Dış politikada rotanın yeniden Batıya döndürülmesi olasılığı ve popülizmden çıkmaya yönelik kimi politikalar Ertuğrul Özkök'e ümit vermiş. Muhalefete ise eleştirileri var: Sol popülizme sapıyorsunuz...
Bu fotoğrafta gördüğünüz olay aynen şu.
Tarih 24 Haziran 2023…
Hava hafif kararmış…Alacakaranlık diyebilirsiniz.
Son aylarda İstanbul’un yeni cazibe merkezi haline gelen Galataport rıhtımında iki erkek yan yana yürüyor.
Etraflarında dar bir koruma çemberi var.
Aslında bu “Security’nin” görünen kısmı.
Herhalde çok daha geniş bir görünmez zincir çevre güvenliğini çok sıkı sağlamış durumda.
Çünkü yürüyenlerin ikisi de belki de “Türkiye’de en fazla korunması gerekenlerden iki insan…”
Biri Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın…
Öteki ise Dışişleri Bakanı Hakan Fidan…
Eski MİT Başkanı…
Herhalde bugüne kadar sayısız defa bir araya gelmişlerdir.
Ama eminim kamusal alanda böyle bir yürüyüşü ilk defa yapıyorlar.
Üstelik etraflarında bir medya çemberi ile yürüyorlar.
Bir Dışişleri Bakanı ile istihbarat başkanının sokakta yan yana volta atması, tarihimizde görülmüş bir sahne değil.
Amerika’da da görülmemiştir, Fransa’da da…
Öyleyse ne işleri var o saatte Galataport’ta…
Görünüşteki gerekçe şu:
Bazı yabancı dostları varmış ve onları uğurlamışlar.
Sonra da rıhtımda birlikte bir süre yürümüşler.
İnandık mı…
Hayır…
Bu yürüyüşün fotoğrafları bundan 20 gün önce bir çok internet sitesinde yayınlandı.
Nuray Babacan önceki gün “Pencere” haber sitesindeki köşesinde, bu birlikte yürüyüşü hatırlatınca fark edebildim ancak.
Ona göre, 24 Haziran akşamı Galataport’ta verdikleri bu fotoğraf, öyle tesadüf bir akşam yürüyüşü değil.
Dedim ya; siyaset dilinde buna “Görüntü vermek” denir. O da şu:
Dışişleri ve İstihbarat çok uyumlu bir anlayış içinde yürütülüyor.
Alacakaranlıkta çekilen bu kare, aklımıza şu soruyu sokuyor:
Türkiye’nin bütün dünyayı şaşırtacak bir şekilde NATO ve Rusya politikalarında yaptığı değişiklik ve yüzünü tekrar Batı’ya çevirme görüntüsü vermesinin ardında iki hafta önce Galataport’taki bu “Boardwalk’ın” katkısı olmuş olabilir mi?
Birlikte yürüyen iki kişinin geçmişine bakınca “Evet olabilir” diyorum.
İbrahim Kalın Cumhurbaşkanlığı Sözcülüğü sırasında en kavgalı günlerde bile Batı ile ilişkileri koparmamak için çok gayret etmiş bir insandı.
Eski Dışişleri Bakanı ve eski İçişleri Bakanı her gün Avrupa’ya Amerika’ya “Haddini bildiren” ağır hakaretler yağdırırken, o her zaman diline özen göstermiş bir bürokrattı.
Batı medyası ile ilişkileri hep iyidi.
Hakan Fidan ise başından beri bölgemizde en kavgalı komşularla bile iplerin kopmaması için çalışanların başında geliyordu.
Kabul edelim ki, Suriye, Mısır ve Arap ülkeleri ile ilişkilerde sokaktaki siyaset dili çatallı bir yılanınkine döndüğünde bile o sessiz ve çok etkili bir diplomasi yürüttü..
Ve sanılanın aksine Batı ile ilişkilerde de hep yapıcı bir tutum sürdürdü.
Geçen Pazartesi günü yaşanan sürprizler, dış politikada Ahmet Davutoğlu etkilerinin tamamen sıfırlandığı anlamına geliyor.
Acaba bu yeni politikanın oluşmasında yan yana yürüyerek görüntü veren bu iki insanın yarattığı bir nevi “Galataport Ruhu”nun” etkisi olmuş olabilir mi…
Bence var.
Seçim sonrasında bazı şeyler değişiyor gibi…
Mesela İçişlerinde yeni bakan Ali Yerlikaya, yepyeni bir anlayış ve uygulamanın sonuçlarını göstermeye başladı.
Kaçak göçmenlerin sınırdışı edilmesi hızlandı.
Ekonomide popülist uygulamalardan vazgeçiliyor…
Art arda gelen zamlar artık adı konmamış bir “IMF tarzı kemer sıkmanın” uygulanmaya başladığını gösteriyor.
İktidar geçmiş yıllardaki popülizm uygulamasından kurtuluyor, buna karşılık muhalefet dili ise hızla popülistleşiyor.
Hem muhalif siyasilerin, hem köşe yazarları ve konuşan kafaların dili dört nala sol popülizme koşuyor.
Seçim sonrası insanların siyasi yazıları okumaktan, tartışma programlarını ve militanca haber programlarını seyretmekten kaçması sonucu büyük bir telaş başladı.
O telaş muhalif medyada “Emin Çölaşan üslup ve tarzının” yeniden hızla yükselmeye başlamasına yol açıyor.
Bir süredir tedavülden kalkmış “Yalaka”, “Dönek”, “Şakşakçı” suçlamaları yine hortladı.
Muhalefet seçim yenilgisinin hırsını dilden çıkarıyor.
Hakaret ve aşağılama hiç şüphesiz öfkeli dimağların en güzel gıdasıdır.
Ama arkadaş…
Bil ki, popülizmin her türlüsü beladır…
Sağ popülizm, Türkiye’nin seçim öncesi hepimizi kahreden iktidar otoriterliğini ve tek adam rejimlerini getirdi.
Ya bu sol popülizm? O bizi nereye götürür?
Söyleyeyim; Venezuela’daki Maduro diktatörlüğüne…
Ama şunu unutmayalım.
Türkiye’nin sorunları artık bu ilkel popülizmlerle çözülebilecek noktayı geçti.
Muhalefet kendi içinde, ne olduğu belirsiz bir “Değişim” kavgası yaparken, iktidar kendi “Değişimine” başladı bile…
Şimdi muhalif kanatta, mahalle baskısından kurtulup, bu gelişmenin adını koyanlara karşı bir hakaret salvosu başladı.
Ben de diyorum ki;
Arkadaş, hakaret edeceğinize, bu değişimin; bu “Galataport ruhunun” “Yargıya”, “İnsan Haklarına”, “Medya ve ifade özgürlüklerine” yayılması için çaba gösterseniz daha iyi olmaz mı…
Diyorum ki; dilinizi hakaretten, yapıcı bir eleştiriye çevirin..
İsterseniz aptalca bir iyimserlik deyin.
Deyin, hatta benim iyimserliğime bakıp, bana “Aptal” deyin.
Ama hiç olmazsa deneyelim yahu…
24 Aralık 2024 - Başörtülü kadının kelepçelendiği gece Ankara ve Manisa’da yaşanan üç olay
21 Aralık 2024 - Bu 32 blucin efsanesinden kaçını tanıyorsunuz?
20 Aralık 2024 - 6 Aralık akşamı Fahrettin Altun’un adamları CNN rejisini neden aradı?
19 Aralık 2024 - Bir Türk YouTuber’ın en derin mağara rekoru: Tam 185 milyon