İşte enflasyon farkı: İstanbul pahalılıkta bir yılda 55, Ankara ise 13 sıra birden yükseldi
Merkez Bankası faiz indirimlerini masadan uzak tutmaya devam ediyor. Ancak enflasyonda sağlanacak düşüşe bağlı olarak faiz indirimlerinin başlaması da doğal. Peki ne zaman? Enflasyondaki katılığın Merkez Bankası’nın işini zorlaştırdığı belli.
Enflasyon Raporu Merkez Bankası’nın ana iletişim platformlarından biri.
Geçen hafta yayınlanan yılın üçüncü raporunda ve sunum toplantısında dikkat çeken birkaç kritik nokta vardı.
Bunlardan ilki 2024, 2025 ve 2026 yıl sonu enflasyon hedeflerinin değiştirilmemesi ve sıkı duruşa dair şahin mesajlar verilmesiydi. Bir başka nokta Başkan Fatih Karahan’ın enflasyon hesabındaki metodolojisinin uluslararası normlara uygun olduğunu belirterek Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) sahip çıkmasıydı. Karahan’ın asgari ücret ile ilgili soruya yanıt olarak karar verici veya tavsiye kuruluşu olmadıklarını söylemesi de dikkat çekiciydi.
Başkan Yardımcısı Hatice Karahan ise kira fiyatlarında düşüş sinyalleri aldıklarını söyledi. Bu değerlendirme haliyle tartışma yarattı. Diğer Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay ise beklentilerdeki katılığı vurguladı.
Enflasyon Raporu toplantısından geriye kalan bu başlıklar bile aslında Merkez Bankası’nın nasıl bir zorluğun içinde olduğunu ve süreci yönetmekte nasıl zorlandığını gösteriyor.
Yeni ekonomi yönetiminin halkı ve ekonomideki paydaşları doğru işler yapıldığına ve başarılı sonuçlar elde edileceğine dair henüz ikna edemediği açık.
Başkan Karahan’ın sahip çıkması TÜİK’le ilgili tartışmaları bitirmek yerine halkın gözünde Merkez Bankası’na dair kuşku uyandıracak bir tavır. Merkez Bankası TÜİK’in verilerinden eminse yapılması gereken buna dair verilerin ortaya konması.
Keza kira enflasyonunda yavaşlama sinyallerinin geldiği, önümüzdeki dönemde kiralık ev arzının artacağı yönündeki değerlendirmenin de verilerle desteklenmesi gerekirdi. Zira sahadaki gelişmeler ve bu arada BETAM gibi kuruluşların raporları bunun tam tersine işaret ediyor.
Asgari ücret konusundaki açıklamanın da ikna edici olmadığını söylemek gerek. Karahan karar veya tavsiye makamı olmadıklarını söylese de Merkez Bankası’nın geçtiğimiz aylarda bu konuda net bir tavsiyede bulunduğu belleklerde canlı.
En kritik nokta ise enflasyondaki ve enflasyon beklentilerindeki gelişmelere dair yapılan değerlendirmelerdi. Öncelikle bu toplantıda Merkez Bankası’nın sıkı duruşun korunacağı konusunda kararlı mesajlar vermekten başka çıkar yolunun olmadığını herkes biliyordu.
Kısa vadeli ve kırılgan dış sermayeye bağımlılık oyun alanını epey daraltmış durumda. Ancak bu yapılırken geçen seneden bu yana atılan adımların enflasyon üzerinde bir türlü istenen etkiyi sağlayamamasının sebepleri yeterince açıklanmadığı gibi ileriye dönük bir yol haritası da paylaşılmadı.
Evet, Enflasyon Raporu’nda çeşitli risk senaryolarında bankanın kullanabileceği araçlar ve yöntemlere dair bilgiler vardı ama bunlar her raporda olabilecek, Merkez Bankası’nın alet çantasındaki alternatifleri içeren genel geçer bilgilerdi.
Geçen hafta başında yaşanan küresel kaynaklı dalgalanmalar dahil çeşitli risk senaryolarında kırılganlıkların nasıl yönetileceği belirsiz kalmaya devam etti.
Diğer yandan “Olabildiğince uzun süre ve olabildiğince sıkı yola devam edilecektir” mesajı da, parasal aktarımın en temel bileşenlerinden olan likidite yönetiminde Merkez Bankası’nın bir türlü kontrolü ele alamadığı ortada iken tartışmaya açıktı.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek geçen hafta “Program süreklilik, kararlılık arz ediyor, Cumhurbaşkanımızın kararlılığını ve sabrını çok değerli buluyorum, çünkü çok kesimden baskı var, kararlılığı çok değerli, biz de sonuç alacağız” dedi.
Şimşek ilk kez “Çok kesimden baskı var” diyerek yeni bir duruma işaret etmiş oldu. Sıkı para politikasının ekonomiyi yavaşlattığı (hatta belki de eksi büyümeye geçildiği) ve bunun sonucunda şikayetlerin artmaya başladığı bir sır değil.
Fakat bana kalırsa şu anda en büyük risk Erdoğan’ın desteğini çekmesi değil, ekonomi yönetiminde program ve yol haritası eksikliği. Ekonomi yönetimi enflasyonla mücadelede başarı sağlarken bir yandan da ekonomide çarkların durmasına engel olmak gibi zor bir görevle karşı karşıya. Bunu yapabilir mi?
Bu soruya gündemdeki en önemli konulardan biri olan faiz indirimlerinin ne zaman başlayacağını tartışarak yanıt arayalım.
Merkez Bankası faiz indirimlerini masadan uzak tutmaya devam ediyor. Ancak enflasyonda sağlanacak düşüşe bağlı olarak faiz indirimlerinin başlaması da doğal. Peki ne zaman? Merkez Bankası bu konuda “Merak etmeyin, sert ve sıkı duracağım” mesajından başka bir rehberlik sunmuyor.
Enflasyondaki katılığın Merkez Bankası’nın işini zorlaştırdığı belli. Özellikle hizmet enflasyonunda işler kötü gidiyor, sıkı para politikası belli ki bu alanda yeterli olmuyor. Diğer yandan halkın ve reel sektör şirketlerinin enflasyon beklentileri de bir türlü gevşemiyor.
Sıkı para politikasının etkisiyle özellikle “ihtiyari” ürünlere talepte belirgin bir azalma var ama ücretli ve dar gelirli için bıçak kemiğe dayanmış durumda. Yıl sonunda asgari ücrete gerçekleşen değil beklenen enflasyon kadar zam yapmak siyaseten mümkün değil. Bu koşullarda enflasyonun biraz geriledikten sonra yıllık yüzde 40-50 bandına oturması muhtemel.
2020 yılını hatırlayalım: Büyük şevkle başlayan faiz indirimleri kısa bir soluklanmanın ardından yerini faiz artırımına bırakıvermişti. Aynı şey yeniden olur mu? Bu soruya “Kesinlikle hayır” yanıtı verebilir misiniz?