Haftanın grafik romanı: Uyumsuz bir hayatın koridorlarında…
1971’de Ertuğrulgazi Mesken Spor Kulübü olarak kurulan takımın ismi ‘Dinamo Mesken’e dönüştü. 12 Eylül faşizminde takımın oyuncuları ‘muhalif’ kimlikleriyle cuntanın gadrine uğradı. Yusuf Anavatan ve Ahmet Karanfil, Dinamo Mesken'in hikayesini belgeselleştirdi.
1973-74 sezonu… Brian Birch’le üç sezon üst üste şampiyon olan Galatasaray artık bir ‘es’ vermek zorunda kalıyor ve bir zamanların ünlü futbolcusu (‘Ölü yaprak vuruşu’ denilen bir özel vuruşun da patentine sahipti!) Waldir Pereira ‘Didi’nin çalıştırdığı Fenerbahçe ipi göğüslüyordu. Sarı-Lacivertliler, Brezilyalı teknik direktörüyle Türkiye Kupası’nda da finale yükseliyor, rakibi Bursaspor’u da 0-1 ve 3-0’lık sonuçlarla yenerek sezonu ‘çifte kupa’yla kapatıyordu. Bu durumda ertesi sezon -artık tarih olmuş bir organizasyon sıfatına sahip- ‘Kupa Galipleri Kupası’na da Marmara’nın yeşil-beyazlı temsilcisi yollanıyordu.
Bursaspor ilk kez yaşadığı Avrupa serüveninde sırasıyla İrlanda’nın Finn Harps ve İskoçya’nın Dundee United takımlarını eliyor ve çeyrek finalde Dinamo Kiev’le eşleşiyordu. Sovyetler temsilcisi o yıllarda sadece Bursaspor için değil kıta Avrupa’sı için de kapalı kutuydu. Zorlu geçen maçlardan sonra turu atlayan Valery Lobanovsky’nin çalıştırdığı Dinamo Kiev oluyor, 1-0 ve 2-0’lık sonuçlarla yarı finale uzanıyorlardı.
Sovyet temsilcisinin oynadığı çağın ötesinde görünen futbol herkesin gözünü kamaştırmıştı. Bu farklı tarz ve teknikten etkilenenler arasında Bursa’nın bir amatör kulübüne gönül vermiş futbolseverler de vardı. Ki bu kulüp, sağın her daim hâkim olduğu eski Osmanlı payitahtı kentin ‘solcu’ mahallerinden birinde kurulmuştu. Naçizane 1972 sonu Bursa’ya taşınan bizimkiler Davutkadı’da oturuyordu ve çocukluğum bu mahallede geçmişti. Lineer bir çizgi olarak düşünülürse Davutkadı’dan sonra Yeşilyayla, ardından da Ertuğrulgazi Mesken gelirdi. Söz konusu amatör kulüp işte bu mahallenin takımıydı ve kulübe gönül verenler, solcu kimlikleriyle gittikleri maçta çok etkilendikleri SSCB ekibinin ismini kendilerine lâkap olarak benimsediler. 1971’de Ertuğrulgazi Mesken Spor Kulübü olarak kurulan takımın ismi artık ‘Dinamo Mesken’e dönüşmüştü.
Takım, mahallenin emekçi kimliğine denk düşen bu yeni ismiyle yeni bir geleceğe yelken açarken dönemin siyasal kargaşası ve kaotik yapısı içinde sağ çevrelerin ve sistemin hedefi haline geldi. Artık özellikle de deplasmanda ev sahibi takım taraftarları onlara yönelik “Komünistler Moskova’ya” şeklinde tezahürat yapıyordu. Türkiye’nin o acılı yıllarında ‘Dinamo Mesken’ kendisini futbol yoluyla ifade edip aynı zamanda siyasal bir renk olarak da sahalarda değişik bir rüzgâr estirirken sistemin kitlelere dayattığı baskı, zulüm, işkence gibi anti-demokratik yöntemler takımın oyuncularına da uğradı… Derken 12 Eylül faşizmi ülkenin kapısını çaldı. Geniş kitlelerle birlikte takımın oyuncuları da ‘muhalif’ kimlikleriyle cuntanın gadrine uğradı; kimi gözaltına alındı, hapis yattı, işkenceden geçti… Sistem sadece takımı değil yöre halkını da cezalandırdı, ‘solcu’ kimliğe sahip birçok aile oturduğu sosyal meskenlerden çıkartıldı. Siyasi erkin gözüyle bir tür dağıtma-temizleme operasyonuydu bu. Kulüp de 1982’de siyasi gerekçeler eşliğinde kapatıldı…
Bu arada takıma dair bir de özel notu aktarayım; ‘Dinamo Mesken’in o dönem genç bir amigosu vardı ve taraftarların kendine özgü tezahüratlarını, marşlarını tribünde o yönlendirmekteydi. Bu marşlardan biri onun izcilik döneminde öğrendiği bir marştı ve sözleri şöyleydi: “Nona nonanda fişka, fişkamini solamini ovakka vakamini fişkamini solamini ovakka vak!!!” O amigo, günümüz Türk sinemasının en iyi aktörlerinden biri olan Erkan Can’dı. Ki kendisi, bence sadece bizim sinemamızın değil, dünya sinemasının da en iyi futbol filmlerinden biri olan, Serdar Akar imzalı ‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’ın oyuncularından biriydi ve orada anlatılan Bursa Amatör Ligi takımlarından Esnafspor’un kalecisi Suat’ı canlandırmıştı.
‘Dinamo Mesken’in bu aktarılmaya, kulak kabartılmaya değer öyküsü, takımın yaşadığı gelgitler, futbol odaklı sosyolojik serüveni daha önce kimi haberlere, söyleşilere ve 2015’te, Ankara Salt Ulus’ta Ege Berensel’in düzenlediği bir sergiye konu oldu.
Bu öykü şimdilerde de Bursalı iki genç sinemacının çektikleri bir belgeselle perdeye taşınıyor. Yusuf Anavatan (Uşak Üniversitesi Radyo TV Sinema Bölümü mezunu) ve Ahmet Karanfil’in (Erciyes Üniversitesi Sinema TV Bölümü mezunu) ortak imzalarını taşıyan çalışma kulübe ve döneme ait anılara, yaşanmışlıklara sahip bir grup insanın anlatılarından, anekdotlarından, dönemin siyasi havasının kendilerinde bıraktığı ruhsal ve fiziksel tortuların yansımalarından oluşuyor. ‘Dinamo Mesken’ adını taşıyan bu yapım, kapanış töreni salı gecesi gerçekleştirilen ‘İstanbul Film Festivali’nin ‘Ulusal Belgesel Yarışma’ bölümünde Türkiye prömiyerini yaptı ve ilk kez seyirciyle buluştu.
Film 30 dakika. Öncelikle bu kısa süre dolayısıyla insan izledikten sonra “Keşke daha uzun olsaydı” diyor. Öte yandan anlatılan öykü uzak bir zaman dilimine ait; yani 45-50 yıllık bir süre bu… Dolayısıyla o zamana ait görüntü bulmak çok zor, en önemli kaynak elbette ki gazete küpürleri. Ve de halen hayatta olan ve o günleri hatırlayan insanlar… Anavatan-Karanfil ikilisi de eldeki bu materyallere başvurmuş ve filmlerini bu unsurlarla oluşturmuşlar… Ben olsaydım en azından zamana oynamak adına işin futbol kısmına ve özellikle Dinamo Kiev-Bursaspor eşleşmesi bölümüne daha çok eğilirdim. O dönem Bursa’da olduğum için şu hâtıramı hiç unutmuyorum mesela: Bursaspor’un Dinamo Kiev karşısında Mart 1975’te iki maçta aldığı 1-0 ve 2-0’lık sonuçların ardından Türk Milli Takımı, Nisan 1975’te Lobanovsky’nin çalıştırdığı ve yanılmıyorsam 10 futbolcusunun Dinamo Kiev’in oluşturduğu Sovyetler Birliği Milli Takımı’na karşı ‘Euro 76 / 6. Grup Elemeleri Maçı’nda karşı karşıya gelmişti. Bu maçı ‘Komünist komşumuz’ 3-0 almıştı. Söz konusu sonucun ardından Bursa’daki çocukların zihninden sözcüklere dökülen şu teşhis öne çıkmıştı: “Bursaspor, Milli Takım’dan daha güçlü!”
Festivalin kapanış töreninde yönetmenler Yusuf Anavatan ve Ahmet Karanfil’le tanışma ve muhabbet etme fırsatını buldum. Yukarıdaki eleştirilerimi kendilerini yönelttim. “Biz işin futbol kısmından çok sosyolojik ve ideolojik yanına dikkat çekmek istedik” dediler ve eklediler “İmkânlarımız kısıtlıydı, bütçemiz doğrultusunda bir iş çıkarttık.” Ellerine sağlık…
‘Dinamo Mesken’ izledikten sonra sinematografik yanlarını bir tarafa bırakıp duygusal anlar yaşıyorsunuz, hadi ben çocukluğu o yörede geçen ve o yılları hatırlayan biriyim, eğer futbolu, onun amatör ruhunu seviyorsanız ve hele hele kalbiniz her şeyiyle ‘solda’ atıyorsa bu proje sizi bir değil, birçok yerinizden yakalıyor. Peki ‘Dinamo Mesken’i nasıl izleyebilirsiniz? Filmin festivallerdeki yolculuğu sürecek. Umarım Adana, Ayvalık, Antalya, Ankara gibi duraklara uğrar. Sonrasında da mesela MUBİ’ye yolu düşer ve daha çok insana ulaşır… Yolculuğu uzun, izleyeni, üzerinde düşünüp taşınanı, fikir belirteni çok olsun… Filmin kareleri arasında Erkan Can’ın (en üstteki görsel) o gencecik haliyle önümüze gelen karesi de bence çok değerli bir kadraj olmuş…
Bilgi notu: Belgeselde Erkan Can, Vedat Vermez, Tunçkanat Yeğin, Ertuğrul Kanşay, Rıdvan Arı, Ali Nihat Irkörücü, Hayri Ilgın, Ahmet Karataş, Demir Tekin Gökçe, Ömer Severgün ve Ahmet Çelikkollu gibi isimleri, hatıraları ve anekdotları eşliğinde izliyoruz.