Cim-bom’un potadaki kötü gidişi TOFAŞ karşısında da sürdü
Futbolun unutulmaz sol açığı Metin Kurt ölümünün 12. yılında anıldı. Yöneticiler tarafından aforoz edilen Metin Kurt'un hayatına yaptığı etkiyi eski futbolcu ve teknik direktör 'Metin Hoca' Ümit Metin Yıldız yeni kitabı 'Soyunma Odası'nda anlattı.
…Yani iki şişe ucuz şarap bir tarih yazabilir
Verdiğim tüm sözler bir anda uçabilir
Sıcak bir bira aşk sendikasında
Metin Kurt gibi yalnızız ceza sahasında…
Metin Kurt adına şarkılar yazılan bir futbolcuydu. Kesmeşeker’in 2011 yılında yayınlanan, albüm kapağında da Metin Kurt’un fotoğrafının yer aldığı ‘Doğdum Ben Memlekette’ albümünde okudukları ‘Metin Kurt Yalnızlığı’ şarkısının bir kıtasıydı üstteki mısralar.
15 Aralık 1947’de Karagümrük’te doğan Metin Kurt 70’li yıllarda Türk futbolunun yetiştirdiği en önemli isimlerdendi. Altay, PTT derken Metin Oktay’ın futbolu bıraktığı yıl yani 1970’de Galatasaray’a transfer oldu. 1970-76 yılları arasında sarı-kırmızılı takımın formasını giydi. Galatasaray’daki ilk üç yılında arka arkaya üç şampiyonluk yaşadı.
Onu diğer futbolculardan ayıran arkadaşlarını yöneticinin iki dudağından çıkan sözden kurtarmak için yaptığı sendikal çalışmalardı. O, Galatasaray’da şöhretken yöneticilerin dayattığı sözleşmeye itiraz etti. Futbolcu arkadaşlarını greve götürdüğü ve galeyana getirdiği gerekçesiyle Galatasaray’dan uzaklaştırıldı. İki sezon Kayserispor’da top oynadıktan sonra 30 yaşında futbolu bıraktı. Futbolu bıraktıktan sonra, çeşitli klüplerde hocalık, gazetelerde köşe yazarlığı yapan Kurt, bir kaç kez Sportmence adında bir dergi çıkarıp, kapadı. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da arkadaşlarıyla kurduğu Amatör Sporcular Derneği kapatıldı. 2010 yılında sendikalaşma çalışmasını yeniden başlatarak 14 Aralık 2010 tarihinde Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası (Spor Emek-Sen) kurdu. Aktif siyasetle uğraşarak 2011 seçimlerinde TKP’den milletvekili adayı oldu. 24 Ağustos 2012’de hayata gözlerini kapadı. Galatasaray, ona ölümünden sonra iade-i itibar yaptı.
Unutulmaz oyuncumuz Metin Kurt’u aramızdan ayrılışının 12. yılında sevgi, saygı ve rahmetle anıyoruz. pic.twitter.com/oLm7Z6SYZF
— Galatasaray SK (@GalatasaraySK) August 24, 2024
Galatasaray, Metin Kurt’un ölüm yıldönümü nedeniyle yaptığı açıklamada “Galatasarayımızda altı sezon forma giyen, Brian Birch teknik direktörlüğünde üst üste üç şampiyonluk kazanan takımın en önemli parçalarından biri olan, 37 kez milli formayı terleten eski futbolcumuz Metin Kurt’u vefatının 12. yılında saygıyla ve rahmetle anıyoruz” dedi.
26 kez Türkiye A Milli Takımı forması giyen ‘Futbol borsada değil arsada güzel’ sözüyle akıllara kazanan Metin Kurt ile aynı ismi paylaştığı için gurur duyan eski futbolcu ve teknik direktör Ümit Metin Yıldız, İletişim Yayınları’ndan yeni çıkan kitabı ‘Soyunma Odası’nda ona bir bölüm ayırmış. ‘Metin Hoca’ olarak bilinen Ümit Metin Yıldız’ın Metin Kurt’un cenazesinde yaşadıklarını, kendisi ve spor dünyasındaki etkisini (onun affına sığınarak biraz kısaltarak yayınlıyoruz) şöyle anlatıyor:
“Taban fiyat 75 başfiyat 100. Tütünde sömürüye son. Metin Kurt’un cenazesinde bu sloganların ne alakası var şimdi. İnsan beyni ne garip. Ege’nin şirin kasabalarından Akhisar’da yıllar önce çocukluğumda tanık olduğum mitingde duyduğum bu sesler, yıllar sonra bu cenazede neden peşimi bırakmıyor. Hep tanıklık ettiğimden olmasın sakın! Hiç sanık olmadığımdan kaynaklanmasın. Şimdi biraz önümdeki tabutta yaşadığı gibi dosdoğru yatan Metin Kurt’un acılarını da hep seyretmedim mi? Cenazesine gelip vicdanımı rahatlatmak ne kolay değil mi? Küçükken büyüyünce der aldatırdım kendimi çocuk aklımca. Artık utancımdan küçülüyorum. Cenazedeki yüzlerin hepsi üzgün en çok da benim yüzüm. Ben daha çok acı çekiyorum yarışında herkes. Senin gibi yaşayamadık mazeretlerimiz vardı. Çoluk çocuk, gelecek ve iş kaybetme kaygısı anlarsın sen bizi. Aslında senden bin kat cevvalizdir ama olmadı işte ne yapalım. Müstehzi gülüşü geliyor gözümün önüne. Düşünür mü acaba keşke beni yaşarken yalnız bırakmasaydınız diye. Bağırıyoruz hep birlikte. Metin Kurt ölmedi kalbimizde yaşıyor. Nah ölmedi! Gitti tertemiz akan su gibi, kayan yıldız gibi kaydı gitti. Çizgi kenarında geçti ömrü. Sahada bekler, dışarıda başkaları ezdi geçti. Şimdi cenazede acı çekmek üzülmek ne kolay. Akşama da rakı sofrasında birkaç anı yarına bir şey kalmaz. Yine korkaklığımızla, bahanelerimizle, âmâlarımızla yaşar gideriz bir daha ki cenazeye kadar. Şu kalabalığı oluşturan insan topluluğuyla yıllar önceki mitingdeki insanlar arasındaki farkı çok net görmemin sebebi ben değil miyim. Kaç yüzüm var benim,kaç yüzümüz var bizim?
Ben kendi hesabımı keseceğim. Benim için başka birisi Metin Kurt. İlk kahramanım, adaşım, solcum devrimcim, tutunamayanım. Ondan pişmanlığım büyük, ondan vicdanımın kanaması ondan af dilemem yalvarmam. Arınabilir miyim? Sanmam.
Amcam beni çağırıyor. Cumartesi derslerini bitir pazar günü maça götüreceğim seni diyor. Taşlı Tarla’nın dışına çıkmışlığım yok, müthiş heyecanlanıyorum. Pazar günü hiç bilmediğim yerlerden geçerek, çok uzun bir kuyrukta saatlerce bekledikten sonra devasa bir stada giriyoruz. Hiç o kadar insanı bir arada görmemişim. Galatasaray Trabzonspor maçı. Hemen Metin Oktay’ı soruyorum amcama ‘Oynuyor mu?’ diye. ‘Hayır’ diyor amcam o bırakalı çok oldu. ‘Başka bir Metin var ama’ diye ekliyor, ‘O da çok iyi’. Seviniyorum. Maç başlamamış, kalabalık artıyor sesler yükseliyor. Yanımdakiler kadro tahmininde bulunup bütün oyuncuların şeceresini döküyorlar. Mehmet böyleymiş, Engin çok genç ama çok yetenekliymiş, Ekrem her maç hata yaparmış. Hepsi bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyor. Bir tek Metin için konuştuklarında pür dikkat dinliyorum. Müthiş oyuncu gününde olursa Trabzon’u dağıtırız. Çok iyi de bir insanmış ama solcuymuş. Dürüst yardımsevermiş ama komünistmiş. ‘Bana ne abi ben adamın topuna bakarım’. Ne diyorlar anlamıyorum. Sol ne, komünist ne, olunca ne oluyor. İyi bir şey değil herhalde. Kafam hercümerç oluyor. O esnada müthiş bir gürültü kopuyor ve ip gibi dizilmiş oyuncular sahaya doğru koşuyorlar. İnsanlar delirmiş gibi bağırıyorlar, korkuyorum. Hemen Metin hangisi amca diye soruyorum. Şu sakallı olan 7 numara diyor. Konuşmalar hiç bitmiyor. Trabzon yeni çıkmış 1. Lige, taş gibi takımmış. Dakikalar ilerliyor ama beklenen gol gelmiyor. Gelmedikçe de ortam geriliyor. Benim gözüm hep Metin’in üzerinde. Gol hâlâ yok. Maçın sonlarına doğru ortalık yangın yerine dönüyor. Bütün Galatasaraylı oyuncular hakemin etrafında toplanmışlar hararetli bir şekilde konuşuyorlar. İki kırmızı kart çıkıyor. Herkes çıldırmış vaziyette. Yüzüm korkudan hakemin kartı gibi kıpkırmızı oluyor. Amcama ‘Çıkan oyuncuların yerine kimse girmeyecek mi?’ diye soruyorum. ‘Hayır. Dokuz kişiyle oynayacağız’ diyor. ‘Haksızlık ama bu’ diyorum.
Haksızlığa dayanamam dercesine Metin Kurt çıkıyor ortaya. ‘Sakin olun’ diyor herkese ‘Ben hallederim’. Sanki Tanrı sahaya inmişçesine umutlar yeşeriyor yarısı toprak yarısı çim olan sahanın üzerinde. Karanlıkta kayan yıldız güzelliğinde alıp alıp gidiyor topu çizgi üzerinde. Bekler şaşkın, ardından bakıyorlar sadece, durdurmak imkânsız. Maç bitmek üzereyken aut çizgisinin oradan arka direğe ortalıyor arkadaşına, golü sen at dercesine ve son dakika golüyle kazanıyor Galatasaray. Sahada futbolcular tribünde seyirciler delirmiş gibi seviniyorlar herkes birbirine sarılıyor. Amcam beni kucaklamış bağırıyor: ‘Artık Galatasaraylı oldun Metin Oktay’ı tanıyamadın ama al sana yeni bir Metin onun gibi ol’. O günden sonra Metin Kurt benim içime giriyor çıkmamacasına. Ertesi gün gazetelerde dokuz adamın destanını okuyorum. Benim kahramanım yıldızım tek.
Amcamın eli güçleniyor. Sokakta topu başka türlü oynamaya başlıyorum. Hep Metin Kurt’u taklit ediyorum. Kaldırım kenarındayım sürekli çizgi niyetine, açık olacağım: Sol açık. Sol kelimesine olan şüphem de ortadan kalkmış. Metin Kurt solcuysa sol güzeldir. Sokakta kaldırım taşıyla ver kaç yapardım Metin Kurt’un hayali olurdu taşlar. Sahada onlar yok yine korkuyorum. ‘Bundan bir bok olmaz’ diyor mahalle takımının hocası ‘Yollayın gitsin’. Sonra bana ‘Bir daha gelme’ diyor abinin biri, suratım kızarıyor utanıyorum. Sanki Metin Kurt bütün olanları görmüş de üzülmüş gibi hissedince üzüntüm iki kat artıyor.
‘Galatasaray Metin Kurt’u yolladı’ diye yazıyor gazeteler. Kayserispor’la anlaşmış. Yüzüm daha çok kızarıyor bu defa hem üzüntü hem de öfkeden. ‘Neden diyorum kendi kendime neden ne yapmış ki?’ Turgan Ece sebep olmuş gitmesine. Arkadaşlarını ayartıyormuş Metin Kurt, ikilik çıkarıyormuş takımda. O bölmez diyorum çocuk aklımla. Yine sol yine komünizm kelimeleri ve Turgan Ece ismi kazınıyor beynime. Sonra ben onun için oynamaya başlıyorum. Bir nevi intikam alma duygusu. Onu tuttuğum takımda tekrar seyredemeyecek olmanın yarattığı öfke. Tertemiz bir çocuk öfkesi. Bunun intikamını alamazsan yuh olsun sana.
Tamam, alacağım intikamı da nasıl. Mahalle takımında dahi beğenilmemiş bir futbolcu bozuntusu. Ne oluyor telaşına kapılıyorum. Hiçbirini olamazsam sanki yaşama tutunamayacağım ya da başka bir şey olmam yasakmış gibi. Metin Kurt benden çok uzakta sürgüne gönderilmiş. Yalnızlık duygusu, çocukluktan çıkmış delikanlılığa adım atmış bedenimi sarmalıyor. Benim ilk sürgünüm, ilk yalnızlığım Metin Kurt. Tutsaklığın özgür açığı. Sahanın içindeki markajı hep alt etmiş ama dışarıdaki bekler yenilecek geçilecek gibi değil. Çok güçlüler. Hiçbirini olamasam bile bir şansımın daha olduğu fikri şimşek çakar gibi beynimde çakıyor. Solcu bu adam ondan bütün başına gelenler solcu olacağım, kim engelleyebilir ki? Tütünde sömürüye son mitingine gittiğim aklıma geliyor. Korkudan katılamadığım miting. Dayımı soru yağmuruna tutuyorum. Sömürü, sosyalizm, faşizm kelimeleriyle ahbap çavuş gibi olmuşum. Leo Huberman ile tanışmışım kuduz gibi okuyorum. Futbol işleri inanılmaz bir hızla ilerliyor. Açıktan çok orta sahada müthiş oynarsın diyor genç takımdaki hocam. İkna olmakta zorlanıyorum açık olacağım ya Metin Kurt gibi. Kabul ediyorum her şey çok hızla gelişiyor. Yaşamın ölüme ölümün yaşama koşması gibi dörtnala geçiyor günler. Gaziosmanpaşa genç takımında oynarken A takıma çağrılmışım. Bir yanda futbol bir yanda şiir sanki keramet soldaymış almış başımı gidiyorum. Marks, Engel, Lenin derken devrim nasıl olacak diye kafa yormaya başlıyorum: Kırdan şehre mi şehirden kıra mı? Devrim olmuş ben hangi görevdeyim bilmiyorum ama Metin Kurt’u sporun başına getirmişim. Ah o gençlik denilen hayali cihana değen büyülü zaman. Devrim oluyor ama karşı devrim. Hayat damarlarımın hepsi kesiliyor. Dayım 12 Eylül hücrelerinde işkencelerinde yaşam mücadelesi veriyor, Metin Kurt sanki bu ülkede hiç yaşamamış gibi yok oluyor. Ben A takımda hızla yükseliyorum. 84 yılında kurulan 3. Lige alınıyor Gaziosmanpaşa. Gencecik bir takımız. Ne düşme tehlikemiz var ne de şampiyonluk iddiamız. Bakırköy spor ile maçımız var Eyüp stadında. Saha toprak. Bakırköy şampiyonluğa oynuyor. Kalecimiz Mete ağabey. Metin Kurt‘a karşı oynamış. Beni motive ediyor ‘Sen şöyle oyuncusun sen şöyle yeteneklisin’. ‘Hem’ diyor Bakırköy’ün menajeri eskiden Galatasaray’da yöneticilik yapmış Turgan Ece. Tüylerim diken diken oluyor. ‘Ne diyorsun ağabey’ diyorum. ‘Evet’ diyor çık oyna göster kendini. Kendimi değil diyorum ona gününü göstereceğim, zehir olacak ona bugün.
Yenersek Bakırköy’ü şampiyonluk şansları azalacak. Muhteşem oynuyorum sanki Metin Kurt girmiş içime. Kenardan hocamın uyarılarını duymuyorum kenara gitme Metin diyor içerde ortada oyna. Hep çizgideyim Metin Kurt gibi sınırda. Turgan Ece kenarda dokuz doğuruyor. Yenemiyoruz yine de, tek başına olmuyor. Tek başına kurtulamıyorsun, yenemiyorsun. Yine Turgan Ece kazanıyor, şampiyon oluyorlar. Ben de yine de Metin Kurt için bir şeyler yapma çabasının iç huzuru. Sonra ben büyüdükçe büyüyorum. Şimdinin Süper Ligi’ne kadar yükseliyorum. Çocuk aklımla verdiğim bütün sözleri birer birer yiyerek. Metin Kurt kadar yürekli olamıyorum. Her defasında şimdi zamanı değil diye diye kendimi koruyarak, bir sürü bahane üreterek ateşin içine kendimi atamadan, uzağında da yaşamayı beceremeden iki arada bir derede cenazesinde buluyorum kendimi. Şimdi cenazede duyduğum sesler beynimin içinde yüreğimde duyduğum sesleri neden bastıramıyor. Metin Kurt ölerek anılarıma öyle bir bıçak soktu ki hiçbir şey bu yarayı kapatamayacak.”