Ertuğrul Özkök bir hafta boyunca İskoçya'da viski üretilen her yeri gezmiş, Johnnie Walker viskilerinin arşivinde Atatürk için 1935 yılında sipariş edilen viskilerin belgesini görmüş.
YouTuber bazı arkadaşlarımdan öğrendim.
Siyasi içerikli YouTube yayınlarının izlenmesinde yüzde 50’ye varan düşüşler varmış.
Eminim konuşan kafa programlarında da durum aynıdır.
İnsanlar haklı.. Hepimiz siyasetten fazlasıyla yorulduk. İktidarı da muhalefeti de çok yordu bizi…Bir çoğumuzun seçimde yaşadığı düş kırıklığı uzaklaştırıyor bizi oralardan.
Akdeniz ve Ege’ye yaz geldi…
Gelin ben sizi başka konulara götüreyim.
Geçen hafta 4 gün boyunca İskoçya’nın bir ucundan girip öteki ucundan çıktım.
Üç gün boyunca 500 kilometreye yakın yol yaptım. Gözüme çirkin görünen tek şey yoktu. Muhteşem bir “Country peyzajı…”
Tertemiz akan nehirler ve akarsular.
Dünyanın en büyük alkollü içecek gurubu Diageo’nun davetlisi olarak bazı viski damıtım merkezlerini gezdik.
İlginç bir grup oluşturulmuş.
Mey-Diageo’nun Türkiye CEO’su Levent Kömürcü bizimleydi.
Grupta benim dışımda Türkiye’nin en tanınmış tiyatro ve dizi oyuncusu Selçuk Yöntem, NURUS Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Güran Gökyay, video içerik yapımcısı Levent Özçelik ve fotoğraf sanatçısı Tamer Yılmaz vardı.
Ayrıca Türkiye’nin en önde gelen viski uzmanı Murat Çark ve Yöntem Communications kurucusu Yöntem Akmen İnanç da bizimleydi.
Yani sanat, medya ve iletişim sektörü ağırlıklı entellektüel bir gruptu.
Üç gün yol boyunca adeta küçük tartışma panelleri düzenledik.Bu arada iki görsel uzman Tamer ve Levent çok güzel siyah beyaz fotoğraflar çektiler ve Instagram’da paylaştılar.
Koskoca markaların küçücük damıtım evlerinde üretildiğini görmek bir kere daha şaşırttı beni.
Ama şunu gördüm.
Viski aşkla, tutkuyla yapılan bir içki…
“Spirit” adını fazlasıyla hakkediyor…
Suyun ruhu yani…
Öğrendiğim en ilginç şey ise viskinin ne kadar az insanlar üretildiğini görmekti.
Bir örnek vereyim. Malt viski üreten Cardhue damıtımevi…
Sadece bu damıtımevinde üretilen viski Türkiye’de bir yılda tüketilen viskinin altıda biri miktarında.
Bu miktarda viskiyi üreten personel sayısı sadece 8 kişi…
Bu hesapla, Türkiye’de bir yılda tüketilen bütün viskiyi 48 kişi üretebilir.
Johnnie Walker, adı neredeyse viski ile özdeşleşmiş bir marka…
Şirket 2020’de kuruluşunun 200’ncü yılını kutladı.
“Blend” adı verilen, harmanlanmış viskinin mucidi de diyebilirsiniz.
Şöyle bir rakam vereyim.
İskoçya’da üretilen bütün viskinin neredeyse yüzde 50’sini Diageo grubuna ait markalar üretiyor.
Benim için gezinin en ilginç bölümü şirketin arşiviydi.
Şirket bu 200 yıla ait kayıtlarını, belgelerini, fotoğraflarını ve çizimlerini etkileyici bir arşivde toplamış.
Arşiv dışarıdan ziyaretlere kapalı. Ancak özel gruplar için açılıyor.
Bir pop kültür ve günlük hayat sosyoloğu olarak tabii ki çok ilgimi çeken bir arşivdi.
Yıllar önce Muhtar Kent sayesinde Coca Cola’nın Atlanta şehrindeki arşivi bana açılmıştı ve içerde üç saate yakın bir süre geçirmiştim.
Sadece Amerika’nın değil bütün dünyanın alkolsüz bir içecek etrafında şekillenen kültürünü anlatan çok ilgi çekici bir arşivdi.
Keza Paşabahçe’nin Denizli’deki fabrikasında bulunan ürün arşivi de böylesine çok zengin bir sosyolojik Türkiye hafızasına sahipti.
Burada da 200 yıllık bir bir günlük hayat belgeseli vardı.
Arşivin birinci bölümü 200 yıl boyunca üretilen içkilerin şişelerinden oluşuyor.
Hayatımda hiç bu kadar zengin bir içki şişesi arşivi görmedim. Üstelik hemen hepsi içlerindeki viski ile saklanmış.
Salonun ortasına oturup 360 derece bu manzarayı seyretmek çok hoşuma gitti.
Üst raflardan birinde arşivin en pahalı viskisi duruyor. Kraliçe’nin tahta çıkışının 60’ıncı yılı için üretilmiş 60 şişeden biri oradaydı.
Şişe ve etiket kültürünün ve tasarımının nasıl geliştiğini kronolojik bir tablo gibi izliyorsunuz.
Geliyorum Arşivin kayıt bölümüne…
Şirket 1820 yılında John Walker adlı bir çiftçi çocuğu tarafından kuruldu.
Edinburgh yakınlarındaki Kilmarnock kasabasında açtığı bir bakkal dükkanında ilk defa çeşitli malt viskilerden harmanlayıp yaptığı blend viskiyi satmaya başladı.
Daha ilk günden kullandığı formülleri ve kime ne kadar viski sattığını çok düzenli bir şekilde kaydetti.
İşte bu sipariş defterlerinden birinde çok ilginç bir kayıta rastladık…
Ankara’da Atatürk’e gönderilmek üzere ısmarlanan 10 kasa viskinin sipariş kayıdı.
Aslında iki sayfa halinde düzenlemiş.
Bir sayfasında “İnhisarlar İdaresi’ne” gönderilen kayıt var.
Yani içki dönemin Tekel yönetimi tarafından sipariş edilmiş ve teslim alınmış.
Ama ikinci sayfada bu siparişin asıl adresi var.
“Kamal Atatürk…”
Ünvanı da Türkçe yazılmış:
Türkiye Cumhur Reisi- Ankara-Turkey”
Sipariş tarihi 1935.
Sipariş tarihin günü de ilginç:
14 Mayıs…
Tabii bu Çankaya Köşkü için verilen siparişlerden sadece biri…
Ancak siparişin onun adına kaydedilmesi de ilginç.
Bundan 6-7 yıl önce Hennesy konyaklarının kuruluşunun 250’nci yıldönümüne davetliydim.
Onların arşivinde de Sultan Abdülhamid adına verilen konyak siparişinin kayıtlarını görmüştüm.
Demek ki Türk tarihinin büyük isimleri içki şirketlerinin prestij konusu oluyor.
Türkiye’de uzun süreden beri bir tartışma vardı.
Atatürk sadece rakı m içerdi?
Gerçi Atatürk’ün bazı konuşmalarında daha okul yıllarında Ali Fuat Paşa ile birlikte viski içtiğini söylediği bazı anekdotlar vardı.
Bu konuya kesin noktayı ise Murat Bardakçı “Atatürk’ün Mutfağı” isimli kitabında koydu.
Orada Çankaya için alınan viski ve şampanyanın ödeme makbuzları vardı.
Ancak bu siparişlerle ilgili ilk somut belgeyi Diageo’nun arşivinde gördüm.
Bu bölümün sonuna Atatürk’le ilgili şu önemli anekdotu da ekleyeyim.
Atatürk yemekli bir davette masalarda gençlerin de bulunduğu görünce onlara sesleniyor ve diyor ki;
“Ben çalıştım ama kendimi bu iptiladan kurtaramadım. Genç arkadaşlar sizlere vereceğim önemli öğütlerden biri şudur: Görevde iken sakın içki kullanmayınız. Görev başında içki içilmez.”
Ben bir adım daha ileri gidip gençlere şunu söyleyeceğim:
“İçki iyi bir şey değil. Ya hiç içmeyin ya da çok kontrollü ve az için.”
Arşivde ayrıca şirketin satış elemanlarının, gittiği ülkelerden getirdikleri izlenimler ve fotoğraflar da var.
Mesela markanın sembol yürüyen adamını güya İstanbul’da bir fesli Osmanlı memuru ve bir Fransız subayı arasında gösteren bir çizim de var.
Altında ise şu yazılar:
Walker “Evet ama ticaretin yeni sınırları nerede?”
Memur: “Bulunduğunuz yerde ticaretin sınırları yok…”
Çizimin hangi tarihe ait olduğunu bulamadım.
Herhalde işgal İstanbul’unda veya Düyunu Umumi’de artık ticari sınırların kalmadığı mı ima ediliyor.
Yoksa viskinin ticari sınırları ortadan kaldırdığı mı?
Markanın doğuşu ile trenin bu bölgeye gelişi aynı zamanlara rastlıyordu.
Bu da viskinin bütün dünyaya satılmasına imkan sağlıyor.
Böyle olunca da Birleşik Krallık gibi “Üzerinde güneş batmayan bir viski coğrafyası” ortaya çıkıyor.
Bu arada İzmir’le ilgili bölümde de şu ifade dikkatimi çekti:
“İzmir Müslüman, Yahudi, Ermeni Rum ve Avrupalılardan oluşan bir şehir.”
Arşivde bir şişe dikkatimi çekti.
Bu, viski dolu bir şişe içindeki yılandı…
Arşivi yetkilileri de bu tuhaf şişenin nereden geldiğini çıkaramıyorlar. Herhangi bir kayıt yokmuş.
Bir ihtimal Uzak Doğu’ya satılan bir viski şişesi olmalı yorumu yapılıyor.
Uzak Doğu’da alkol dolu şişelere her tür hayvan konulup bozulmadan korunduğu, bunun da böyle bir şey olabileceği söyleniyor.
Arşivin bulunduğu Stirling şehri, İskoç bağımsızlık hareketi içinde çok önemli bir yere sahip.
Burası “Braveheart”(Cesur Yürek) filminde anlatılan William Wallace’ın İngilizlere karşı zaferi kazandığı yer. Şehrin en yüksek yerinde onunun anısına yapılan devasa bir anıt var.
Wallace İskoçya’nın milli kahramanı. Daha sonra İngilizler tarafından yakalanıp neredeyse paramparça ediliyor.
Orada bir düşkırıklığı yaşıyoruz.
O filmde Wallace’ı Mel Gibson oynuyordu. Yani yakışıklı bir adamdı. Oysa gerçek Wallace’ın tasvirlerine batığınızda çirkin denilebilecek bir adam görüyorsunuz.
7 Haziran’da Edinburgh’a indiğimiz dakika Diageo’nun CEO’su Ivan Menezes’in öldüğü haberini alıyoruz.
Menezes’i tanımıştım. 63 yaşında sportif bir insandı. Kısa süren bir hastalıktan öldüğü açıklandı.
Bizi davet eden Diageo “Pride” destekçisi bir şirket. Yani LGBT hakları savunucusu. Bu ay dünyada ‘Pride Ayı’ olduğu için şirkete ait bütün binaların önündeki direklerde LGBT bayrağı var.
Otele geldiğimizde, tam karşıdaki Diageo’ya ait satış ve sunum binasının tepesindeki LGBT bayrağı dikkatimizi çekiyor.
CEO’ları öldüğü için Bayrak yarıya indirilmişti.
Pride yanlısı bir şirketin matemi de böyle oluyor işte.
Daha sonra ziyaret ettiğimiz Diageo’ya ait bütün damıtımevlerinin önündeki direklerde de yarıya indirilmiş LGBT bayrakları gördük.
10 Haziran günü Türkiye’ye dönerken Edinburgh uçağının bile üçte ikisi Manchester City formalı taraftarlarla doluydu.
Uçak maçın oynanacağı stadın üzerinden alçalırken, buranın futbol seyretmeye hiç de uygun olmayan, çok demode bir futbol alanı olduğunu bir kere de kuşbaşı tesbit etmiş oldum.
Ama dört günlük İskoçya’nın, Türkiye’deki vasatlaşmış siyasetten azade, güzel hatırası hala zihnimde olduğu için futbolla ilgili bu tesbitim keyfimi hiç kaçırmadı.