Ali Koç’tan Aziz Yıldırım’a teşekkür
Türkiye'deki transferlerde henüz KAP bildirimleri yokken, yetiştirme bedeli ödenmezken, hatta 'Holosko artı bir miktar para' deyimi henüz literatüre bile girmemişken genç kuşağın pek aklının alamayacağı garip hikayeler yaşandı.
Transfer, futbolun saha dışındaki en büyük heyecanı. Her sene liglerin tatile girdiği zamanlarda oyuna olan ilgiyi diri tutan, kulüplerin renklerine bağladıkları oyuncular, rakiplerinin elinden kaptıkları yıldızlar ile adeta taraftarlarına gol sevinci tattırdıkları, elden kaçırılan futbolcular ile de mağlubiyet hüznünü yaşattıkları bu curcunalı süreç, ülkemizde profesyonelliğe geçişten bu yana artan bir para hacmi ve rekabet ile sürüyor. Futbolun endüstrileşmesi, FIFA ile UEFA’nın müdahaleleri ve teknolojinin gelişimi, bilgiye ulaşımın kolaylaşmasıyla transfer günümüzde kağıt üzerinde de olsa daha sağlıklı bir çerçeveye oturtuldu. Henüz KAP bildirimleri yokken, yetiştirme bedeli ödenmezken, hatta “Holosko artı bir miktar para” deyimi henüz literatüre bile girmemişken genç kuşağın pek aklının alamayacağı garip hikayeler yaşandı. Onlardan bir bölümü derledim sizler için.
Transferin aktörleri her zaman oyuncular ve kulüpler olmazdı bizim memlekette. Siyasetçiler, mafya babaları ve hatta komutanlar da girmiştir işin içine. Türkiye’de görülen bir başka vaka da futbolcu kaçırmalarıdır. İki cümlede sıraladığımız tüm unsurların bir araya geldiği hadise de Cemil Turan’ın transferidir. 1966-1968 yılları arasında Sarıyer’de forma giyen Cemil, üç büyüklerin dikkatini çekmiştir. En net hamleyi yapan da Galatasaray olur. Efsane isim Metin Oktay’ın da dahil olduğu bir operasyonla bir süre İzmir’de misafir edilen golcü futbolcunun İstanbul’a dönüşte sarı-kırmızılı takıma imza atacağı düşünülmektedir ama aradan geçen zamanda kulüpler arası pazarlıklardan sonuç çıkmayınca Sarıyer, Cemil’i İstanbulspor’a vermiştir. Çünkü o zamanlar topçuların üzerindeki tüm haklar kulüplerin elindedir ve sözleşmesi bitenlerin dahil hareket kabiliyeti çok sınırlıdır. Tüm dünyada bu durumu değiştirecek isim olan Belçikalı Jean Marc Bosman ise henüz dört yaşındadır. 1972’de Fenerbahçe ile Galatasaray, Cemil Turan için sert bir kapışmaya girer. İstanbulspor’un niyeti futbolcuyu sarı-kırmızılılara vermektir ama dönemin ünlü kabadayısı Kasımpaşa Başkanı Sultan Demircan, Fenerbahçe Asbaşkanı Emin Cankurtaran’ın ricasıyla devreye girer. Arkadaşı olan Cemil’i Fenerbahçe için kaçırır, villasında saklar. İstanbulspor Başkanı Nirun Şahingiray’ı silahla tehdit eder ve hapse girer. Cezaevinden de yılmaz, sürece müdahil olmayı sürdürür. Sonunda da Cemil Turan, sarı-lacivertlilere imza atar. İddiaya göre dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur da işin içine girmiş ve İstanbulspor’a futbolcuyu Fenerbahçe’ye satmaları yönünde “telkinde bulunmuştur”. Hatta Batur, hapis sonrası yaptığı iş için aldığı parayla yetinmeyerek fazlasını isteyen, aksi takdirde Cemil’i yine kaçıracağını söyleyen Demircan’ın sarı-lacivertlilerin Kızılcıhamam kampını basacağı öğrenilince ünlü kabadayıya karşı bölgeye asker göndertir. Yıllar sonra benzer olay yaşanır ve Galatasaray’ın anlaştığı Sarıyerli Rıdvan Dilmen, Fenerbahçe tarafından kaçırılıp dümeni son anda Kadıköy’e kırar. Galatasaray bu iki olayın rövanşını ezeli rakibinin golcüsü Hasan Vezir’i kaçırıp renklerine bağlayarak alacaktır.
Ülkemizin askeri ve siyasi hayatında önemli bir figür olan Muhsin Batur’un gönül verdiği renkler için yaptıkları bunlarla sınırlı değildir. Edebiyatçı Enis Batur’un babası olan ünlü komutan, 1973 yazında bu kez Gençlerbirliği’nin oyuncusu İhsan Kavak’ın Fenerbahçe’ye transferinde rol üstlenir. Yalçın Doğan’ın Fenerbahçe Cumhuriyet isimli kitabında anlattığına göre futbolcunun lisansının çıkarılması için verilen sürenin son gününde federasyona giden sarı-lacivertliler, İhsan’ın genç milli takımda oynaması için iki yaş küçültülmüş hüviyetinin kabul edilmemesi üzerine büyük bir şok yaşar. Futbolcunun kütüğe yazılı olduğu yerden nüfus suretinin çıkarılması gereklidir. İhsan’ın kütüğü Urfa’dadır. Vakit daralmaktadır. Son çare olarak Muhsin Batur’a telefon edilir. Paşa, gerekli emirleri verir. Mürted Askeri Üssü’nden kalkan bir jet, Urfa’da havalimanı olmadığı için Diyarbakır’a iner, orada bekleyen jip konuyla ilgilenen yüzbaşıyı Urfa’ya ulaştırır. Zaten valiliğe de haber salınmış ilgili evrak hazırlatılmıştır. Alınan belge aynı yolla Ankara’ya döner ve işlem zamanında gerçekleştirilebilir. Bu kadar emekle alınan İhsan’ın Fenerbahçe’de sadece 5 lig maçı oynaması ve tıpkı transferi gibi İhsan’ın FB kariyerinin de jet hızıyla bitmesi olayı daha da trajikomik hale getirecektir.
Bir de yanlış oyuncu alımı hikayeleri var. Bunlar büyük olasılıkla hurafe ama hatırlatmaktan zarar gelmez. 1986’da Fenerbahçe, Sakaryaspor’un forveti Aykut Yiğit’i renklerine bağlar. 1984-1985 sezonunun gol kralı olan bu futbolcunun transferi görünürde gayet normaldir. Ancak iddia o ki sarı-lacivertlilerin hedefindeki isim Sakarya’nın diğer Aykutudur. Yani çok yakından tanıdığınız Aykut Kocaman. Yine bir transfer mevsiminde Fenerbahçe yönetimi bir aracıyı Bursaspor’daki iki isimli oyuncunun işini bitirmekle görevlendirir, efsaneye göre. O da gider Ali Nail yerine Ahmet Suphi’yi alır. Transfer edilecek futbolcunun ismi neden bu kadar şifreli söylenir muamma elbette. Bu iki hikaye de gerçeğe hayli uzak tabii ama Fenerbahçe’nin Aykut Yiğit’in ardından Aykut Kocaman’a, Ahmet Suphi’den sonra da Ali Nail’e forma giydirmesi kafalarda minicik bir şüphe tortusu bırakıyor. Bir de Galatasaray cephesinde var böyle bir mevzu. İddiaya göre sarı-kırmızılıların İngiliz hocası Malcolm Allison bir Bursaspor maçında Sedat 3’ü çok beğenir ve yanındaki idareciye parmağıyla göstererek bunu istiyorum der. Fakat hocanın işaret ettiği topçuyu yanlış gören yönetici Cimbom’a Bursaspor’dan Tacettin’i getirir.
Bugün hayatta olmayan Aykut Yiğit ve Tacettin Ergürsel’i saygıyla anarak Can Kozanoğlu’nun harika kitabı ‘Bu Maçı Alıcaz’ sayesinde öğrendiğimiz daha garip bir yanlışlığa geçelim. Rivayet o ki Şahinoviç ismindeki Yugoslav bir futbolcu hem İzmit’in Karamürsel ilçesindeki akrabalarını görmek hem de oynayabileceği bir kulüp bulabilmek için uçakla İstanbul’a gelir. Havalimanında ‘İzmit, İzmit’ diye dolaşarak yardım isterken bir harflik sapmayla kendini İzmir uçağında bulur. İşin ilginci halen rotadan çok uzaklaştığının farkında değildir. Bu kez ‘Karamürsel, Karamürsel’ diyerek yardım arayışına başlar. Hayırsever vatandaşlarımızın desteğiyle bindiği taksi Şahinoviç’i Yeni Karamürsel mağazasının önüne götürür. Orada şaşkın şaşkın bakınırken karşısına çıkan bir futbolcu simsarı sayesinde Göztepe kulübüne gider ve sarı-kırmızılı İzmir ekibine imza atar. Şahinoviç’in yaşadıklarını ailesine, eşine, dostuna, Karamürsel’deki akrabalarına nasıl anlattığını bilemiyoruz ama dinleyenlerin ne kadar büyük hayret içine düştüklerini kestirmek hiç de zor değil. Bu noktada Şahinoviç’in kendini İzmir’de bulduğu için şanslı sayması gerektiği, bir zamanlar memleketimize gelen yabancıların uzun İstanbul gezileri yaptırılıp, sözleşme imzalatıldıktan sonra futbol oynayacakları kulüplerin bulunduğu, sosyal yaşam açısından çok da cazip olmayan şehirlere götürüldükleri de belirtilmeli.
Gelenler kadar bir de gelemeyenler var transfer öykülerinin içinde. Bu kategorinin tartışmasız lideri Miodrag Belodedici. Romanya’nın Yugoslavya sınırındaki Sokol köyünde doğan Sırp asıllı Rumen oyuncu, hayatımıza ilk olarak 1986’da Steau Bükreş’in Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazanmasıyla girdi. 1989’dan itibaren ise transfer haberleriyle gündemi meşgul etmeye başladı. Galatasaray yıllarca bu futbolcuyu almak için uğraş verdi. Sarı-kırmızılılar yorulunca Fenerbahçe görevi devraldı. Bu arada Belodedici bir de Kızılyıldız ile kupa kazandı. Çavuşesku rejiminden kaçıp Yugoslavya’ya sığınmasıyla ülkesi Romanya ile başının derde girmesi bizim de problemimiz olmadı. Topu oyuna çok iyi sokmasıyla tanınan başarılı bir liberoydu. Fakat yazık ki “bu iş bitti, tüm pürüzler giderildi, yarın, bilemedin öbür gün İstanbul’da” temalı onlarca habere karşın Türkiye’ye gelmedi. Bu işe en çok emek veren isim Galatasaray’ın yöneticisi Alp Yalman’dı. En büyük güvencesi de birlikte iş yaptığı Valentin adındaki Rumen iş insanıydı. Zaten eskiden transfer dönemlerinde böyle karakterlerle tanışılırdı. Bu isimlerin görevi transferde devreye girmekti. Özhan Canaydın’ın başkan olduğu dönemde transferde pürüz var ise ortağı Haim Fresco’nun devreye gireceği belirtilirdi transfer haberlerinde. İtalya’dan bir oyuncu alınacaksa eski bakan Hasan Celal Güzel’e benzerliğiyle tanınan Celalettin Bilgiç dalardı bir şekilde işin içine. Bu isimler de mazide kaldı.
Gelemeyenlere dönersek… Bir oyuncu var ki muhtemelen çok kişinin aklından çıkmıştır adı: St Gallen’li Ertan. Gurbetçi topçulara ilginin artmasıyla 1987’de Fenerbahçe’nin radarına giren bu oyuncunun adı 1991’e dek haberleri süsledi. İsviçre’nin St. Gallen takımında sağ bek olarak oynamaktaydı. Sarı-lacivertli kulübün hocaları, idareciler defalarca izledi Ertan’ı. Ama olmadı, bu transfer de bir türlü gerçekleşmedi. Kaderin bir cilvesi Ertan’ın iki üvey kardeşi de Türkiye’de oynadı. Bu futbolcular Fenerbahçe forması giyen Murat Yakın ile Galatasaray’a gelen Hakan Yakın’dı.
20 Ekim 2024 - Kırmızı-beyaz-siyah bir Anadolu hikayesi
13 Ekim 2024 - Lejyonerlerin tarihçesi: Dalgakıran, bombacı ve Sabri Mahir’in film gibi öyküsü
8 Ekim 2024 - Şampiyonlar Ligi müziği bu kez Galatasaray’ın kadınları için çalıyor
9 Ağustos 2024 - ‘Süper’ kolay olunmuyor! 67 yıllık harika hikayede yeni sayfa