Merkez Bankası rezervlerinde sınırlı düşüş
Mayıs ayı enflasyon rakamı beklentilerin üzerinde, yıllık yüzde 75.5 açıklandı. Bakan Mehmet Şimşek’in uzun süredir söylediği gibi “en kötüsü geride kaldı” denebilir ama enflasyonla mücadelede en zorlu kısım, asıl şimdi başlıyor.
Mayıs ayı enflasyon rakamı sadece piyasaların değil, ekonomi yönetiminin beklentilerinin de üzerinde geldi. Bakan Mehmet Şimşek, dün katıldığı bir TV programında, bu rakamın geçmiş yılın eseri olduğunu söylemiş. Kendisinin gerçekleştirdiği vergi ve yüksek kur artışlarını ise depreme bağlamış. Tartışılır ama; 1 yıl önce o kadar sert bir kur artışını, yüksek vergi ve zamları yapmak zorunda mıydı? Ardından küçük faiz adımları yerine, önden yüklemeli bir artış olsaydı, yüzde 50’lik faize, yüklü TL değerlenmesine ihtiyaç olur muydu, acaba.
Gelinen noktada ise enflasyonla ilgili hala büyük sorunlar olduğu açık. Üretici fiyat artışının ilk 6 ayda neredeyse tüketici fiyat artışı kadar olduğu, kabul edilen hizmet enflasyonundaki katılığın devam ettiği açık. Yine çekirdek enflasyonda, ancak Mayıs’ta manşet oranın bir miktar altına inilmesi, hala önümüzdeki döneme ilişkin risklerin önemli ölçüde canlı olduğuna işaret ediyor.
Beklentinin üzerinde çıkan her enflasyon rakamı, TL’nin değerlenme oranını da doğal olarak yükseltiyor. Merkez Bankası bu nedenle, Nisan ve Mayıs aylarında kurları sabit tutarken, 2025 yıl sonuna kadar aylık yüzde 1’in altında gitmek zorunda olduğunu belirtmiştik. Şimdi yine beklentilerin üzerine çıkan Mayıs ayı enflasyon rakamının ardından, belki bu kurlarla ilgili hesap daha da sıkılaşacak.
Bakan Şimşek üstüne basa basa kendilerinin kur hedefi olmadığını söylüyor. Teknik olarak böyle söylemekten başka çaresi yok, çünkü faiz bu kadar yüksekken kurun iki aydır sabit tutulmasına bahanesi yok. Kurlarla ilgili hedef vermese de, kurların seyri konusunda ne planlandığını iktisatçılar zaten hesaplıyor. Geçen hafta JM Morgan’ın raporundaki dolar kurunun yılsonunda 35.5 TL olacağı, 2025 yıl sonunda enflasyonun yüzde 25 olacağı tahminleri de, bu hesaplara göre yapılan projeksiyonlardı.
Bakan Mehmet Şimşek, uzun süre kur tutulduğu için “kuru serbest bırakmak zorunda kaldık” demiş. Bakan “kur geçişkenliğinin hiçbir dönemde olmadığı kadar yüksek olduğuna” dikkat çekmiş. Demek istiyor ki; enflasyonu indirmek için geçişkenliği çok artan kuru tutmak zorundayız. Buradaki kilit noktalardan biri ise kurları geçtiğimiz iki ayda gerçekten piyasaya bıraksalardı, kurlar şimdi olduğundan çok daha aşağıda olurdu. Ancak kurun düşmesi enflasyonun düşmesini sağlamıyor, ama sabit kalması ya da çok az artması enflasyonla mücadeleye büyük katkı veriyor. O nedenle şimdi sabit tutup rezerv biriktirecek, ileride kuru tutmak için gerekirse, rezervlerden harcayıp enflasyonu düşük tutma çabasını sürdürecekler.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, kurdaki oynaklığın azalmasının beklentileri iyileştirdiğini belirterek, “en büyük risk sabırsızlık” demiş. Bunun ardından da kurda istikrar olunca güven açığının azaldığını söylemiş.
Bakan Şimşek “sabırlı olun” diyerek kime mesaj veriyor, bence orası çok karışık. Kur açısından bakacak olursak, en önemli muhatap piyasalar ve ihracatçılar diyebiliriz. Piyasalarda hâlâ ”kurların böyle sürdürülemeyeceği” yönünde tahminler yapılıyor ve bir ölçüde alıcısı olabiliyor. Böyle bir ortamda bu tahminin alıcı bulması, bence hala bir güvensizlik olduğunun göstergesi.
Sabır istenen kesimlerin başında ihracatçıların geldiği, rahatlıkla söylenebilir. İhracatçılar şimdiye kadar, ihracat performanslarını sürekli kurla ilişkilendirdiler ve bu konudaki talepleri, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından çoğunlukla kabul gördü. İhracatçı açısından baktığınızda zahmetsiz, verimlilik hesabı yapmadan karlı biri ihracat imkânı sağlıyor olabilir ama TL’nin değerinin düşmesinin ihracatçının karını artırırken, sonuçta halkın nüfus çoğunluğuna sahip, sabit gelirli kesimin cebinden alınan paralar olduğu unutulmamalı.
Genel olarak uygulanan ekonomi politikası için sabır isteniyorsa herhalde bunun muhatabı, en çok geniş toplum kesimleri olmalı. Temmuz’da zam verilmeyecek asgari ücretli, aylık 10 bin TL alan emekli başta olmak üzere tüm çalışanlar, orta direk ve ücretli kesim, yani. İleriye dönük enflasyona göre zam vereceğiz deyip, zaten yoksullaşan bu kesimlerin, yıllık enflasyon oranları düşmeye başlasa bile, ay be ay satın alma güçlerinin iyice azalması önlenemeyecek. Yerel seçimlerden sonra artık sesini çıkarmaya başlayan, en haklı kesimlerden mi sabır isteniyor?
Yoksa Bakan Şimşek’in sabır sözlerinin asıl muhatabı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan mı ? Öyle ya; Cumhurbaşkanı Erdoğan ekonomik tabloyu buraya getiren, enflasyon başta olmak üzere, felaket ekonomisinin mimarı. Cumhurbaşkanı, emekliyi, asgari ücretliyi, dar ve sabit gelirli kesimi, uyguladığı politikalarla buraya getirdi ve aynı politika yeni dönem zenginlerini yarattı. Bunun nedeni de popülist yönetim tarzıydı. Şimdi aynı kişi asıl zorluğun başlayacağı yeni süreçte, artan şikayetler karşısında popülist tepki vermeyecek mi? Zaten eriyen oylarını, bu zorlu süreçte iyice kaybederse, dönmeyecek mi? Yoksul kesimleri dinlemiyor ama ihracatçılar ve iş insanlarını dinlemeyecek mi?
Bence asıl sabretmesi istenen Cumhurbaşkanı ve bu sabrın garantisi yok.