Türkiye’de tarihi servet transferi: Enflasyonda çoğumuz fakirleşti, bazılarımızın serveti ikiye, üçe katlandı
Ekonomi yönetiminin sadece enflasyon ve faizle ilgili değil, diğer konu başlıklarında da Cumhurbaşkanı’na hikayeyi tam ve eksiksiz biçimde anlattığına dair şüphelerim var.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ekonomiye dair mesajlarını yurtdışı seyahatlerinin dönüşünde, uçakta vermeye başladı. Geçen hafta Katar seyahati dönüşünde gündeminde yine ekonomi vardı. Özetle, “Enflasyon Haziran ayına kadar yüksek kalacak. Hem baz etkisi var, hem para politikası gecikmeli çalışıyor. Ama enflasyonda hazirandan sonra çok hızlı bir düşüş göreceğiz” dedi.
Bu mesajı Erdoğan’ın ekonomide atılan adımların sonuçlarını sabırla bekleyeceği şeklinde yorumlayanlar oldu. Hatta Alman bankası Commerzbank Erdoğan’ın sözlerini “TL için iyi haber” biçiminde değerlendirdi.
Ben farklı düşünüyorum. Bu açıklamanın ve ekonomiyle ilgili son dönemdeki diğer açıklamaların daha çok yabancı yatırımcılar için hazırlanmış mesajlar olduğunu düşünüyorum. Benzerlerini Elvan-Ağbal döneminde de görmüştük.
Basit bir muhakemeyle başlayalım. Çok ve çeşitli risk faktörleri olmakla birlikte, Erdoğan’a anlatılan hikayenin gerçekleştiğini varsayalım; 2024 yılının ikinci yarısında enflasyonda baz etkisiyle kayda değer bir düşüş görülmüş olsun. O aşamada Erdoğan acaba para politikasında ve finansal koşullarda sıkılığın devam etmesini sessiz sedasız kabullenir mi, yoksa “Düşüş başladı, ekonomiyi artık rahatlatın” mı der?
Erdoğan’a “Attığımız adımlar gecikmeli sonuç verecek, Haziran’dan sonra enflasyonda düşüşü göreceğiz” diyen ekonomi yönetimi ona aynı zamanda “Haziran’dan sonra da temkinli gitmek zorundayız, büyüme hızındaki düşüşe ve işsizlikteki artışa rağmen tedbiri elden bırakmamalıyız” da diyor mu? Ve acaba Erdoğan enflasyon patikasının ciddi biçimde yukarıya gitmiş olması nedeniyle yabancı yatırımcıyı ikna edecek faiz seviyesinin sürekli yükseldiğinden haberdar mı?
Ekonomi yönetiminin sadece enflasyon ve faiz değil diğer konu başlıklarında da Cumhurbaşkanı’na hikayeyi tam ve eksiksiz biçimde anlattığına dair şüphelerim var. Mesela rezervler… Evet rezervler güçleniyor, Erdoğan da bunu sık sık vurguluyor. Ancak rezervlerdeki artışın henüz TL talebinin güçlenmesiyle değil, bankaların döviz borcunda yaşanan artışla ilgili olduğu da görülüyor.
Ekonominin uçurumun kenarına gelmesinin de etkisiyle seçimlerden sonra Mehmet Şimşek liderliğindeki yeni ekonomi yönetimine kayda değer kredi açıldı. Bir anlamda ekonomi yönetimi “baz etkisi”nden yararlandı. Ama o günden bugüne ortaya güçlü bir ekonomi programı konamadı. Her şey sıkı para politikasına bağlı olarak sıcak para girişinin başlayacağı ve bunun da enflasyondaki düşüşü hızlandıracağı beklentisine bağlanmış gibi görünüyor.
Oysa Mahfi Eğilmez’in kısa süre önce “Tüketim patlaması” başlıklı yazısında söylediği gibi Türkiye enflasyonu sadece faizi artırarak indirebileceği aşamayı kaçırdı, sıkı para politikasının yanı sıra devletin de ciddi anlamda kemer sıkması ve yapısal reformların raftan indirilmesi gerekiyor. Yapısal reformların başında da hukuk devletine dönüş geliyor.
Eğilmez’in sözleriyle “Faiz artışıyla sağlanacak geçici düzelmeler, baz etkisiyle ortaya çıkacak geçici toparlanmalar görülebilir ama kalıcı ve gerçek çözüm için mutlak surette hukukun üstünlüğünün ilk aşamada devreye sokulacağı bir yapısal reform paketini başlatmak gerekiyor.”
Ekonomi yönetimi Cumhurbaşkanı’na bunları da söylüyor mu? Yoksa enflasyonun sadece faiz artırımları ve ona bağlı yabancı sermaye girişiyle çözüleceğini mi anlatıyor?