam. O günlerde durumun farkına vardım ben: Ne kadar okuduğundan ziyade ne okuduğu önemli, değil mi?
Şu sıralar birisi dese ki size, “Sporla çok ilgileniyorum. Sabah akşam izliyorum, okumalar yapıyorum.” Ne beklersiniz? Geniş bir spor kültürü? Oysa ‘Çelik sendromu’ olabilir. Elde çekiç, her şeyi çivi gibi gören bir akılla, belki de sadece aynı yere bakıyordur.
Açalım. Şu sıralar hangi gündem sizi içine alıyor? Art arda patlatılan transferler mi? Avrupa’daki muhtemel rakipler mi? Teknik adamların yeni stratejileri mi? Yoksa bir başka spor ilgisi mümkün mü?
Voleybol Milletler Ligi şampiyonluğunu daha yeni kutladık hep beraber. Voleybolcu kadınlar her zamanki gibi öncü ve örnek oldular. Üstelik pek çok toplumsal meseleye de muhalif taraftan arka çıktılar. Onlarla ne kadar ilgilendiniz mesela?.. FIFA Kadınlar Dünya Kupası başladı. Futbolsuz dönemde harika bir adres. Her kupada daha da artan bir ilgi ve kalite var üstelik. Okuyor musunuz kim iyi, kim favori diye?.. Geçen hafta Wimbledon’da inanılmaz bir maç çıkarıp Cokoviç’i yenen Alcaraz’ı takip etmişsinizdir. O final sonrasında da ilginizi çekecek mi genç İspanyol?.. Manş Denizi’nin diğer tarafında son yılların en iyi Fransa Bisiklet Turu oluyor belki de. Pogaçar-Vingegaard rekabeti zirve yapmış durumda. Her gün ortalama beş saatlik yayın süresi var. Bir yarım saatinizi bile ayırabildiniz mi?..
Kendi yıldızlarımıza bile o kadar bakmayız ki biz? Mete Gazoz ne alemde mesela? En son Tokyo’da bırakmıştınız değil mi onu? Ya kadim Osmanlı sporu Kırkpınar? Değişen statü, değişmeyen ağalar falan… Kim kazandı, hikayesi ne, bilmek güzel olmaz mı? Cumhuriyet’in ilk büyük spor olaylarından Gazi Koşusu? Sahi neler yaşandı o iki buçuk dakikada?
Bu pazar Dünya Yüzme Şampiyonası başlıyor. Çok yakında atletizm versiyonunu da izleyeceğiz. 2024 Paris Olimpiyatları öncesi en büyük yıldız adaylarının sükse yapacağı şampiyonalar bunlar. Ne kadar radarınızda? Futboldaki en kıytırık dedikodu bile gündemin baş köşesine yerleşirken sporseverlerin nefes alması için harika bir zamandayız ve diğer sporlar biraz olsun ilgiyi hak etmiyor mu?
Bu işin bir veçhesi. Buna benzer çok yazı yazdım ben. O günlerden bugünlere hiç değilse bir parça mesafe kat ettik, kabul edelim. Ama şimdi de daha asap bozucu bir mesele zuhur etti. Eskisine göre çok daha fazla takip ediliyor ‘diğer’ sporlar. Kötü olansa şu: Tüm bunları kabaca takip eden ama futbolsever gibi izleyen bir kitle ortaya çıktı. Asıl can sıkıcı olanlar da onlar. Misal Guidetti’ye yıllarca had bildirdi bunlar. İtalyan hoca toptan anlamıyor deyip dayılandılar. Alcaraz’dan hemen bir Nadal çıkardılar. Daha bunun Agassi’si, Sampras’ı falan var demiyorlar. İlk tökezlemesinde de tepesine çökecekler muhtemelen. Bundan bi’ şey olmaz, forehand’leri zayıf, şampiyonluk ağır geldi vesaire…
Her an izleseler, Mete Gazoz eski formunda değil, diyebilirler mesela. Olimpiyatlarda karışık takım partneri Yasemin Ecem Anagöz’ün erken bırakma kararını eleştirebilirler. Formuyla 1’le ilgili zaten çoktan yapmışlardır “tadı kaçtı sezonun” tespitini. Araba yarışıyor pilot değil diye de yapıştırmışlardır.
Kadınların futbol oynamasına da pek tahammül edemezler. Dünya Kupası’nı izlerken pozisyonlara ve gollere değil, dedikodulara odaklanacaklardır. Ya da beceriksiz bir hareket görmek ve sosyal medyada paylaşmak için fırsat kollayacaklardır.
Onlar sabah akşam sporla ilgileniyor aslında. Ama kendi meşreplerince. Maço, saldırgan, indirgemeci, buyurgan bir ilgi bu. Had bildirmeye bayılan, her şeyi ‘çözen’, iki izlemeyle yetenek keşfedebilen bir yaklaşım. Çelik’in okuduğu kadar kitap okuyamamışlardır eminim. Ama takip ettikleriyle epey birikim yaptıkları kesin.
Bir sporu az bilmek, sonradan keşfetmek, biraz olsun ilgi göstermekte asla bir problem yok bu arada. Voleybol izlemeye ilk defa başlayan biri de Ebrar’dan, Vargas’tan, Zehra’dan etkilenebilir. Atletizme şöyle bir bakan göz de ilgi çekici bir şeyler söyleyebilir. Yeter ki yaklaşım makul olsun. Hayatı nasıl aşağılıyorsa sporları da öyle aşağılayan ya da hayattaki takıntıları neyse oyuna bakarken de aynı takıntıları üretenlerin bir bakış açısı gerçekten çekilmez geliyor insana.
Salihane bir merakla ne derdimiz olabilir. Yedi ölümcül günahtan kibir olmasın yeter.