Ertuğrul Özkök, Avrupa'nın ve Akdeniz'in en pahalı yazlık mekanlarından Mikonos adasında, Avrupa'nın 'en pahalı plajı' diye bilinen Nammos'ta Türk zenginlerin izlerini ve neyi nasıl yaptıklarını araştırmış.
Dün başladığım “Ege Odisseus’uma” ve “Mikonos fısıltılarına” devam ediyorum.
Gazetecilik deyişi ile “En juicy”, en renkli kısım bugün.
Ve tabii ki asıl haberler bu adaya artık neredeyse adını veren “Nammos” adlı “Beach Club’dan..”.
Sadece Mikonos’un değil, dünyanın en pahalı beach’i ünvanına sahip.
Eski Türkiye’nin ve yeni zengin Türklerin birlikte olabildikleri ender destinasyonlardan biri burası.
Yeni Türkiye yazlarında kışın Courchevel’e, yazın Mikonos’a gitmeyeni, “Yeni Zengin Türkler Kulübü” üyeliğinden atıyorlar.
Bu plaj 80’li yıllarda balık, köfte ve patates kızartması satarak işe başlamış Yunanlı bir çifte aitti.
2000’li yılların başında plajı Zannis Frantzeskos adlı bir barmen, Constantis Kousathanas isimli bir Yunan işletmeci ile Sami İbrahim adlı Mısırlı bir şef aldı.
Tabii o zamanlar ona sadece “Aşçı” diyorlardı.
Adadaki “La Casa” adlı İtalyan restoran da buraya gelince dünyaca ünlü “Nammos Beach” doğdu.
Plajın ünü arttı, ünü arttıkça etrafındaki efsane de büyüdü.
Ve bir noktaya geldiğinde artık büyük Arap sermayesinin menziline girdi.
Birleşik Arap Emirlikleri merkezli ADMO adlı yatırım holdingi ve Monterock International adlı yatırım şirketi Nammos’un çoğunluğunu ele geçirdi.
Şirketin yüzde 27’si hala ilk kurucu Sami İbrahim ve Zannis Frantzeskos’a ait.
Nammos Beach, Mikonos ve Yunanistan yetkileriyle başı hep dertte olan bir şirket.
Çünkü durmadan büyüyor, yeni inşaatlar yapıyor.
Adada kanunsuz inşaat yapmakla suçlanıyor ve haklarında açılmış
bir çok dava var. Bazı inşaatları durdurulmuş.
Peki bu dünyanın en pahalı Beach’i denilen mekan yılda ne kadar para kazanıyor?
Bir yerlerde yıllık gelirinin 70 milyon dolar civarında olduğunu okumuştum.
Ancak şirketin açıkladığı resmi rakamlar pek o kadar değil.
2018-19 sezonunda 15 milyon Euro gelir beyan etmişler.
2022’de ise 27 milyon Euro olarak açıklanmış gelir.
Dünyanın en pahalı Beach’i için küçük bir para değil mi bu…
Şimdi gelelim plajla ilgili son dedikodulara ve gözlemlere…
Bir kere çok yanlış bir bilgiye sahipmişim…
Bu Beach’te geceleri acayip eğlenceler olduğu anlatılmıştı bana..
Meğer sadece öğlen ve öğleden sonra oluyormuş ne oluyorsa…
Akşamüzeri saat 18’den sonra hayat adeta duruyor mekanda.
Mevsim henüz tam açılmadığı için öyle büyük bir kalabalık yoktu.
İlk dikkatimi çeken çok kalabalık bir çalışan kadrosunun bulunmasıydı.
Çok genç ve bakımlı bir çalışan kadrosu var.
Kadın sayısı çok fazla.
Plajda servis yapan kızlar ise tanga giymişlerdi ve çok özel seçildikleri belliydi.
İnsan muhafazakarlığını gittikçe daha fazla gözümüze sokan bir ülkeden gelince kendini biraz tuhaf hissediyor.
Gerisini siz hayal edin.
Kaldığımız tekneyi Nammos’un bulunduğu koya demirlemiştik.
Bütün öğleden sonra oradan gelen müziği dinledim.
Bir kere şunu söyleyeyim, DJ’lerini hiç başarılı bulmadım.
Tanıdığım en az 15-20 Türk DJ’i onlardan çok daha başarılı müzik yapıyor.
Ben olsam Türkiye’deki DJ’leri de denerdim..
Gelelim buranın en büyük şehir efsanesine…
Plajdaki şezlongların günlük fiyatı…
Türkiye’de Bodrum’da bazı beach’lerin şezlong ücretleri ile ilgili rakamlar dudak uçuracak seviyedeydi.
Acaba burada nasıldı?
Ben 1000 Euro gibi rakamlar duymuştum.
İlk bilgiyi bizi şehir merkezinden Nammos’un bulunduğu koya götüren taksi şoföründen alıyoruz.
Ona göre Nammos’daki ilk sıra şezlongların günlük kirası 10 bin Euroydu.
Yanlış okumadınız 10 bin Euro…
“Tabii sadece Araplar ödüyor bu parayı” diyerek Türk zenginlerini en azından bir Yunanlı taksi şoförünün gözümde “Hödük” olarak damgalanmadan kurtardı.
Ancak adayı iyi bilen bir iş insanına sordum, “Büyük bir palavra bu” dedi.
Ona göre bir şezlongun günlük kirası 80-100 Euro arasıymış.
Beach’te 400 şezlong varmış.
Bu hesapla Nammos’un şezlongdan gelen günlük geliri 40 bin Euro…
Adanın full sezonu 2 ay olduğuna göre şezlongdan geliri 2.5 milyon Euro civarında olmalı.
Buna Haziran ve Eylül gelirini de katarsanız 3-3.5 milyon Euro etmeli.
Ama tabii bu benim yaptığım bir züğürt hesabı…
Olayın perde arkası çok daha farklı olabilir.
Türkiye’nin Nammos bağımlısı zenginlerinin kimler olduğunu üç beş eksiği ile biliyorum.
Ama onlar hakkındaki hikayeleri kendilerinden değil, başkalarından dinledim.
Bazı Türk zenginleri Nammos’ta barda bir masayı kapatmak için 5 bin Euro ödüyormuş.
Ancak bu dedikoduyu daha önce böyle bir parayı ödeyen birinden değil, güya kendisinin böyle bir parayı hiç ödemediğini söyleyen ikinci el zenginlerden dinledim.
Buna karşılık, üç beş yıl önce oraya giden bir dostum, hiç öyle bir para ödemediğini söyledi.
Şimdi oturup bir karar verelim.
Acaba şezlong parası gibi bu da bir şehir efsanesi mi?
Yoksa bazı hödük Türk zenginleri, aynı zamanda salaklık yaparak sırf fiyaka için böyle paralar mı ödüyorlar…
Bazı düğünlerde.yapılanları görünce bu ikinci ihtimali de hiç küçümsememek gerektiğini düşünüyorum.
Gittikçe Orta Doğululaşan Türkiye’nin yeni zenginine de böyle bir hödüklüğü çok görmemek lazım.
Namaz niyaz gösterisinde, cami hoparlöründe ezan sesini azaltan Arapları çok geride bıraktık, Nammos sahnesinde mi geri kalacağız….
Ancak Nammos artık sadece öğlen ve öğleden sonra eğlenilen bir beach değil.
Arka tarafına, bana göre dünyanın en güzel lüks alışveriş merkezi açılmış.
Tabii buraya AVM demek çok yanlış.
Burası bir “Lüks markalar köyü…”
Dior, Louis Vuitton, Saint Laurent, Gucci, Chanel, Valentino, Loro Piano ve yükselmekte olan yeni bazı markalar.
Her butik ayrı bir mimarı tarzla tasarlanmış.
Ve hemen hepsi çok güzel modern sanat eserleriyle donanmıştı.
Özellikle Dior’un önündeki desenli zürafa heykeline bittim.
Dünyanın hiçbir yerinde gözüme bu kadar hoş gelen bir lüks ürün köyü görmedim.
Sanıyorum bundan böyle başka yelerde de taklit edilir.
Ancak gözlerime çok iyi gelen bu Beach’den kötü bir hatırayla ayrıldım.
Plajın, gelen teknelerin tender ve Zodyaklarını yanaştırmak için bir iskelesi var.
Sabit iskele yasak olduğu için yüzer iskele yapmışlar.
Gündüz biz de o iskeleden indik.
Ancak gece Nusret’ten dönerken, karanlıkta iskeledeki bir tuzağı fark edemedim.
Herhalde gece tekneler iskeleyi kullanmasın diye aradaki bir bölümü çekmişler. Ben gündüz geldiğim iskeleyi aynı zannedip yürürken karanlıkta aradaki boşluğu göremedim ve iki iskele arasına düştüm.
Ayağımda derin bir yara açıldı. Spor yapmanın yararını gördüm ve refleksle kenara tutunduğum için daha ağır bir sorucu olmadı.
Tabii ucuz kurtulmamda fazla kilolu olmamamın da yararını gördüm.
Ama kulübün yöneticilerine de içimden iyi bir saydırdım.
İskele kullanılmasın diye resmen tuzak kurmuşlar.
Buradan uyarıyorum çok daha pahalıya, hatta hayata malolan bir kaza olabilir orada…
Hiç olmazsa bir uyarı işareti koymalarında yarar var. Ve ayrıca aydınlatmaya…
Tabii buraya kadar gelip, bu yazı Mikonos’ta geçireceğini açıklayan Eda Taşpınar’ı görmeden gitmek olmazdı.
Ben harbi bir Eda Taşpınar Fan’ıyım.
Paylaşımlarını gerçekten beğeniyorum.
Son olarak Disney’in yeni filmi “Little Mermaid” filminden esinlenmiş gibi duran pareolu bir fotoğrafını paylaştı.
Çok estetikti.
Bir de plaj dansı videosu var. Tavsiye ederim.
Onu Nammos’da göreceğimden emindim ama maalesef göremedim.
Şimdi müsaadenizle Mikonos ve Nammos sezonunu kapatıyor ve Akbük’e köyüme dönüyorum.
24 Aralık 2024 - Başörtülü kadının kelepçelendiği gece Ankara ve Manisa’da yaşanan üç olay
21 Aralık 2024 - Bu 32 blucin efsanesinden kaçını tanıyorsunuz?
20 Aralık 2024 - 6 Aralık akşamı Fahrettin Altun’un adamları CNN rejisini neden aradı?
19 Aralık 2024 - Bir Türk YouTuber’ın en derin mağara rekoru: Tam 185 milyon