Para politikasına ilişkin çarpıcı tespitler
Ekonomideki tüm güncel gelişmeler kur ve faiz üzerindeki baskı artarken, ekonomi yönetiminin bekleyip de şimdiye kadar bulamadığı, dış kaynak ihtiyacının daha acil hale geldiğini gösteriyor.
Seçimden sonra hem faizlerde hem de kurlarda önemli artışlar olmasına rağmen, bir türlü dengenin oluşturulamadığı görülüyor. Yüksek enflasyon ve dış finansman koşullarının da etkisiyle, ekonomi yönetimi için acil dış kaynak ihtiyacının giderek büyüdüğü gözleniyor.
Geçtiğimiz hafta kur üzerindeki baskının yeniden arttığını gördük. Brüt rezervlerde banka swaplarının da etkisiyle önemli artışlar kaydedilirken, rezervler, geçtiğimiz hafta yeniden erimeye başladı. Bu erimenin sürekli olup olmayacağı şimdiden belli değil ama, turizm sezonunun sona ermesi, ihracattan gelen olumsuz haberler döviz baskısının artabileceğini gösteriyor.
Brüt rezervlerde görülen artış üzerine ekonomiden sorumlu bakanların “iş doğru yola girdi” şeklindeki demeçlerine şahit olduk. Ancak geçen hafta hem brüt hem swap hariç net rezervlerde 2-3 milyar dolarlık gerilemeler yaşandı. Swap hariç kamu dahil net rezerv rakamı yeniden eksi 66 milyar doların üzerine çıktı. Banka swaplarının azalması brüt rezervleri de düşürdü. Düşüşün ne kadarı altın fiyatlarındaki düşüşten ne kadarı euro dolar paritesinden kaynaklandı bilinmiyor ama bu unsurlar da, düşüşün tamamını açıklamaktan uzak.
Geçtiğimiz hafta kurlarda görülen artışların nedeni de böylece belli oldu. Geçen haftaya kadar kurların sabit denecek düzeyde artışına izin veren Merkez Bankası’nın TL’nin değer kaybını geçen hafta hızlandırdığını gördük. Bunun politika değişikliği olup olmadığı tartışılırken, rezervlerdeki düşüş, kurlarda artan baskı nedeniyle artışına izin verildiği sonucunu çıkarmamıza neden oldu.
Bununla birlikte enflasyon konusunda beklenen iyileşmelerin de sağlanamadığı gözleniyor. Piyasa oyuncularının Eylül ayı enflasyon rakamı için ortalama yüzde 5 tahmini yaptığını biliyoruz. Ancak geçen hafta Türk-İş’in açıkladığı yüzde 9.3’lük gıda enflasyonu, hafta sonunda İTO’nun açıkladığı yüzde 5.46’lık perakende fiyat artışı rakamları, beklentilerin üzerine çıkılabileceğini gösterdi.
Daha önce de yazdığım gibi; Merkez Bankası’nın geçtiğimiz hafta daha temkinli bir dil kullanmaya başlaması, kendi derlediği fiyat hareketlerinin beklediğinden daha yüksek rakamı göstermiş olabileceği şüphesini uyandırdı. Dolayısıyla, yüzde 5 olsa bile, yıllık yüzde 60’un üzerine çıkacak olan enflasyon rakamlarının, baz etkisi nedeniyle yıl sonunda yüzde 70’lere doğru çıkabileceği artık rahatlıkla söylenebiliyor.
Bunun yanında hafta sonunda elektrik ve doğalgazda sanayi ve ticarethanelere yüzde 20’lik zammın gelmesi, bundan sonraki enflasyon rakamlarının da önemli oranda olumsuz etkileneceğini ortaya koydu. Bu artışlar sadece enflasyonu artırmayacak, iş dünyasından gelen pahalı kredi yakınmalarının üzerine enerji maliyeti yakınmalarının da ekleneceği gösteriyor.
Bu niye önemli dersek; Cumhurbaşkanı’na yapılacak baskıların ağırlaşmasıyla, ekonomi yönetiminin planlarında ciddi sıkıntılar yaşayabileceği tehlikesini göstermesi açısından önemli. En azından yılın başına kadar sıkı parada kalmak gerektiğini, enflasyonun daha da artmasının ancak bu şekilde önüne geçilebileceğin düşünen ekonomi yönetimi, böyle bir durumda zor duruma düşecektir. İşin daha kötüsü; seçimden sonra dengelerin kurulması için gereken güçlü tedbirlerin çok daha ağırlaşmasını beraberinde getirecektir.
Tüm bu gelişmeler kur ve faiz üzerindeki baskı artarken, ekonomi yönetiminin bekleyip de şimdiye kadar bulamadığı, dış kaynak ihtiyacının daha acil hale geldiğini gösteriyor. Hem sağlanamayan güven ve adımların yeterli görülmemesi nedeniyle CDS priminin yeterince düşmemesi, hem dış finansman koşulları beklentilerin altında bir performansı beraberinde getirdi.
Avrupa ve ABD piyasasında borçlanma maliyetlerinin zaten yükseldiği, Türkiye için durumun daha da ağır seyrettiğini kaydeden uzmanlar, Türkiye’nin dışarıda nabız yokladığını, ancak yüzde 10.5, hatta yüzde 11 faiz oranının altında borçlanma imkanı göremediklerini söylüyorlar. Doğal olarak Bakan Şimşek’in bu oranlarda borçlanmak istemediği belirtilirken, bu nedenle iç borçlanmayı artırmanın tartışıldığı belirtiliyor. Yastık altı altınların sisteme girişini sağlayacak enstrümanlar da dahil, yeni yollar aranmaya başlaması bu nedene bağlanıyor.
Önümüzdeki hafta Bakan Şimşek’in Londra’da yatırımcılarla yapacağı toplantının bu açıdan önemli olduğu belirtiliyor. Şimşek’in hem yaptıklarını ve yapacaklarını anlatıp, hem de dış kaynak için nabız yoklaması bekleniyor. Yabancı banka raporlarında hem faizlerin hem de kurların daha yükselmesinin beklendiği, zaten açıkça anlatılıyor. Şimşek’in en azından birkaç milyar dolarlık dış borçlanma, bunun yanında hisse senedi ve tahvil piyasasına yabancı girişleri için dışarıdan gelen talepleri dinleme fırsatı olacak.
İşte bu temaslardan sonra, içeride hem kurlarda hem de faizlerde yeni kararların alınmaya başladığını görebiliriz. Zaten politika faizinin yüzde 40’a kadar çıkması gerektiği söyleniyordu, toplantı sonrası bunun kaçınılmaz olduğu görülebilir. Bunun yanında TL’deki değer kaybının da biraz hızlandırılması kararı da gelirse şaşırmamak lazım.