Dursun Özbek misafiri eli boş göndermedi: Murat Kurum’a açık destek
Fenerbahçe, Belçikalı renktaşı Royal Union'a konuk oluyor. 10 yıldır Brüksel takımının sempatizanı Fahire Kurt, sarı lacivertli takımın tribünlerini yazdı: İşçi sınıfı taraftara 'bobo' denilen burjuva-bohem seyirciler eklendi.
Brüksel’in her semtinde mutlaka bir park vardır. On sene önce yeni bir eve geçtiğimizde bizim şansımıza Duden Parkı düşmüştü. Karşı sokaktaki kapısından parka girer, bol yokuşlu yürüyüş yollarında dolaşır, ulu ağaçlarına hayranlık duyardım. Sanki bir şey gizlermiş gibi içe kapalı bir parktı. İçinde bir futbol stadı sakladığını fark edince şaşırmıştım. Parkın en alçak yerine kurulduğu için ancak en tepe noktasından görünür, belki de maça denk gelmediğim için bana terk edilmiş izlenimi verirdi. Zamanla stadı keşfedince Union’u da keşfetmiştik. Belçika’nın şampiyonluklar kazanmış en eski futbol takımlarından biriydi. O sırada ikinci ve üçüncü ligler arasında düşe kalka mücadele veriyor, yıllar önce düştüğü birinci lige bir türlü geri çıkamıyordu.
Union, 48 yılın ardından üç sene önce birinci lige müthiş bir dönüş yaptı, büyük bir başarı hikayesi yazdı. Aslında bu başarının gelmekte olduğunu, maçlara bizim sokaktan geçerek giden taraftar sayısının giderek artmasından, staddan gelen seslerin giderek yükselmesinden biz mahalleliler epey önceden anlamıştık. Takımı hiç yalnız bırakmayan taraflara yenilerinin katıldığı o günlerde, ben de bir Union sempatizanı oluverdim.
Üçüncü kuşak Union’lu Florian Decoster taraftarlık konusunda beni uyarıyor. Yeni destekçilerle ‘iyi gün taraftarları’ diye dalga geçiliyormuş. Oysa Florian öyle değil, o dededen taraftar. Brüksel’de lise okuduğu 50’lerin sonunda Union’u tutmaya başlayan dedesi, yıllar içinde belki biraz da takımın kan kaybetmesi yüzünden maçlara gitmez olmuş: “Ben yaşça büyük kuzenlerimin etkisiyle Unionlu oldum, 2016 yılında onlarla birlikte maçlara gitmeye başladım. O sırada kulüp binasında tadilat yapıldığı için maçlar Heysel stadında oynanıyordu. Tribünlerin dörtte birini dolduramıyorduk ama çok eğleniyorduk. Ardından babam da bir kuşak gecikmeyle taraftar oldu. Dedem bizimle birlikte maçlara yeniden gitmeye başladı.”
Union, Belçika’nın en ikonik futbol kulüplerinden biri. İkinci Dünya Savaşı öncesinin en başarılı Belçika takımı. 1897 yılında kurulmuş, 1904-35 arasında 11 kez şampiyon olmuş, o tarihlerde art arda 60 maçta hiç yenilgi almamış. Sonrasında sorunlar ve 1973’te alt kümelere düşüş var. Kulübün kaderini değiştiren şey, 2018’de İngilizlere satılması ve ardından gelen değişim. Üst lige çıktığı ilk yıl, taraftarlarını bile şaşırtarak ligi birinci bitirdi. Ancak birincilik, Belçika liginde şampiyonluk anlamına gelmiyor. İlk altıya giren takımların oynadığı playoff belirliyor kupayı kimin alacağını. Şu anda ligde birinci durumdaki Union taraftarları heyecan içinde, Anderlecht onu takip ediyor. Bakalım geçen sene kıl payı kaçırdıkları şampiyonluğu, 89 yılın ardından bu sene yakalayacaklar mı?
“Gözlerim açık rüya görür gibiyim! Umarım bu sene şampiyon oluruz” diyor Emily Deglas. Onun taraftarlık öyküsü yirmi yıl önce bir Unionluya aşık olmasıyla başlamış.”Futbolu hep severdim ama Union un jour, Union toujours” diyor. Yani pazara kadar değil mezara kadar Unionlu. Konuşmasını sürdürüyor: “Benim için ikinci bir aile gibi oldu. Yıllarca Belçika’nın her yerindeki köylerde maç izlemeye gittik. Birinci lige tekrar çıkacağımızı hiç düşünmemiştik.” 13 yaşındaki oğlu Leo, ilk adımlarını Union stadında atmış: “O zamanlar fazla kalabalık değildik. O yılları özlüyorum ama kulübün son üç senede başardıklarını görmek beni çok gururlandırıyor.”
Tam adıyla Royale Union Saint Gilloise’a ismini veren St Gilles semti de takım gibi son yıllarda önemli bir değişim geçirdi, soylulaşmaya maruz kaldı. Mahallenin yeni sakinleriyle birlikte taraftar profili de farklılaştı. Tarihinde bir işçi sınıfı takımı olarak bilinen Union’un klasik taraftarlarına, çevreci, entelektüel, ‘bobo’ denilen burjuva-bohemlerden oluşan yeni bir seyirci kitlesi katıldı.
Yirmi yıllık Union taraftarı ve Union Bhoys fan kulübü üyesi Kostas Pericaud ‘yenileri’ sorun olarak görmüyor. Gençlik yıllarından beri Union’cu olanlara, kuşaklar boyu takımı destekleyen ailelere, kendi ülkelerindeki takımlarını hatırlatan bir kulüp bulan İtalyanlar, İspanyollar, Faslılar, Portekizliler gibi nice millete şimdi de onların eklendiğini söylüyor: “Önemli olan herkesin aynı şekilde destek vermesi, skor ne olursa olsun her zaman oyuncuların arkasında durması. Biz Bhoys’lar bunun değişmemesi için büyük çaba gösteriyoruz.”
Union taraftarı rakibe saygılı, tribünlerden küfür ve tehdit savurmayan, kavga çıkarmayan, anti-faşist değerlere sahip bir izleyici kitlesi olarak biliniyor. Emily Deglas’ı taraftar olarak takıma bağlayan da büyük oranda bu değerler olmuş. Kostas, Union Bhoys’un siyasi bir taraftar grubu olarak sınıflandırılmak istemediğini söylüyor. Takımı sonuna kadar destekleyecek herkese kapıları açık.
Belçika futbolunun en hoşuma giden tarafı şövenizm bulaşmamış olması. Türkiye’de kullanılan ‘din gibi’ tanımına hiç uymuyor. Belçika, iki yüzyıl önce sınırlar belirlenirken tesadüfen bir araya gelmiş, kültürleri ve dilleri tamamen farklı iki ayrı milletten oluşan bir ülke. Kuzeyde sağ politikaların etkisiyle ayrılıkçı Flamanlar, Güneyde ülkenin bütünlüğünü korumasından yana olan Valonlar. Ortada kalan Brüksel ise karma. Kısacası bir Belçika milliyetçiliğinden bahsetmek, bu duyguların en fazla ortaya konulduğu yerlerden olan futbol sahnesinde bile mümkün değil.
Son yıllarda büyük başarı kazanan Belçika milli takımının ‘birlikten kuvvet doğar’ sloganı, hem seyirciye ve hem de takıma bir takıma bir mesaj vermeye çalıyor sanki. Peki, milli maçlarda Belçikalı futbolcuların çoğunun marş söylemediği dikkatinizi çekti mi? Marşa eşlik etseler bile herkes kendi dilinde en fazla mırıldanıyor. Bir politikacısının dahi Belçika marşı diye Fransız marşını söylediği bir ülkenin çocukları ne de olsa onlar. Otuz yıllık Brüksel hayatımda Belçika marşını sadece milli maçlarda duydum ve hala da müziğini bilmem.
2018 Dünya Kupası’nda izlediğimiz Belçika futbolunun ‘altın kuşağı’ burada o zamana kadar görmediğim ve çoğu Belçikalının da belki hiç hissetmediği güçlü birlik duygusu yaratmış ve o esnada futbolun gücünü de göstermişti. İlginçtir ki Belçikalı yıldızların hiçbiri buradaki takımlarda oynamıyor, hepsi Avrupa’nın devlerinde top koşturuyor.
Geçen yıl yapılan bir araştırmaya göre günümüzün Z kuşağı artık fazla takım sporu izlemiyor onun yerine ‘oyuncu’ tutuyor. Futbolun taraftarları her zaman mutlaka olacaktır fakat taraftarlık kavramının da daha şimdiden çeşitli biçimleri var. Mesela bizim evde Union ile Fenerbahçe maçını her iki takımı da tutarak izleyecek bir sarı lacivertli var. Renklerin kardeşliği diyor buna Ali Cabbar. O ‘atan da bizden yiyen de!’ Kadıköy’ün karizmatik semti Yeldeğirmeni’nde büyümüş bir Fenerbahçe taraftarı: “O zamanlar herkesin ‘Fenerbahçeli doğduğu’ yıllardı. İlkokulda arkadaşlarımla Dereağzı’na yürür, Fener’in antrenmanlarını izlerdik. Ziya, Ercan, Ogün, Kaleci Yaşar gibi efsane topçulara dokunacak kadar yakındık. Bazı taraftarlar, performansının düşüklüğüne kafayı taktıkları futbolcuları neredeyse dövecek gibi davranırlardı. Ben hiç bir zaman fanatik olamadım!”
Duden Parkı’nda uzaktan görüp merak ettiğim stadı asıl Ali keşfetmişti: “Takımdan çok binanın Art Deco mimarisi ilgimi çekmişti. Güzeldi ama dökülüyordu. İçeri girdim; tek bir kapalı tribünü olan ufak bir stat. Parkın yamacına kurulmuş prefabrik açık tribünleriyle küçük bir takıma yeter gibi görünüyordu. Ama ne gam! Renkleri sarı-lacivertmiş! O anda sempati duymaya başladım. Hele 2021’de, neredeyse 50 yıl sonra birinci lige geri dönmeleri ve mütevazı bir kadroyla şampiyonluğu son hafta yitirmeleri beni çok etkiledi. Önemli maçlarda Saint Gilles’deki taraftar kafelerinden birinde keyifle maç izlemeyi seviyorum.”
Union takımının varlığından haberdar olunca mahalledeki ‘Union’ isimli kahvelerin nedeni de yerine oturmuştu bizim için. Stadın hemen karşısındaki Union’s Tavern maç günlerinde formalar içinde biraların yudumlandığı bariz bir toplanma yeri. Kafeler mekanı Parvis de St Gilles’de adını takımdan alan Brasserie l’Union, yıllardır semt kahvesi özelliğini koruyor, meşhur Belçika biralarının belki de en ucuza satıldığı yerlerden biri olarak varlığını sürdürüyor. Üstelik duyduğuma göre otuz yıllık garsonu da bir Union taraftarıymış. Meydanın köşesindeki Le Louvre büyük mekanıyla büyük ekranda maç izlemek isteyen taraftarların toplandığı en tanınmış yerlerden biri.
Hemen karşı köşesindeki Brasserie Verschueren’in adında belki Union yok ama, yetmiş yıl öncesinden kalma skor levhalarıyla futbol ruhuna işlemiş. 1880’de Verschueren ailesi tarafından açılan kafe, kuşaktan kuşağa geçmiş, oğullardan Franz 1941-54 arasında Union’da bek olarak top koşturmuş, hayatının geri kalanını kulüp yönetiminde geçirmiş. Franz liglerde oynadığı sırada, kardeşi Roger maç sonuçlarını tebeşirle kafedeki skor levhalarına yazarmış. 1950’ler Belçikasının 128 futbol takımını listeleyen metal levhalar, kafe el değiştirmiş olmasına rağmen bugün de aynı yerinde duruyor, mekânın Union geçmişine tanıklık ediyor.
Union’un birinci lige çıkması, daha kurulduğu yıllardan rakipleri Anderlecht ve Molenbeek’li Brüksel derbilerine de heyecan kattı. Şimdi en büyük hayali şampiyonluk, en büyük sorunu stadının küçük oluşu. 1909’da inşa edilen Marien Stadı’nın 8 bin kişilik kapasitesi artık yetersiz, ayrıca UEFA standartlarına uymadığı için Avrupa kupası maçlarının oynanmasına uygun değil. Union taraftarlarının gözünde ‘efsane’ tarihi stadını gençler ve kadınlar maçları için tutmak, bir yandan da yeni bir stadyum inşa etmek istiyor. Hatta bunun için bir yer tespit edip başvurusunu yaptı ve binanın tasarımını belirlemek için mimari bir yarışma bile düzenledi. Ancak yeni stadın yeri uygun mu değil mi tartışmaları sürüyor, belediye binlerce insanın akın edeceği yere dair dikkatli karar vermek istiyor, meşhur Belçika bürokrasinin çarkları çok ağır işliyor.
Union, yer problemi yüzünden Fenerbahçe’yi Belçika’nın en büyük takımlarından Anderlecht’in stadında ağırlıyor. Arkadaşlarının çoğu Anderlecht taraftarı olan Florian’a göre her iki taraf da durumdan hoşnut değil, fakat olay da çıkmıyor oluşu futbolun buradaki barışçıl yüzünün kanıtı. Maçı kim alır diye sorduğumda, Fenerbahçe favori olmasına rağmen Union’un Şubat sonu oynanan Frankfurt maçındaki gibi bir sürpriz yapabileceğini söylüyor. Önümüzdeki hafta maç için ilk kez dedesinin memleketi İstanbul’a gidecek olan Kostas, Belçikalıların ünlü mütevazılığıyla Fenerbahçe’nin ikinci tura atlama ihtimalinin daha yüksek olduğu söylüyor ama “Hiç belli olmaz” diye de ekliyor. Union’un emektar, yeni, eski tüm taraftarları gibi Florian, Kostas ve Emily de bu akşam stadyumda yerini alacak. Maçı kim kazanırsa kazansın stadyumda sarı-lacivert hâkim olacak.